Prof.Dr. Celalettin Yavuz Güvenlik Politikaları Uzmanı, Temmuz 2024
Uzun bir süre Türkiye ile normalleşmeye ayak direyen Suriye Lideri Esad, sonunda Rusya’nın da telkiniyle normalleşmeye yeşil ışık yakıyormuş gibi yapınca bu konu ele alındı.
‘İki Milletin Bir Devletinden Düşman Kardeşlere Suriye – Türkiye İlişkileri
Uzun yıllar husumet içerisindeki Suriye ile Kasım 1998’de imzalanan Adana Mutabakatı üzerine başlayan yumuşama dönemi, oğul Esad’la Ak Parti iktidarının Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakanı Erdoğan’ın “kanka” yakınlığına kadar ulaşmıştı. Esad, ailesi yaz tatillerini Türkiye’de geçiriyor, iki ülkenin ilişkileri akraba hanedanlıkların yakın ilişkisine benziyordu. Suriye Lideri Esad, Ak Parti’nin iftar yemeği için bir günlüğüne Şam’dan İstanbul’a uçuyordu.
İki ülke vatandaşları sınır kapılarından kimlik kartlarıyla vizesiz geçebiliyordu. Halep ve Gaziantepli iş insanları ortak işbirliği sahalarını giderek genişletiyor, İskenderunlu balıkçılar her gün Şam’a ve Suriye üzerinden Ürdün’e taze balık ihracını gerçekleştiriyorlardı.
Antakya’da üretilen mobilyalar, sadece telefon mesajıyla Tır ve kamyonlarla Suriye ve bu ülke üzerinden Ortadoğu’daki diğer Arap ülkelerine ihraç ediliyordu. Tabii ki Suriye ve Ürdün’de daha erken üretilen domates, salatalık, kabak gibi turfanda sebzeler de güney illerimize taşınıyordu. Yani iki ülke artık “iki millet, bir devlet” derecesinde hem devlet yöneticileri hem de kendi halkları tarafından benimsenir hale gelmişti.
Henüz 15 Mart 2011’de Suriye’de “Arap Baharı” hortlamadan bir ay önce iki ülke Hatay’ın Reyhanlı bölgesinde Asi ırmağı üzerine ortak bir baraj inşasına dahi başlamışlardı. Ancak Suriye’nin “Baharı” ile ilişkiler giderek bozuldu. Tunus, Libya ve Mısır’da bile olmayan dışardan manipülasyonlar sonucu, masum sokak gösterileri ile başlayan halk hareketi giderek genişledi. Bu tür gösterilere alışık olmayan Suriye güvenlik güçleri, tüm dünyanın gözü önünde giderek daha çok sayıda masum insanların canına ve malına zarar vermeye başladı.
O dönemde biraz da İngiltere’nin dolduruşuyla “kraldan çok kralcı” olan Türk yöneticileri, canciğer kuzu sarması oldukları Esad ve yönetimini giderek artan şiddette eleştirmeye başladılar. Ağustos 2011’de dönemin Dışişleri Bakanı Davutoğlu, 6 saat süren Esad’la görüşmesi sırasında Cumhurbaşkanı Gül’ün yazılı, Başbakan Erdoğan’ın sözlü mesajını iletti. Mesajlarda Esad’a göstericilere “orantısız güç” kullandığı belirtiliyordu. Ziyaret sonrası Türkiye, Esad karşıtlarının İstanbul’da ofis açmasına izin verdi, desteğini arttırdı. 2013 yılı yazında rejim karşıtlarına karşı kimyasal silah kullandığı için ABD’nin “sınırlı askeri harekat” önerisi, Başbakan Erdoğan’ın “tam askeri harekat” isteğine dönüştü. Köprüler atılmıştı artık…
İç savaş el-Kaide türevi IŞİD ve el-Nusra’yı bölgeye musallat etti. Bu arada Esad rejimi karşıtı ve Türkiye’ye yakın silahlı bir birlik Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) oluştu. Esad rejiminin “terör örgütü” olarak sınıflandırdığı bu oluşum, sırasıyla Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı gibi Suriye’nin kuzeyinde PKK/PYD ve DEAŞ (IŞİD) terörüne karşı harekat yaptı. Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’nin inşa ettiği yerleşim bölgesinde yeni bir yönetim şekli ve bunun güvenlik gücü olarak ÖSO, Suriye Milli Ordusu adını aldı. Hatta bir de “Geçici Hükümet” bile kuruldu.
Suriye “Yumuşamaya Yanaştı” Derken…
Türkiye, MİT üzerinden başlattığı komşularıyla ilişkileri normalleştirme çabasının sonuçlarını İsrail, Mısır, BAE, S. Arabistan ve Yunanistan’da almış, ancak Esad direnmekteydi. Bu yılın başından itibaren alt kademedeki görüşmeler ve Haziran 2024 sonlarında Putin’in Özel Temsilcisi Lavrentyev’in Esad’ı ziyaretinde Esad da normalleşmeye yeşil ışık yaktı. Hemen ertesi gün de Cumhurbaşkanı Erdoğan eski günlere dönüşü mümkün gördüğünü söyledi. Türkiye atağını hızlandırdığında Suriye, “egemenlik, bağımsızlık ve toprak bütünlüğüne saygı”, TSK’nin Suriye’den çekilmesi ve 2011 öncesi duruma dönülmesi şartlarını hatırlattı. Sonuçta ABD kontrolündeki PYD/PKK terörünün devletleşme sürecinin önlenmesi Türkiye ve Suriye kadar Rusya’nın da çıkarınadır. Ama Esad hala kan davası güder gibi. Siz ne dersiniz?