Hacı Murat DİNÇER – 08 Ağustos 2024
“Savaş, politikayı diğer araçlarla devam ettirmektir.” Carl von Clausewitz
Apar topar kalkıp geldiği Sofya’da Koca Korkut’un yaşadığı köye geçmeden evvel şehirde bir gece konaklayacaktı. Türk iş adamı Sudi Özkan’a ait Prenses Otel’in resepsiyonisti Bulgarca sorunca (Kak si?) Türkçe cevap verdi:
– İyiyim, Türkçe bilen personel lütfen!
Kızılağaç ‘tan Nuri gidegele kendisini tanımış, son yıllarda nedense Türkçe bilen sayısının düştüğü bu Türk Otelinde; Sofya’da yaşayan sevgilisini görmek için zırt pırt gelen Avukat Fatih’in gönlünü hoş tutunca bahşişin Benjaminlisini alacağını öğrenmişti. Resepsiyonun arkasındaki odaya haber düşünce ok gibi fırladı:
Fatih lobideki koltuklara doğru hareketlendiğinde Nuri de otel giriş işlemlerine başlamıştı.
Gül’le, Knyaginya Maria Luiza Bulvarı’ndaki Cafe 1920 ‘de buluştuklarında; selam bile vermeden önündeki espresso bardağındaki kalan kahveyi fondip edip hemen lafa girdi:
Gül tamam anlamında başını salladı, ayağa kalkarak Fatih’e sarıldı ve ceketinin cebine otelin birkaç sokak ilerisine park ettiği otomobilin anahtarını koyarken oda kartını aldı. Tek kelime etmedi, edemezdi de. Bulgaristan’da Komünist rejimin içine doğan Türk kız çocuklarından birisi olarak yaşadığı zulüm, işkence ve asimilasyon küçük bedeni ve beynine o kadar ağır gelmişti ki; Bulgarların kendi ismini Sofia olarak değiştirmeleri ve seslenmelerine tepki olarak 6 yaşından beri konuşmuyordu. Otuz dört yıldır ne konuşmuş ne de gülmüştü. Koca Korkut sayesinde içindeki kini diri tutuyor, karınca misali yuvaya elinden geleni taşıyordu. Altı aydır görmediği Koca Korkut’u Fatih’in göreceğine içerledi, kıskandı.
Fatih yola çıkalı bir saat kadar olmuştu. Şose yolların bitmek bilmeyen virajlarının bunaltıcı tekdüzeliği düpedüz ölüme davetiye çıkarıyordu. Tabelasız, kendisini bile kaybetmiş kayıp yolun yirmi yedinci virajından aniden sağa kırdı; yaşlı kayın ağaçlarının koyu yeşil serinliğinin devam ettiği toprak yola girdiğinde iki kadim kayın ağacının gövdeleri arasındaki boşluğu örümcek titizliğiyle sarmış sarmaşığın dalları arasına arabayı sürdü. Yıllardır Koca Korkut’un evine üç km ötede yetiştirdiği sarmaşık kayın ağaçlarının koyu gölgesinde gizli bir sığınak oluşturmuştu. Bunu; Koca Korkut’a gelebilen yedi kişi bilir, yedisi de birbirini bilmezdi.
Arabayı bıraktığı zuladan Koca’nın köy evine doğru yayan seğirtmeye başlar başlamaz olanca canlının feveranı sardı ormanı: Kurdu uludu, Ayı kükredi, çakal çığladı. Güldü Fatih; hala eski kafa önlemler diye düşünürken Koca Korkut’un sesi gürledi arkasından:
Gülüşüp sarıldılar.
Prof. Koca Korkut: Lisans eğitimini Boğaziçi’nde, yüksek lisansını (MA) ABD Harvard Üniversitesi’nde, Doktorasını (PhD) İngiltere Oxford Üniversitesi’nde tamamlamış, yıllarca Dekanlık yapmış; uluslararası alanda tanınmış, ödüllü bir bilim insanıyken birdenbire Bulgaristan’daki bu terk edilmiş köye her şeyden elini ayağını çekip, tabiri caizse söke söke yerleşmişti. Bu herkesin bildiği ve gördüğü Prof. Koca Korkut’tu. Fatih’in katmanının yedisi de onu KAM bilir, öyle sayarlardı. Hepsi Dünya’ya gözlerini açtıklarında KAM’ ları Koca Korkut’u görmüştü. Onun eğitimi; aldıkları eğitimin en zoruydu. O: Beyinlerine çocuk yaşlarında kazınan ve günlerce aç, susuz, uykusuz kalmalarına sebep olan cevapsız soruların sahibiydi.
Koca Korkut tek gözlü tahta kulübesinin verandasındaki masaya ilişir ilişmez uzatmadan girdi lafa:
Ayran kattım, biraz yağlı, yayıktan aldım şimdi, iç onu koyul yola, benim böğürtlene çıkmam lazım hava dönmeden, Allah’a emanet ol.
Durum Fatih’in sandığından daha acil olmalıydı ki; on yıl evlat gibi bakıp yetiştirdiği adam onca yoldan gelmiş, bir bardak ayran ve bir hard diski eline tutuşturup; lafa söze dalmadan işine gücüne baksın diye hasreti ve sohbeti öteleyerek, kulübenin de bir parçası olduğu koyu kayın ormanının yeşil gölgelerinin serinliğinde bir iki dakika içinde gözden kaybolmuştu.
Fatih planlanandan önce otel odasına geri sızmış ve Gül’ü uğurlamıştı. Saman kâğıda daktilo ile yazılmış orijinal nüsha fotokopileri üzerinden başladı okumaya ve ezbere:
Not alıyordu ezber çalışmak için:
Kime ait olduğunu bilmediği el yazmalarından alınan notlara geçti: ‘’ İran ve İsrail savaşmaz. ABD, İngiltere, Fransa, İran ve İsrail arasındaki gizli antlaşma metni. Hamas ve Hizbullah. Direnişte Şii ve Sünni ayrımı. ‘’
Her okuduğu detay beyninde onlarca bomba etkisi yaptı. Bunca bilgi, belge derlenmiş toplanmış binlerce yıldır devletten devlete aktarılıyordu. Her şey açık ve net ortada duruyordu. En büyük cürüm ortada duran gerçeği görmemekti de mücrim kimdi? Tantanacılık ve hatta apaçık bir cebelleşmenin ortasında cüzdan çoktan gitmişti, şimdi zaman eve dönüş yolunu bulma zamanıydı.
EĞİTİM
2 saat önceEKONOMİ
3 saat önceGÜNDEM
4 saat önceGÜNDEM
7 saat önceGÜNDEM
7 saat önceSPOR
1 gün önceGÜNDEM
1 gün önce