WOTTV E-DERGİ
DOLAR 32,3400 -0.07%
EURO 34,8790 0.06%
ALTIN 2.392,77-0,15
BITCOIN 20335915,70%
Faruk Taşçı

Faruk Taşçı

02 Mayıs 2024 Perşembe

    Seçimleri Kazanmak İsteyen Sosyal Politikaları İhmal Etmemeli

    Seçimleri Kazanmak İsteyen Sosyal Politikaları İhmal Etmemeli
    0

    BEĞENDİM

    Prof. Dr. Faruk TAŞÇI – 5 Nisan 2024

     

    31 Mart seçimleri sonrasında en fazla sorular soru: Seçmen hangi nedenlerle hangi partiye veya adaya oy verdi?

    Yerel Seçimlerde Seçmenin Oy Verme Davranışı

    İnsanların bir kısmı, oy verme tercihlerini ideolojilere göre yapabiliyor. Seçmen, ideolojisini yansıttığını düşündüğü partiye oy verebiliyor veya ideoloji sahibi olmasa bile bazı ideolojilerin daha makul olduğunu düşünerek onlardan yana olabiliyor. Bu durum yerel seçimde kısmen azalsa bile varlığını koruyor; ideoloji temeli güçlü partilerin “geleneksel/kronik seçmeni” içinse kısmen olmasa da çoğunlukla geçerli, hatta bu tarz seçmen için oy vermek, “mecburi” algılanıyor, “ölümüne” işliyor, “aday taş olsa, terlik olsa…” fark etmiyor.

    İnsanların bir kısmıysa duyguların(ın) etkisi ile oy verebiliyor. Bazen bu duygu sevgi oluyor; sevdiği partiye veya adaya oy veriyor ya da sevdiği liderden dolayı oy verebiliyor. Bazen bu duygu nefret oluyor; nefret ettiği partinin, adayın ve liderin karşısındaki en güçlüye oy verebiliyor. Bazen bu duygu korku/endişe olabiliyor, endişesini giderecek partiye/adaya oy verebiliyorken endişesini artıran partiden/adaydan uzak duruyor. Bazen bu duygu güven oluyor ve güvendiği partiyi, lideri veya adayı tercih ediyor. Bazen de bu duyguların kombinasyonu ile oy kullanılabiliyor. Bu duyguların genel seçimdeki etkisi parti/lider temelinde çok daha bariz iken, yerel seçimlerde kısmen etki zayıf kalabiliyor ama yine de aday bazında duyguların olumlu/olumsuz etkisi mümkün olabiliyor.

    İnsanların bir kısmıysa ideolojilerden veya duygulardan çok, aday üzerinden oy verebiliyor. Bu durum özellikle yerel seçimlerde daha bariz. Adayın karakteri/ahlakı, bilgisi, görgüsü, ilişkileri, iletişim biçimi, serveti, jest ve mimikleri, iş bitirme kabiliyeti, işleri, yaptıkları veya yap(a)madıkları gibi birçok şahsi özellikleri seçmenin oy vermesinde etkili olabiliyor, hatta ideolojisinden çok farklı olsa bile.

    İnsanların diğer bir kısmı içinse her şeyden bağımsız olarak lider daha önemli. Bu nedenle yerel seçimler bile olsa ideoloji veya aday değil de partinin lideri tercihte birincil faktör oluyor. “Karizmatik” liderin konuşması, sözleri, vaatleri, hatta her hal ve hareketi bu tarz seçmen için bir nevi senet. Öyle ki bu tarz seçmen için genel, yerel veya başka herhangi tür seçim fark etmiyor; “liderinin işaret etmesi” yeterli; “lidere sadakat şeref” olarak görülüyor.

    İnsanlardan bazısı içinse pragmatik tavır ön planda; hatta bu tarz insanlar genelde seçimlerin kararsızları kategorisinde. Bu nedenle bu tarz insanlar için (ideolojileri olsa da farklı duyguyla donanmış olsa da adayı veya lideri kendisi için önemli görse de) her şeyden daha önemlisi bizzat kendi menfaati, ihtiyacı veya beklentisi oluyor. Bu anlamda onlar için vaatler, tercihlerinde en önemli belirleyici değişkeni.

    Sosyal Politikaları İhmal Etmeyen Seçimi Kazanıyor

    İşte yerel seçimlerde seçilen başkanı belirlemede özgül ağırlığı olan (kararsız/belirleyici) seçmen profili bu tarz pragmatik seçmen oluyor. Bu seçmen profili ile yerel seçimlerdeki önemli vaat alanlarından biri olan sosyal politikalar tam bu pragmatik zeminle örtüşüyor.

    Sosyal politikaların sadece çalışma hayatına yönelik bir dar anlamı var; burada kişinin istihdam edilmesinden sonraki tüm çalışma ilişkilerine kadar olan uygulamalar söz konusu. Sosyal politikaların bir de çalışma hayatının dışında daha geniş bir anlamı var ve burada da tüm sosyal (dezavantajlı) gruplara yönelik uygulamalar var; bu grupların ihtiyaçları, beklentileri veya menfaatleri oy tercihlerinde belirleyici.

    Bu çerçevede özellikle sosyal politikaların geniş anlamı içinde yer alan kesimlere yönelik her türlü vaadin etkisi yerel seçimlerde (tek başına belediye başkanını belirleyici değişken olmasa bile) “kilit değişken” durumuna geliyor. Bu nedenle, “sosyal belediyecilik kazandı” denilebiliyor, tıpkı 1994 yerel seçimleri gibi. Başka bir ifade ile, sosyal politika vaatlerine göre yerel seçimlerde yer yer “ideolojik katılık gevşeyebiliyor”, yer yer “duygular karmaşıklaşabiliyor”, yer yer “liderlik etkisi rafa kaldırılabiliyor”, yer yer “adayın önemi azalabiliyor” ve neredeyse tek gerçeklik olarak sosyal politika vaatleri merkezdeymiş gibi görünebiliyor; tıpkı 31 Mart seçimlerinde olduğu gibi.

    Bu gerçeği dikkate alarak ifade edilecek olursa; bu tarz seçmenler için ekonomideki büyüme rakamlarındaki iyileşmelerin/ilerlemelerin, dünya ölçeğindeki büyük projeler veya büyük yatırımların, hatta milli savunma ve teknoloji konusundaki öncü, devrim niteliğinde ve çığır açıcı adımların/ürünlerin doğrundan bir karşılığı olmayabiliyor; daha da ötesinde karşılığı olmadığı gibi yer yer de kızgınlığı ve kırgınlığı olabiliyor, çünkü bu tarz seçmenin derdi bambaşka, hayatlarını sürdürebilmenin telaşı içindeler! Bu nedenle, bu tarz seçmenler için, yapılan “büyük şeyler”in karşılığı olabilmesi öncelikle kendi sorun alanlarının (beklentilerinin, menfaatlerinin) ciddiye alındığının bizzat görünmesine bağlı.

    Bu nedenle, mesela, kişi başı GSMH’nin yükselmesinin pek bir karşılığı olmuyor, kendisine yansımasının (gelirin nasıl dağıldığının) önemi var bu seçmenler için; bu yansıma bazen istihdam edilmesinde, bazen ücretinin yeterli düzeyde olmasında ve bazen de istihdam edilmediğinde geçinmek için aldığı sosyal yardımlarla oluyor.

    Benzer şekilde, kira sorunu yaşayan seçmenlerin bir kısmı için, sabrın sonuna gelindiğinde, Türkiye’nin dünya ölçeğinde attığı büyük adımlar duyulmaz oluyor; çünkü kirayı karşılayamamaktan kaynaklı can yakıcılık öne geçiyor.

    Tüm bunlara bir de emeklilerin durumu eklenmeli. Emeklilerden asgari ücret altında geliri olanlar (ve İstanbul gibi büyükşehirlerde yaşayan bazı asgari ücret üstü geliri olanlar) için oy tercihlerinde sosyal politika vaatleri önemli ölçüde belirleyici oluyor; bu kesim (belki kendi içinde makul ve tutarlı olsa da) şu veya bu gerekçelerle ihmale gelmiyor.

    Sonuç olarak; sosyal politikalara yönelik bu ve benzer meselelerdeki aksaklıklar, genel seçimlerde iç/dış güvenlik, milli ve yerli menfaatler gibi daha genel söylemler içinde seçmen tarafından hazmedilebiliyor ve büyük ölçüde karşılık buluyor; ancak yerel seçimlerde seçmen kendini bunu hazmetmek zorunda hissetmeyebiliyor. Bu nedenle, seçmen biriktirmiş olduğu kırgınlıklarla faturayı kesmeye meylediyor ve neticede ya sandığa gitmiyor ya sandığa gidip boş/geçersiz oy kullanıyor ya da sandıkta en istemediği partiye oy verebiliyor! Başka bir ifade ile dezavantajlı konumda olan seçmenlerin bir kısmı “sosyal politikaları ihmal edersen senden yana tavır koyamam” demek zorunda kalıyor!