Prof. Dr. Celalettin Yavuz Güvenlik Politikaları Uzmanı, Haziran 2024
Önceki bölümde ekonomik ve kültürel alanlar üzerinde duruldu. Bugün ise özellikle Sovyetlerin yıkılmasının ardından, açılan yeni kurganlardan (mezar) Türk tarihinin daha derinlere dayandığı ve Türk-Moğol ayrımı gibi konular ele alındı.
Ana yurtları merkezi Asya (Türkistan) bozkırları olan, dinamik, hareketli bir kavim olan ve ilk çağlarından itibaren geniş bir alana yayılan Türkler, kültürlerini de bu geniş coğrafyalara götürmüşlerdi. Bu coğrafyanın sınırları doğuda Baykal gölünden Batıda Hazar ve Ural dağlarına, kuzeyde Sibirya bozkırlarından güneyde Tanrı dağları ve Gobi çölüne uzanmakta olup, bu bölgenin bütün dünya tarafından kabul edilen siyasi adı Türkistan’dır. Ancak çeşitli şekillerde sulandırılmak istendiği de bir gerçektir. Örneğin; Çin’in batısındaki “Doğu Türkistan”a (Uygur Özerk Bölgesi) Sincan adı verilmek istenmesi gibi…
Sovyetlerin dağılmasıyla istiklâllerini kazanan Türkistan’daki Türk Cumhuriyetleri ve topluluklarına ait topraklarda yapılacak incelemeler, Türklerin tarih sahnesine çıkışlarına dair yeni belge ve bulguları, zamanla gün yüzüne daha da berrak şekilde çıkaracaktır. Arkeolojik kazılar ve araştırmalar Orta Asya medeniyetini MÖ V. bine kadar uzatmaktadır. Batı Türkistan’da, bugünkü Aşkabat çevresinde yapılan kazılarda, MÖ V. bine ulaşan yerleşme merkezleri bulunmuştur.
Anav kültürü olarak bilinen bu medeniyetin kimlere ait olduğu kesinlik kazanmamış ise de Türklerin bu bölgedeki varlıklarının ilk izlerini yansıtabileceği de düşünülmektedir. Ön-Türklere ait olduğu anlaşılan ilk kültür çevresi Altay-Sayan dağlarının kuzey batısında yer almaktadır. M.Ö. III. bin başlarına ait bu eski kültüre Afanasyevo kültürü denilmektedir.
Bu kültürde at ehlileştirildi, koyun beslendi. Toprak kaplar, bakır ve tunçtan çeşitli silâh ve süs eşyaları bugüne kadar ulaştı. Bu kültürün devamı olan Andronovo kültürü MÖ 1700-1200 yılları arasında Altaylardan, Ural dağları-Aral gölü çevresine kadar yayılmıştır. Bu kültürde tunç ve altın eşya bulunmaktadır. Andronovo kültürünü yansıtan diğer bir kültür ise Yenisey-İrtiş çevresinde MÖ 1300-800 yılları arasında yer alan Karasuk kültürüdür.
Tuva ve Abakan bozkırları ile Baykal gölü havzasında bulunan hayvan figürlü kaplar ve silâhlar bu kültürlerde benzerlik gösterir. Karasuk kültürü demiri işlenip, silâh yapımında kullanan ilk kültürdür. Bu kültürde insanlar keçe çadırlarda yaşayıp, tekerlekli arabalar kullanıyorlardı. Ayrıca MÖ III’ncü yy’a ait, Orhun ve Selenga boylarına kadar uzanan Pazırık kültürü, binlerce yıllık Türk kültürünün Hun çağına nasıl ulaştığını göstermektedir. Bu buluntular Türk coğrafyasının tabiî sınırlarını tespit etmek açısından da büyük bir öneme sahiptir.
Türkistan (Orta Asya)’daki Türk kültür çevrelerinde, kurganlarda bulunan bazı eşyalar, Türklerin çok eski zamanlardan beri bozkır kültürünü geliştirdiklerini göstermektedir. Av ve savaş aletleri, demir ve deriden çeşitli eşyalar ve at ile kurt ağırlıklı hayvan figürlü kaplar, bu yaşayışın temel hususiyetlerini bizlere gösterir. Türklere ait menşe efsaneleri ve Ergenekon Destanı gibi mitolojik olaylarda da bu motifler ön plândadır.
Dünya ölçeğinde, zaman ve mekân ilişkisi kurularak ve siyasi coğrafyanın süzgecinden geçirilerek şu söylenebilir: Japon Denizi’nden Adriyatik Denizi’ne kadar uzanan geniş topraklarda Türkler yurt edindiler.
Türk-Moğol Ayrımı Üzerine
Özellikle Çin olmak üzere bazı kaynaklar Türklerle birlikte Moğol, Tunguz soyundan bazı grupları «Kuzey barbarları hanedanı» anlamında Hsiung-nu olarak ifade etmektedirler. Ancak bu devlette hakim unsur, Moğollar ya da Tunguzlar değil, Türklerdi. Gök Tanrı’ya inanıyorlardı. Moğollar totemci ve anaerkil iken, Türker ataerkildi. Hanedan ve yönetimde Türkçe hakimdi. Tanrı, kut, börü, ordu, tuğ, kılıç vb kelimeler vardı. Bu algının, Cengiz Han’ın Türk-Moğol İmparatorluğu’ndaki Türk unsurunun çokluğundan ileri geldiği anlaşılmaktadır.
Not: Yazı dizisi “Türk Kimliği Üzerine-15” ile devam edecektir.