WOTTV E-DERGİ
DOLAR 33,9866 -0.24%
EURO 38,0215 0.25%
ALTIN 2.833,031,09
BITCOIN 21625105,99%
İnfak Et Ya Bilal!

İnfak Et Ya Bilal!

29 Temmuz 2024 11:53
İnfak Et Ya Bilal!
0

BEĞENDİM

Fatih ÜNLÜ – 29 Temmuz 2024

 

“İnfak et ya Bilal! Arşın Sahibi azaltır diye korkma.”

Bu Peygamber efendimizin (s.a.v.) Hz. Bilal’e hitabıdır. Bu hadisi şerifin tamamı şöyledir:

Hz. Rasulullah (s.a.s) Hz. Bilal’in yanına girdiler. Bilal’in yanında bir miktar hurma vardı. Rasulullah “Ya Bilal, bu nedir? “diye sordular.

Bilal de “Bunu size ikram için saklıyordum.” cevabını verdi.

Rasulullah: “Bunun sana cehennem ateşinde bir duman olmasından korkmuyor musun? İnfak et ya Bilal! Arşın Sahibi azaltır diye korkma!” buyurdular.

Bu cömertliğin en ileri noktasıdır. Bir süre sonra kendisine lazım olacak bir malı o an başka birisi ona ihtiyaç duyar diye hemen infak etmek.

İnfak kavramı harcamak kökünden gelmektedir ve TDV İslam Ansiklopedisi tarafından dinî-ahlâkî bir terim olarak “Allah’ın hoşnutluğunu elde etme amacıyla kişinin kendi servetinden harcama yapması, muhtaçlara aynî ve nakdî yardımda bulunması” şeklinde tanımlanmaktadır.

Dinimiz eşsiz emirleri  ve nasihatleriyle cömertlik, infak ve yardımlaşmayı Mü’minde bir hayat tarzı haline getirir. Mümin insan cömert olur, diğergam ve sosyal yardım gibi konularda öncü olur.

“Cennet cömertlerin hanesidir.” ve

“Cimrilik ve yalancılık imanla bir arada olamaz.” buyurur Peygamberimiz aleyhisselam.

Çünkü her şeyi yaratan ve yaşatan Allah sonsuz cömerttir. Kullarına verdiği imkanların bir grubun elinde takılıp kalmasını istemez. Kullarına cömertliği emreder. Zaten Allah her an yaratmakta ve kullarına ikram etmektedir.

Bakara Suresinde ve Sebe suresinde Allah azimüşşan şöyle buyurur:

“Şeytan sizi fakirlikle korkutur; sizi türlü hayasızlığa ve ahlaksızlığa teşvik eder. Allah ise size bağışlanmayı ve bol nimetleri  vadeder. Allah, lütfu pek geniş olan, her şeyi hakkıyla bilendir.” 

“Siz hayra her ne harcarsanız, Allah onun yerine hemen başkasını verir.”

(Bakara Suresi, 268 – Sebe Suresi, 39)

İnfak ve Yardımlaşma Neden Önemlidir? 

Yardımlaşma önemlidir çünkü toplumlar ancak böyle ayakta durabilir. Bir toplumda türlü türlü insan bulunur. İmkanı olanların o an için imkanı olmayanlara yardımda bulunmaları dini ve insani bir görevdir.

Bir de elimizde olanlar, malımız, mülkümüz mutlak manada bizim değildir, bir süre için bize emaneten verilmiştir.*

Ve o emanetin sahibi, âlemlerin gerçek  sahibi olan Allah azimüşşan bize “İnfak edin, hayra harcayın.” buyuruyor ve  verdiğimizin yerine  yenisini vereceğini de bize bildiriyor.

Dolayısıyla bir mümine düşen yardımlaşmayı yaygınlaştırmaktır. Yardımın, sadakanın herkese faydası vardır, topluma, ihtiyaç sahiplerine, toplumsal huzura ve herşeyden önce infak edene. Ne var ki yapan yardımı yapan kendi faydası için değil de elbette Allah’ın rızası için yapar.

İyilik yapıldıktan sonra hissedilen  güzel duyguların bir kısmı manevidir, bir kısmı da iyilikle insanı mutlu hissettiren hormonların daha çok üretilmesinden dolayı fizikseldir. İyiliğin sonsuzluğa uzanan faydaları bir yana, somut faydalarını da anında hissederiz.

Bu husus üzerine yapılmış birçok detaylı çalışma vardır. Örneğin, yakın zamanda yapılan bir araştırmada, başkalarına karşı cömert davrananlarda bağlanma hormonu olarak da adlandırılan oksitosin hormonunun çok yüksek olduğu tespit edilmiştir. Yine iyilik yapmanın serotonin ve dopamin gibi hormonları ve endorfinleri artırarak  insanın daha iyi ve mutlu hissetmesinin yanı sıra daha az acı çekmesine vesile olduğu  da saptanmıştır.

Mahlûkata iyilik yapan ve yardımda bulunan bir kimsenin hissettiği iyi ve huzurlu ruh hâlini ifade etmek üzere “helper’s high” tabiri de uzunca bir süreden beri literatürde kullanılmaktadır. 

Bir de insan yardımı tevazu ile yapmalıdır. Çünkü yardımı alan mı daha muhtaç veren mi ancak Allah bilir. Dinimiz aramızdaki ihtiyaç sahipleri vesilesiyle rızıklanıyor olabileceğimizi de bize öğretmiştir.

Hz. Peygamberin Hayat Tarzı Olarak Cömertlik ve Diğergamlık

Yazımızı Peygamber Efendimizin cömertliğine dair eşsiz bir örnekle bitirelim.

Üstad Yusuf Kandehlevi’nin Hayatüssahabe ve Osman Nuri Topbaş Hocaefendinin  Faziletler Medeniyeti 1 adlı eserlerinde Ebu Davud ve İbni Hibban’a atıfla anlatılır:

Tâbiînin büyüklerinden Abdullâh el-Herevî bir gün Halep’te Bilâl-i Habeşî’ye rastladı.  Hemen ona Peygamber Efendimiz’i sordu.

“–Ya Bilâl! Allâh Resûlü’nün infâkı nasıldı, bana anlat!”

Hazret-i Bilâl şöyle anlattı:

“–Allâh tarafından Peygamber olarak gönderildiği günden vefâtına kadar Resûlullâh’ın pek çok işine, O’nun nâmına ben baktım. Meselâ kendisine bir Müslüman geldiğinde, onun fakir olduğunu görürse bana emir verirdi, gider borç alır o kimseye giyecek ve yiyecek alırdım. Bir gün bir müşrik karşıma çıktı ve:

«–Ey Bilâl! Ben zengin bir adamım, imkânım var. Bundan böyle başkalarından borç isteme, gel benden borç al!» dedi. Ben de öyle yaptım. Bir gün abdest almış ezan okumaya hazırlanıyordum ki, baktım o müşrik, bir grup tâcirle karşıdan geliyor. Beni görünce; «Ey Habeşî!» diye seslendi. «Ne var?» dedim. Adam bana surat ekşitti, sert sert baktı, bâzı ağır lâflar söyledi ve:

«–Ay başına ne kadar var?» diye sordu. Ben de «Yakın.» dedim. O:

«–Sâdece dört gece var. O gün gelince sendeki alacaklarımı tahsil edeceğim. Ben o paraları senin ve adamının hatırı için vermedim. Benim kölem olasın diye verdim. Eskiden olduğu gibi yine koyunlarımı otlatacaksın!» dedi.

Bu lâfları duyunca tabiî olarak çok üzüldüm. Gittim ezan okudum. Yatsı namazını kılınca Allâh Resûlü âilesinin yanına döndü. Ben, Allâh Resûlü ile görüşmek için izin istedim. İzin verdi. İçeri girdim ve:

«–Yâ Resûlallâh! Anam, babam Sana feda olsun. Kendisinden borç alageldiğim o müşrik var ya, o şöyle şöyle dedi. Ne Sen’in ne de benim ödeme imkânımız var. Beni rezil edecek. Bana izin ver de İslâm’a yeni giren şu kabîlelerden birine sığınayım. Allâh Teâlâ, Peygamberi’ne rızık vererek benim yerime borçlarımı ödeyinceye kadar onların yanında kalayım.» dedim.

Resûlullâh’ın müsâadesi üzerine çıktım, evime geldim. Kılıcımı, süngümü, mızrağımı ve ayakkabılarımı başımın altına koydum. Yüzümü ufka doğru çevirerek uzandım. Huzursuzdum, ikide bir uyanıyordum. Gece iyice bastırınca ancak uyuyabildim. Sabah erkenden uyandım. Hareket etmek üzere hazırlanırken dışarıdan birinin:

«–Bilâl! Resûlullâh seni çağırıyor!» diye seslendiğini duydum. Yürüdüm. Allâh’ın elçisinin kapısına vardığımda bir de baktım ki, sırtlarında yükleriyle dört deve! İzin isteyip içeri girdim. Efendimiz:

«–Bilâl müjde! Allâh Teâlâ borcunu ödemen için bana mal gönderdi.» buyurdu. Ben Allâh’a hamd ettim. Resûl-i Ekrem:

«–Kapının önündeki dört deveyi görmedin mi?» diye sordu. «Gördüm.» dedim.

«–Onlar, üzerlerindeki yüklerle birlikte senin. Fedek Beyi göndermiş. Al, götür borçlarını öde.» buyurdu. Allâh Resûlü’nün dediklerini yaptım. Yükleri indirdim, develere yem verdim ve sabah ezanını okumaya gittim. Resûlullâh namazı kıldırınca Bakî Kabristanı’na çıktım, parmaklarımı kulaklarıma koydum ve:

«–Kimin Resûlullâh’tan alacağı varsa gelsin!» diye bağırdım. Eşyâları satmak, nakit paraya çevirmek, borç yerine saymak gibi yollarla Peygamber Efendimiz’in tüm borçlarını ödedim. Öyle ki, Allâh Resûlü’nün yeryüzünde kimseye borcu kalmamıştı. Bir miktar da para arttı. Akşama doğru mescide gittim. Baktım ki Habîb-i Ekrem Efendimiz mescidde tek başına oturuyor. Selâm verdim. Bana:

«–Ne oldu, ne yaptın?» diye sordu.

«–Allâh Teâlâ, Peygamberi’nin bütün borçlarını ödedi, hiç borcu kalmadı.» dedim.

«–Peki bir şey arttı mı?» diye sordu.

«–Evet, iki dinar arttı.» dedim.

«–Haydi beni o iki dinardan da kurtar. Onları da infâk et, zîrâ o iki dinarı elden çıkararak beni rahata kavuşturmadıkça âilemin yanına gitmeyeceğim!» buyurdu.

Fakat o iki dinarı verebileceğim hiç kimse gelmediğinden, Efendimiz uzun müddet mescidde bekledi. Nihâyet akşama doğru iki süvâri geldi. Onları alıp pazara götürdüm. O iki dinarla kendilerine giyecek ve yiyecek aldım. Efendimiz yatsıyı kıldırınca beni çağırdı ve:

«–Yanındakiler ne oldu?» diye sordu.

«–Allâh Sen’i huzûra kavuşturdu.» dedim.

Bu cevâbım üzerine Resûlullâh tekbir getirdi. O iki dinar uhdesindeyken ölme korkusundan kurtulduğu için Allâh’a hamd etti. Sonra kalktı. Ben de peşinden gittim. Bütün âile efrâdına tek tek uğrayıp selâm verdi. Müteâkıben, gece kalacağı odasına girdi.

Ey Abdullâh, işte sorunun cevâbı! **”

İşte böyle Hâtemü’n-nebiyy olunuyor. 

===

* Bu konuda Bediüzzaman hazretleri şöyle diyor:

“Ey insan ve ey nefsim, muhakkak bil ki: Cenâb-ı Hakkın sana in’âm ettiği vücudun, cismin, âzaların, malın ve hayvânâtın ibâhadır, temlik değildir (mülkün değildir).  Yani, istifaden için kendi mülkünü senin eline vermiş, istifade et diye ibâha etmiş (senin kullanmanı meşru kılmış, izin vermiş).”

** İslam ve ihsan (islamveihsan.com) adlı internet sitesi

fatih ünlü
Fatih Ünlü

Fatih Ünlü 1965 Adana doğumludur. Adana Dumlupınar İlkokulu, Hürriyet Ortaokulu ve Anafartalar Lisesinden sonra 1987 yılında ODTÜ Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi bölümü Uluslararası İlişkiler alt dalından mezun olmuştur.TBMM, TÜBİTAK, Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), Kalkınma Bakanlığı, Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı (SBB) ve Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (ECO)'nda çalışmıştır.Yayıncılık faaliyetlerine vakit ayırabilmek amacıyla Cumhurbaşkanlığı SBB - İSEDAK ve Uluslararası Kalkınma İşbirliği Genel Müdürlüğünden 2022 yılında emekli olmuştur.Emeklilikten sonra, Güray Gümüş'le birlikte Abdullah Bera Yıldız'ın "Bir Soluk Dua - Çaresiz Anlarımıza Çare Olan Rahmetinle" ve "O'nu Bilmeden Hiçbir Vahada Hayat Yoktur" adlı kitaplarının editörlüğünü yapmıştır.

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.