WOTTV E-DERGİ
DOLAR 32,6645 0.32%
EURO 35,5639 0.42%
ALTIN 2.509,161,72
BITCOIN 18514982,51%
Gişe rekorları kıran tarihi filmlerdeki tarihi yanlışlar

Gişe rekorları kıran tarihi filmlerdeki tarihi yanlışlar

En büyük filmler bile her zaman gerçeği söylemez… Özellikle Amerikan sinemasında severek izlediğimiz filmlerde tarihi konularda hataları fark etmiş miydiniz?

28 Mart 2024 17:50
Gişe rekorları kıran tarihi filmlerdeki tarihi yanlışlar
0

BEĞENDİM

WORLD OF TÜRKİYE / ÖZEL HABER

Gerçek hikâyelere ve gerçek tarihe dayanan filmler, Hollywood’un ilk günlerinden beri küresel ilgi görüp büyük ilgi çekmiştir. Ancak buna rağmen bir çok filmde tarihi yanlış görmek de bir gelenek olmuştur. Bir filmin yüzde yüz doğru olmamasının her zaman onun kötü bir film olduğu anlamına gelmediğini unutmamak önemlidir. Film yapımcılarının sinematik nedenlerle gerçekleri atlamayı veya hikâyeyi değiştirmeyi tercih etmesinin birçok nedeni var. Ancak bu değişikliklerin not edilmesi yine de önemlidir.

Kuşkusuz Hollywood filmlerindeki hatalar bizim Türk sinemasında Kara Murat veya Tarkan gibi serilerde Cüneyt Arkın ile Kartal Tibet’in düşmanla savaşırken üzerlerinden uçak geçmesi veya kılıç sallarken ellerindeki saatlerin görünmesinden biraz farklı. Tarihi hatalar açısından yanlış filmlerin kralı olarak ise Cesur Yürek filmi gösteriliyor…

Listedeki filmlerin çoğu mükemmel filmler. Cinemablend sitesinde Hugh Scott imzalı derlemede yapılan yorumda “Niyetimiz insanları bu filmleri izlemekten ve keyif almaktan vazgeçirmek değil. Niyetimiz filmlerdeki tarihi yanlışları bilmenin de bazen filmleri izlerken keyfimize keyif katacağına olan inançtır. Çünkü en büyük filmler bile bazen gerçeği söylemez…” deniliyor.

İŞTE GİŞE REKORU KIRAN 32 TARİHİ FİLMDE DİKKAT ÇEKEN TARİHİ HATALAR…

Cesur Yürek (1995)
Mel Gibson’ın Cesur Yürek’i tarihsel olarak yanlışların en çok bulunduğu filmlerden biri. Hayranlar savaş sahnelerini seviyor ancak bu sahneler tarihteki gerçeklere hiç yakın değil. Burada belirtilmesi gereken çok fazla tarihsel yanlışlık var ama önemli olanlardan biri, filmde hiçbir köprünün bulunmadığı Stamford Köprüsü Muharebesi’nin tasviridir. Tarihi gerçeklere göre İskoçyalı kahraman William Wallace savaşı kazanmak için nehri ve köprüyü ustaca kullandı. Ancak filmde köprü yerine izleyiciler açık alanda dev bir yakın dövüşle karşılaştı.

Gişe rekorları kıran tarihi filmlerdeki tarihi yanlışlar

Pearl Harbor (2001)
2001’deki Pearl Harbor’ı eleştirmek için pek çok neden var ama kısaca söylemek gerekirse tarihte Britanya Savaşı’nda, Pearl Harbor’da yer alan ve Doolittle Baskınına katılan hiç kimse olmadı. Ancak Ben Affect’in karakteri her cephede yer alıyor.

1492: Cennetin Fethi (1992)
1492: Conquest Of Paradise… Kristof Kolomb’un şöhreti ve onun filmde bir kahraman olarak nasıl iyi tasvir edildiğini bilmeyen yok. Ancak 1492 yılında herhangi bir eğitim almış hiç kimse dünyanın düz olduğuna inanmıyordu. Fakat filmde Kolomp’un dünyanın düz olduğu fikrine kimsenin inanmadığı lanse ediliyor.

Mezar Taşı (1993)
1993 yapımı Tombstone şimdiye kadar yapılmış en iyi Western filmlerinden biri olarak kabul ediliyor. Bu onun tarihsel olarak doğru olduğu anlamına gelmez. Film, Vahşi Batı’nın gerçeklerinden çok Wyatt Earp efsanesine dayanıyor.

Bohemyen Rapsodisi (2018)
Biyografiler, gerçekleri hikâyeye ve canlandırdıkları kişilerin itibarına uyacak şekilde değiştirmeleriyle ünlüdür. Kazandığı ödülleri hak etse de Bohemian Rhapsody de bir istisna değil. Queen hayranları ve onların geçmişini bilenler için en kötü an filmin sonunda geliyor.. Queen’in LiveAid’deki destansı performansıyla sona eriyor film. Ancak anlatıldığı gibi bu yıllardır birlikte oynadıkları ilk sefer değildi ve Freddie Mercury o sırada HIV/AIDS hastası olduğunun farkında değildi.

Gişe rekorları kıran tarihi filmlerdeki tarihi yanlışlar

Taklit Oyunu (2014)
Kimse The Imitation Game’i izleyip kötü bir film diyemez. Tarihçiler dışında kimse yok. Film boyunca, Alan Turing’in ( Benedict Cumberbatch ) kişisel hayatındaki tuhaflıklarına hatta Bletchley Park’ta nasıl çalıştığına dair güzel sahneler var. Ancak yalnız diye resmedilen Turing’in çok sayıda arkadaşı vardı ve ekibindeki herkesle yakın işbirliği içinde çalışıyordu.

Üşütük Popolar (1993)
Türkçe’ye Üşütük Popolar olarak çevrilen Cool Runnings gibi bir filmin bu listede yer alması biraz saçma görünüyor ancak gerçekten eğlenceli bir film olmasına rağmen çok fazla yaratıcı lisans gerektiriyor. Birincisi yarış topluluğu takımdan dışlanmadı, kutlandı. Ayrıca filmin ima ettiği gibi hiçbir zaman madalya çekişmesinde de bulunmadılar. Son olarak, yarışmaya katılma çağrılarının onaylanması, anlatıldığı gibi tek bir adamın işi değildi.

Napolyon (2023)
Yönetmen Ridley Scott harika filmler yapıyor ama tarihçiler onun gerçekleri özgürce değerlendirdiğinin de altını çiziyor. Pek çok tarihçi filmin yanlışlıkları konusunda sert eleştirilerde bulunduğundan, Napolyon da farklı değil. Umursamaz Scott, kendisini eleştirenlere “Bir hayat edinin” diye tepki gösterdi.

Argo (2012)
Argo, gerçek tarih konusunda pek çok özgürlüğe sahip olan harika bir filmin mükemmel bir örneğidir. En İyi Film Oscarı sahibi, CIA’in rehineleri İran’dan çıkarmak için sahte bir film hazırlamasının öyküsünü anlatıyor. Filmdeki sorun şu ki, Başkan Jimmy Carter da dahil olmak üzere olaya dahil olan kişilerin çoğu, Kanada hükümetinin özellikle de Victor Garber’ın canlandırdığı Büyükelçi Ken Taylor’ın rolünün filmde büyük ölçüde azaltıldığını söylüyorlar.

ARGO

Bir Zamanlar Hollywood’da (2019)
Quentin Tarantino’nun Bir Zamanlar Hollywood’da filminin Sharon Tate cinayetinin “gerçek” hikayesi olması beklenmiyor ama filmde Tate’in Manson Ailesi’nden kurtarıldığı alternatif bir tarih olarak sunuluyor. Ancak gerçekte yaşanan trajedi bu değildi.

JFK (1991)
Oliver Stone’un 1991’deki destansı JFK’si burada biraz çetrefilli. Film, ünlü Jim Garrison’a (Kevin Costner) ve onun John Kennedy suikastına ilişkin soruşturmasına odaklanıyor. Soruşturma çoğunlukla komplo teorisi olduğu için eleştirildi, bu nedenle oldukça hatalı hale geldi. Ancak film aslında Garrison’un soruşturmasına oldukça uygun. Bu da onu hem doğru hem de yanlış kılıyor. Bu da nadir görülen bir durum.

Kıyamet (2006)
Mel Gibson’ın The Passion of the Christ’ın devamı niteliğindeki yönetmenlik çalışması, onu Apocalypto ile dünyanın diğer ucuna götürdü. Yaklaşık 500 yıl önce Maya İmparatorluğu döneminde geçen Apocalypto büyüleyici bir film, ancak birçok bilim insanı, Mayaları haksız yere gerçekte olduğundan çok daha barbar olarak tasvir ettiği için filmi eleştirdi. Örneğin Maya tarihinde filmdekine benzer insan kurban etme örnekleri yok ve lanse edildiği kadar yaygın değildi.

Gladyatör (2000)
Tarihsel yanlışlıklar otomatik olarak kötü filmler yaratmaz ve Gladyatör buna mükemmel bir örnektir. Harika oyunculuklar ve sahne dekorlarıyla harika bir film. Ancak gerçeklerle çok hızlı ve gevşek bir şekilde oynuyor; en önemlisi Commodus’un ( Joaquin Phoenix ) babası Marcus Aurelius’u (Richard Harris) öldürmesi.

Gladyatör (2000)

U-571 (2000)
Çok az film tarihçilerde U-571 kadar öfke yaratır. Bu özellikle İngiliz akademisyenler için geçerlidir. Hatta o zamanki Başbakan Tony Blair, filmin İkinci Dünya Savaşı sırasında İngiliz denizcilere yönelik bir “hakaret” olduğunu ilan etmişti. Neden? Filmin tüm konusu, Amerikalıların 1942’de ilk Alman Enigma Makinesi’ni ele geçirmesi etrafında dönüyor. Sorun mu? İngilizler bunlardan birini tam bir yıl önce, Amerikalıların savaşa girmesinden aylar önce ele geçirmişti.

Bulge Savaşı (1965)
1965’teki Bulge Muharebesi, aynısının II. Dünya Savaşı’ndaki muharebesini konu ediniyor ve tarihsel olarak o kadar hatalı ki gerçek savaşın gerçekleştiği sırada Müttefik Yüksek Komutanı olan Dwight Eisenhower, filmde “öfkeli” olarak tanımlanıyor. Oysa gerçek hayatta çok halim selim biri.

Dunkirk (2017)
Dunkirk de burada çetrefilli bir film çünkü yanlışlıkların çoğu Christopher Nolan’ın gerçek bir hikâye anlatmanın yanı sıra harika bir film yapmak istemesinden kaynaklanıyor. Çoğu bilim insanının yaşadığı en büyük sorun sahilde asker eksikliğidir. Gerçekte ise 10 binlerce asker vardı. Filmde plajlar gerçekte olduğundan çok daha az kalabalık görünüyor. Sonunda uçağın yakıtı bittikten sonra sahil üzerinde uçtuğu, fiziksel olarak imkânsız olan çarpıcı sahne de var. Yine de harika bir film.

Dunkirk (2017)

Tanrılar ve Generaller (2003)
219 dakikalık uzun film, İç Savaş’ın ilk safhası olan 1861-63 arasını anlatıyor. Bundan sonra aynı yönetmenin, hemen hemen aynı uzunlukta olan Gettysburg (1993) filmi izlenirse savaşın askeri boyutu anlaşılmış olur. Gods and Generals, her biri yaklaşık bir buçuk saat süren üç bölümden oluşuyor. Birinci bölüm, Konfederasyon’un Birlik’ten ayrılmasının siyasi sebebini ve sınıfsal temelini vermeden sadece savaş hazırlığına odaklanırken, ikinci bölüm komutanların insani yönlerine ve savaşın toplumsal boyutuna değiniyor, en can alıcı üçüncü bölüm de komutanların akıbetine ve savaşın birinci safhasının sonunu anlatıyor. Bütün bunlar Birlik’ten ayrılmayı hedefleyen Virginia, Texas, Arkansas ve Kentucky’yi kapsayan Konfederasyon ekseninde ele alınıyor. Amerika’ya Avrupa’dan göçler başladığında, Puritenler’in ‘Manifest Destiny’ diye tabir ettiği ‘İlahi Kader,’ yani göç ettikleri bu yeni kıtada ve yeni dünyada bir kurtarıcının geleceği beklentisi ve bunun için bu göçün (bu durumda savaşın) şart olduğu düşüncesiyle de paralellik kuruluyor. Bu, Amerika bayrağı diken Birlik kadınlarıyla gösteriliyor. Diğer yandan, ev hizmetinde çalışan Afrika kökenli kadınlarla, başta aşçılık olmak üzere ‘geri hizmette’ çalışan erkeklerin köleliğin kaldırılmasını istemeleri fakat bunu içinde bulundukları sınıfı sorgulamadan yapmaları, filmdeki bu düşünceyi ve mesajı havada bırakıyor.

Mississippi Yanıyor (1988)
Bu listeye dâhil edilecek en yürek parçalayıcı film olsa gerek Mississippi Burning. Tasvir ettiği olay, 1964’te Mississippi’de iki Yahudi ve bir Siyah sivil haklar çalışanının öldürüldüğü Sivil Haklar hareketinin en önemli anlarından biri. Anlatılması gereken kritik bir hikâye. Ancak filmde o kadar yanlış kurgulanmıştı ki birçok Sivil Haklar aktivisti filmi kınadı ve boykot etti.

Vatansever (2000)
Roland Emmerich’in 2000 yapımı Amerikan Devrimi hakkındaki filmi, Mel Gibson’ın kavgaya katılmaya isteksiz yedi çocuklu dul bir babayı canlandırdığı The Patriot filmi kadar saldırgan bir şekilde yanlıştır. Gibson’ın kendisi bile filmi “tamamen fantezi” olarak adlandırmıştı.

Amadeus (1984)
1984 yapımı Amadeus sekiz Akademi Ödülü kazandı ve bunun haklı bir nedeni var, muhteşem. Ancak bu gerçek bir hikâye değil. Wolfgang Amadeus Mozart’ın hayatına dayanıyor olabilir ama filmde yaşananların çok azı gerçek hayatta yaşandı. Elbette hayatının fantastik bir versiyonu olması gerekiyordu, ancak bu filmin yarattığı efsaneler gibi mitlerin sıklıkla gelecekte tarihsel inançlara dönüştüğünü hatırlamak önemlidir.

Soysuzlar Çetesi (2009)
Quentin Tarantino’nun diğer filmi Bir Zamanlar Hollywood’daki gibi Soysuzlar Çetesi de alternatif tarih olarak sunuluyor. Adolf Hitler’in, filmin gösterdiği gibi tiyatrodaki silahlı çatışmada değil 2. Dünya Savaşı’nın sonunda bir sığınakta öldüğünü herkes biliyor. Sorun değil, Tarantino’nun sunumunda sahtekârlık yok ama yine de tarihsel olarak doğruluğa yakın değil.

Soysuzlar Çetesi (2009)

Stalin’in Ölümü (2017)
Stalin’in Ölümü gerçekten çetrefilli bir film. Bir yandan, Stalin’in ölümünden sonra Sovyetler Birliği’ndeki Komünist Parti’nin üst düzey yetkilileri arasında yaşanan kaosu ve iktidarı ele geçirme mücadelesini gerçekten doğru bir şekilde tasvir ediyor. Öte yandan, komik olması amaçlanan bir komedi ve saçmalık. Elbette çok komik ve harika ama karakterler gerçek hayattakilerden çok farklı. Yine de muhteşem bir film.

Güzel Bir Zihin (2001)
Güzel Bir Zihin, filmin baş kahramanı John Nash’in (Russell Crowe) şizofreniyle baş etme sürecini yürek parçalayıcı bir şekilde gösterdiği için, akıl hastalığını oldukça doğru bir şekilde tasvir ediyor. Öte yandan, Nash’in hayatındaki olayların çoğu doğru değil, hatta uydurma. Yani filmin doğruluğu yüzde 50’dir.

Diriliş (2015)
Başrolünü Leonardo DiCaprio’nun paylaştığı The Revenant o kadar çılgın bir hikâye ki izleyicilerin her şeyin uydurma olduğunu düşünmeleri affedilebilir. Ama öyle değil, filmde görülenlerin çoğu doğru. Bu çılgınca bir hikâye. Bu da filmin iddia ettiği gibi, Hugh Glass’ın Pawnee karısı veya çocukları olduğuna dair hiçbir kanıt olmamasına rağmen, film yapımcılarının Hugh Glass’ın özel hayatı hakkında doğru bilgiler vermemesini daha da merak uyandırıcı kılıyor.

Dokunulmazlar (1987)
Sean Connery Dokunulmazlar filmiyle Akademi Ödülü kazandı ve Robert De Niro’nun Al Capone rolündeki performansı kariyerinin en iyileri arasında yer alıyor. Filmi izlemek gerçekten eğlenceli ve tekrar tekrar izlenebilir. Ancak tarihsel olarak kesinlikle doğru değil. Filmdeki hemen hemen her olay tamamen kurgu.

300 Spartalı (2006)
300’ün tarihin kurgulanmış bir versiyonu olması gerektiğini açıkça kabul edeceğiz ancak diğer alternatif tarihler gibi ya da 300’e ne demek istiyorsanız. Kral Xerxes’in 2 metrelik boyu tartışmalara açık. Filmdeki diğer birçok sahne gibi. Çünkü gerçek hayatta Tanrılar daha uzundur.

300 Spartalı (2006)

En Büyük Şovmen (2017)
Hugh Jackman’ın The Greatest Showman’daki performansı gerçekten harika olsa da karakterin çok az kısmı gerçek hayattaki PT Barnum’a benziyor. Barnum, hayvanlarına ve sanatçıların çoğuna karşı acımasızdı. Aynı zamanda Jackman’ın karakterinin aksine, içki içen biriydi. Korkunç bir geçmişi olan muhteşem bir film.

Büyük Kaçış (1963)
1963 yapımı The Great Escape, tüm zamanların en iyi savaş filmlerinden biridir. Efsanevi şöhreti, Hollywood’un o zamanın en büyük yıldızlarının harika hikâye anlatımına ve harika performanslarına dayanıyor. Her ne kadar Müttefik havacıların bir savaş esiri kampından kaçışını konu alan gerçek bir hikâyeye dayansa da gerçek hayattaki gidişatı filmin gösterdiğiyle çok az benzerlik taşıyor.

Elizabeth (1998)
Cate Blancett’ın 1998’deki Elizabeth filmindeki performansı muhteşem. Gerçekten harika. Ancak filmin geçmişi tam bir karmaşa. Zaman çizelgeleri tamamen yanlış. Mekanların çoğu yanlış ve bazı olaylar tamamen uydurma. Filmde tarihsel olarak doğrudan çok yanlış var. Yine de Blancett için izlemeye değer.

Elizabeth: Altın Çağ (2007)
1998 yapımı Elizabeth’in İngiltere Kraliçesi I. Elizabeth hakkında en yanlış film olmadığını ve devamı olan Elizabeth: The Golden Age’in aslında daha da kötü bir film olduğunu hayal etmek imkansız. Cate Blanchett yine ilk filmdeki gibi harika ama filmin konusu ilkine göre gerçek tarihe daha az dayanıyor.

Kaptan Phillips (2013)
Bu listede olması gereken filmlerden olan Kaptan Phillips’in (Tom Hanks) kaptanlığını yaptığı Maersk Alabama gemisinin mürettebatı, filmin gerçek olayların gerçekte nasıl gerçekleştiğini göstermediği konusunda ısrar ediyor. Görünüşe göre Richard Phillips’in tasvir edildiği kahraman olmadığı konusunda hemfikir değiller.

Yeşil Bereliler (1968)
1968’de çatışmaların doruğunda Vietnam Savaşı yanlısı bir film yapma işini John Wayne’e bırakın. Amerika çapında savaş protestoları şiddetlenirken, Bay Vatanseverlik John Wayne, ABD’nin Güneydoğu Asya’daki bir iç savaşa katılımının erdemlerini öven bir savaş yanlısı propaganda filmi yapmak için devreye girdi. Ancak film kugusal olarak iyi olsa da baştan sona propaganda kokan bir yapım. Filmdeki anlatım ise ABD’nin o dönemdeki ruh halini temsil etmemekte.

Uğur Selamcı

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.