WOTTV E-DERGİ
DOLAR 32,6645 0.32%
EURO 35,5639 0.42%
ALTIN 2.509,161,72
BITCOIN 18512802,38%
Kayseri’de Yaşanan Olayların Hatırlattıkları

Kayseri’de Yaşanan Olayların Hatırlattıkları

3 Temmuz 2024 13:10
Kayseri’de Yaşanan Olayların Hatırlattıkları
0

BEĞENDİM

Fatih ÜNLÜ – 03 Temmuz 2024

 

Bugünkü yazımızın konusu son günlerdeki üzücü olaylar. Malum, Kayseri’nin Melikgazi  ilçesinde Suriyeli bir mülteci, 7 yaşındaki yakın akrabası olan bir kız çocuğunu  bir pazar yerindeki tuvalette taciz etmiş. Birisi de bu tacizi filme almış.

Olay bilahare birtakım kurgu ve ilavelerle  sosyal medya üzerinden hızla yayılmış.  Bu yayılmanın maksatlı olduğu da çok açık.

Çünkü  İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın ifadesiyle, olaylar sırasında 79 bin hesaptan, 343 bin paylaşım yapılmış ve bu paylaşımların yüzde 68’i yani üçte ikisi provakatif amaçlı. Mesajların yüzde 37’si de “bot” hesaplardan – sahte hesaplardan gönderilmiş.

Bot hesabı Anadolu Ajansı’nın tanımından faydalanarak şu şekilde tarif  edebiliriz: İngilizce robot kelimesinin kısaltması olan “bot”,  gerçek olmayan ama gerçek bir sosyal medya hesabı gibi davranan ve bir algoritma tarafından tarafından yürütülen sosyal medya hesaplarını ifade  ediyor.

Bot hesaplar gerçek bir kişi gibi yüzbinlerce mesaj paylaşabiliyor, mesajlara cevap verebiliyor ama tüm bunları yazılımlar üzerinden idare eden aslında çok küçük bir grup. Böylece, önlem alınmazsa on küsür kişilik usta bir grup bot hesaplarla milyonlarca insanın oluşturabileceği  sahte bir hava ve kamuoyu oluşturabiliyor ve provakasyon yapabiliyor.

Bunlar insanlardaki belirli psikolojik özellikleri de iyi kullanıyorlar. Hep  benzer şeyleri duyunca birçok insan bundan etkilenebiliyor. Memleketim, güzel şehrimiz Adana’da belirli bir çevrede meşhur bir söz vardı: “Kişi Kalekapısında bir yalan söylemiş, Küçüksaat’te  yalanına  kendisi de inanmış.” diye. Önlem alınmazsa, propaganda ve tekrarın güçlü psikolojik etkisini gösteren önemli bir söz.

Bu tür bot hesapların manipülasyon için kullanıldığında ne kadar tehlikeli olacağı ortada. Bunlara çok tahripkâr bir tür siber saldırı da diyebiliriz herhalde. Bunun teknik  ve içerik  açısından önlemleri de çoktur elbette.  Bot hesaplarla ilgili bu parantezden  sonra tekrar konumuza dönelim.

600,000’e yakın nüfusu olan Melikgazi’de çoğu provakatif 343.000 paylaşımla ilçede bazı kesimler galeyana getirilmiş,  bu yetmemiş başka ilçelerden de kamyonetle insanlar transfer edilmiş ve neticede kontrolsüz bir kalabalık ortalığı yangın yerine çevirmiş ve o bölgede yaşayan Suriyelilerin  ev, işyeri  ve araçlarına ciddi  zarar vermiş. Olaylar  birçok girişimle ancak saat gece 2’de durulmuş.

Hatay, Konya gibi  başka illerde de mültecilere yönelik daha küçük çaplı olaylar yaşanmış.

Provokatif eylemler sonrasında 474 kişi gözaltına alınmış. Bu  kişilerin 285’inin göçmen kaçakçılığı, yaralama, uyuşturucu, yağma, hırsızlık, mala zarar verme, cinsel taciz, dolandırıcılık, parada sahtecilik, tehdit, hakaret, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma gibi suçlardan sabıkası var.

Bu  olayların ertesi günü  Suriye’de bizim kontrolümüzdeki  bölgelerde  ülkemizden giden tırlara, araçlara zarar  verildi. Türk bayraklarına, PTT ofislerine saldırılar yapıldı. Ortada ya iki yönlü  bir provakasyon vardı  ya da orada durumu fırsat bilenler bu ölçüsüz taşkınlıkları  yaptılar.

Tüm bu yaşananların Suriye’yle ilişkilerin yeniden kurulması ihtimaline karşı sabote maksatlı organize  edildiğini  tahmin eden birçok uzman da var.

Yaşananlar  hem bu haliyle çok üzücü hem de asıl -dikkat edilmezse- gelecekte olabileceklere dair verdiği  işaret açısından çok önemli.

Olayın birçok detayıyla ilgili gazeteci ve yorumcu arkadaşlarımız kamuoyunu düzenli aydınlatıyorlar. Biz de bu yazıda daha çok ne yapılabilir sorusuna odaklanmak istiyoruz.

Neler Yapılabilir?

Bu ve benzeri olayların tekrar etmemesi için neler yapılabilir, bizce  şu anki en önemli mesele bu. Bu olaylar Allah’a şükür can kaybı olmadan atlatıldı. Ama dikkat edilmezse,  yeni provakasyonların çok  daha vahim sonuçlarla  tekrarlanmayacağına dair bir garantimiz yok. Fakat alınacak önlemlerle tekrarların tümden ya da büyük ölçüde engellenmesi mümkün olabilir.

Alınacak önlemler tabiatıyla çok geniş bir çalışma ve istişareyi gerekli kılıyor. Biz burada sadece kayda geçmesinde fayda gördüğümüz birkaç hususu arz edeceğiz:

1- Sosyal medya üzerinden toplumsal manipülasyonlar ve insanları yönlendirme konusunda bazı müfsit çevrelerin özel eğitimler verdiklerini yıllar öncesinden biliyoruz. Bu çevrelerin bot – robot hesapları kullanmada  da  ileri düzeyde usta olduklarını tahmin edebiliriz.

Yapılan açıklamalardan Kayseri özelinde bu işleri  sosyal medya mesajlarıyla kimlerin organize ettiğinin önemli ölçüde belirlendiği anlaşılıyor. Bunun ötesinde bunları da kimlerin yönlendirdiği bulunmalıdır ki benzer şablon ve durumlar başka yerlerde tekrar edilemesin.

Bu konuda bir  erken uyarı ve doğru bilgilendirme sistemi kurulabilir. Propaganda başladığında bunun tesir etmesi haliyle bazen saatleri alacaktır; bu da önlem almak için iyi zaman dilimi.

Ortada doğru veya yanlış provokasyon konusu olabilecek bir haber varsa, anormal mesajlaşma trafiği ve bot hesap hareketliliğinin yaşanıyorsa hemen acil önlemler alınabilir ve işin doğrusu  daha yaygın bir şekilde kamuoyuna duyurulabilir. Provokatörler yine yapacaklarını yaparlar ama tesirli olamazlar.

2- Toplumda belirli kesimlerde mülteci karşıtlığı çok yükselmiş durumda. Kayseri’deki olaylarda ciddi bir provokasyon var ama provokasyonun mevcut bir hissiyatı suistimal ettiği de ortada.

Son dönemde yoğunlaşan ekonomik sorunlarda hep mültecileri suçlamak şüphesiz yanlış iz peşinde koşmak olur. Bununla birlikte, kira, konut fiyatları ve belirli alanlarda işsizlik gibi ekonomik sıkıntılarda mülteci sorununun bir sebep olarak toplumumuzun  bir  kısmında çok önemsendiği de bir gerçek. Bunun teknik olarak ne kadarının doğru olduğu ayrıca tartışılabilir.

Tüm  bunlara -esas fitili ateşleyen- mültecilerin karıştığı münferit önemli suçlar da eklenince,   bu ciddi  bir toplumsal tepkiye  dönüşebiliyor, birileri bunu provoke ettiğinde de iş çığırından çıkabiliyor. Bu tür  münferit olaylara örnek  olarak, Kayseri’deki olaylar öncesinde küçük kıza yapılan taciz suçunun yanı sıra birkaç yıl önce Altındağ’da bir gencimizin parkta bıçaklanarak öldürülmesini örnek verebiliriz.

İlk başta, mülteciler için de toplumun tüm kesimleri için de suç işleyenin cezasını acilen göreceği duygusunu toplumumuzda hakim kılabilmeliyiz. Diğer taraftan, suçluların acilen cezalandırılması gereği bir yana, bir kişinin suçundan dolayı  bir  topluluğun  kontrolsüz kalabalıklar tarafından cezalandırılmasının da akıl ve vicdana sığmayan bir iş ve hukuka bir saldırı olduğunu bilmeliyiz.

İkinci olarak, tansiyonu düşürücü önlemler çok önemli. Mülteci karşıtı söylemleriyle bilinen liderlerle bir diyalog  ortamında özellikle hassas  zamanlarda toplumun kışkırtılmasına sebep  olacak söylem ve hareketlerden  uzak durmalarının istenmesi de bu tansiyon düşürücü  önlemlere  dahil elbette. Liderlerin ve söylemlerinin ne kadar  etkili  olduklarını birçok örnekten biliyoruz. Bu neticede bir memleket meselesi. İnsanların sınırları bilmesi gerekiyor.

Ayrıca Suriyeli mültecilerin kanaat önderleriyle de, bu  gruplardaki etkili kişilerle  görüşülüp özellikle bu olaylara başlangıç teşkil eden taciz suçu ve öldürme  gibi  toplumda nefret uyandıracak suçlara meyilli  kişilere karşı daha müteyakkız, daha tetikte olmaları  istenebilir. Onlar kendi insanlarını daha iyi tanırlar. Bu elbette herşeyi önleyemez ama yükü çok azaltabilir.

Burada bir handikap da var. Anlaşıldığı kadarıyla, küresel sistem ülkemizde de hepimizin hemen tarif edebileceği  geleneksel milliyetçilikten ziyade kendi söylemleriyle uyumlu farklı ve manipüle edebileceği bir milliyetçilik!!! anlayışını yaygınlaştırmaya çalışıyor. Buna yönelik önemli  tesir  kanalları da var.

Bu tür çevrelerin Suriyeli mültecileri yönlendirme noktasında da tesir kanallarına sahip olabileceklerini tahmin edilebiliriz. Böylesi bir ortamda, söylem tonunu memleketin geleceği açısından sükunete yöneltmek kolay değil ama güçlü önlemlerle mümkün.

Tansiyonu düşürücü önlemler arasında dar gelirlinin ve gerçekten düşük gelirli emeklilerin durumunun acilen düzeltilmesi  de sayılabilir. Çünkü insanların rahatlamaları lazım.  Ekonomik sıkıntı yaşayanlar elbette hemen mülteci nefretine yönelmiyorlar, bu çoğunun tabiatında da da yok  ama bunalmış insanların -doğru ya  da yanlış- daha kolay tesir altında kalacakları da  aşikar. Toplum kesimlerinde ekonomik rahatlama gereksiz birçok gerilimi azaltacaktır.

3- Göç ve mültecilerle ilgili konulara vakıf birçok kıymetli uzman ve fikir üreten kimseler bir “Göç Bakanlığı”nın kurulmasını uzunca zamandır öneriyorlar. Şimdi Göç İdaresi Başkanlığı İçişleri Bakanlığı bünyesinde faaliyet gösteriyor. Yakın zamana kadar o birim Genel Müdürlük seviyesindeydi, birkaç yıl önce başkanlık oldu, güç kazandı.

Göç işinin özellikle güvenlikle ilgili birçok boyutu İçişleri Bakanlığıyla ilgili. Başkanlığın İçişleri Bakanlığı bünyesinde olmasının muhakkak  birçok faydası vardır. Ama çok iyi  bir planlama ve kurguyla münhasır ve uzmanlaşmış bir Göç Bakanlığının kurulması da -birçok kişinin önerdiği üzere- konuların çok daha etraflıca ve etkin bir  şekilde ele alınmasına büyük katkı sağlayacaktır.

Bakanlık kurulursa veya kurulmasını beklemeden hemen işin sosyolojisine, psikolojik yönüne vs. çok detaylı bakabilecek  birimlerin kurulması ve mevcut birimlerin daha işler hale getirilmesi   çok önemli. İlgili birimlerimiz tüm bu süreçle ilgili insanların neler hissettiği, nelerden etkilendiği, ne tür bir ruh haline sahip olduğu, geri dönüşe nasıl baktığı, gelir kaynakları vs. gibi hususlar dahil konuyla ilgili çok detaylı akademik çalışmalar ve saha araştırmaları yapmalı ve yaptırmalıdır.

Bu bilgi altyapısı, diğer birçok faydasıının yanı sıra planlanacak geri dönüşlerin daha isabetli olması için de gereklidir. Ayrıca, Suriye yönetimiyle yapılması muhtemel müzakelerde de  dönüşlerin suhuletle olması  ve işin bir cezalandırma sürecine dönüştürülmemesi için de  önlemler alınmalıdır. Yoksa bu hem haksızlıklara yol açar hem de Suriye’yi karıştıran çevreler bu süreci de sabote edebilirler. Bu malum güçlerin o dönem iki tarafta da  refleksleri çok iyi harekete  geçirdiklerini unutmamak lazım.

Yine insanları kaynaştıracak senaryolarla çok etkili filmler yapılmalıdır. Halkımızın yardımseverliğini ve buna vefa ile cevap verenlerin durumlarını  öne çıkaran, mültecilere düşmanlık hisleri besleyenlerle mültecilerden vefasızlık gösterenlerin de yanlışlarını uslübunca  işleyen çok nitelikli filmler.

Burada, yerinde – doğru ve geçerli argümanlar üretebilmek çok önemli görünüyor. İnsanlar doğru fikirle ve olumlu bir duygu atmosferinde kolay ikna olurlar. Hatırlarsınız, Avrupa’ya geçerken Türkiye’den çok şikayet eden ve Avrupa’daki mültecilerin çok iyi okullara  gittiği, çok iyi işler buldukları gibi  iddialarda bulunan bir mülteci genç vardı. Bu genç sınırı geçtiğinde kendisine dayak atılarak perişan bir şekilde geri gönderilmişti. Bazı kişilerin fikrini değiştirmek çok zordur ama insanların çoğunluğu işin doğrusunu duyunca daha hakkaniyetli davranır.

Avrupa mültecileri seçerek aldı, mültecilerden belirli bir uzmanlığı olan veya kendi işine yarayacağını düşündüğünü kimseleri daha çok aldı. Onlara belirli imkanlar da verdi, onların kapasitelerinden de faydalandı. Ama bizim ülke olarak o aciliyet ve kontrolsüzlük ortamında seçme lüksümüz yoktu. Avrupa’yla hiç bir şekilde kıyaslanamayacak kadar çok milyonlarca mülteciyi kabul ettik. Biz  de daha derli toplu ve kontrollü bir sistem geliştirebilirdik ama o dönem çeşitli sebeplerle bu  da  ne yazık ki yapılamadı.

O gençteki düşünce yanlışlığına benzer  yanlışlıklar diğer Suriyeli mülteciler arasında, özellikle de gençler arasında ne kadar yaygın bilmiyoruz. Ama işin hakikati bir şekilde herkese, özellikle de gençlere  anlatılmalı. Yoksa yanlış düşüncelere kapılanlar   kendisine yardımcı olanlara karşı bile dostça ve kardeşçe bakamayabilir. Bu da yanlışa kapı açmak demek…

Konu çok derin, biz  bu yazımızda sadece birkaç fikri arz etmiş olduk.

Müsaadenizle burada bitirelim.  Allah’a emanet olun.

Fatih Ünlü

Fatih Ünlü 1965 Adana doğumludur. Adana Dumlupınar İlkokulu, Hürriyet Ortaokulu ve Anafartalar Lisesinden sonra 1987 yılında ODTÜ Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi bölümü Uluslararası İlişkiler alt dalından mezun olmuştur.TBMM, TÜBİTAK, Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), Kalkınma Bakanlığı, Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı (SBB) ve Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (ECO)'nda çalışmıştır.Yayıncılık faaliyetlerine vakit ayırabilmek amacıyla Cumhurbaşkanlığı SBB - İSEDAK ve Uluslararası Kalkınma İşbirliği Genel Müdürlüğünden 2022 yılında emekli olmuştur.Emeklilikten sonra, Güray Gümüş'le birlikte Abdullah Bera Yıldız'ın "Bir Soluk Dua - Çaresiz Anlarımıza Çare Olan Rahmetinle" ve "O'nu Bilmeden Hiçbir Vahada Hayat Yoktur" adlı kitaplarının editörlüğünü yapmıştır.

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.