Prof. Dr. Celalettin Yavuz Güvenlik Politikaları Uzmanı, 01 Şubat 2024
Önceki bölümde Birinci İntifada’nın devamı ile Filistin-İsrail sorununu etkileyen bölgesel ve küresel gelişmelerden bahsedildi. Bugün ise Oslo Süreci ve normalleşme çabaları ele alındı.
Oslo Süreci, İsrail-Filistin İlişkilerinde Normalleşme Çabaları
Tunus’a sürgün giden FKÖ Lideri Arafat, Arap ülkeleriyle bir dizi görüşmenin ardından, Kasım 1988’de “Filistin devletinin kurulduğu”nu ilan etti. Bu sonuçla Filistinliler o güne kadar savundukları “Filistin’de tek Filistin devleti” düşü terk ediliyordu. ABD’nin vize vermemesi nedeniyle BM’nin New York’taki genel merkezine gidemeyen Arafat, ilk kez New York dışında, Cenevre’de gerçekleşen BM Genel Kurulu’nda, Güvenlik Konseyi’nin Filistin konusunda almış olduğu tüm kararları kabul ettiğini, “terörizmin her türüne karşı olduğunu” açıkladı ve böylece ABD-Filistin yakınlaşması da başlamış oldu.
Bu arada ABD ve koalisyon Irak kuvvetlerini Kuveyt’ten 1991’de çıkartınca Saddam yanlısı Filistinliler Kuveyt’ten kovuldular. İntifada devam ederken Filistinliler, iki taraf arasında normalleşme sürecini başlatmak isteyen Madrid ve Oslo görüşmelerine katılmışlardı. Oslo Süreci ile Filistinlilerin durumu uluslararası kamuoyunun dikkatini daha çok çekmiş, destek mesajlarında artışlar olmuştu. Benzer şekilde İntifada eylemleri sırasında Lideri Arafat ve FKÖ’ye halk desteği artmıştı. Sorunun çözümü için politika değişikliğine gidilmiş ve Filistin Milli Konseyi’nde daha önce reddedilen “iki devletli” çözüm konusunda uzlaşma sağlanmıştı.
Oslo Anlaşmalarına giden süreçte, soğuk savaşın sona ermesi, dağılan Yugoslavya ve Sovyet coğrafyasındaki etnik çatışmalar dışında dünya genelinde barış söylemleri etkiliydi. Böylesi bir ortamda İsrail’in Sosyal Demokrat Başbakanı İzak Rabin de öncü bir rol oynamıştı. Anlaşmanın imzalanmasından önce, FKÖ Lideri Başkanı Arafat da Rabin’e mektubunda “şiddete karşı olduğunu ve İsrail’i tanıdığını” bildirirken, Rabin de aynı gün Arafat’a gönderdiği mektubunda FKÖ’yü resmen tanıdığını yazmıştı.
13 Eylül 1993’te Washington’da ABD Başkanı Bill Clinton, FKÖ’den Mahmud Abbas, İsrail Dışişleri Bakanı Şimon Peres, ABD Dışişleri Bakanı Warren Christopher ve Rusya Dışişleri Bakanı Andrei Kozyrev’in de katıldığı halka açık bir törenle imzalanan Oslo Anlaşmasına göre İsrail, Batı Şeria ve Gazze’den silahlı kuvvetlerini çekme ve Filistinlilerin kendi kendini yönetme hakkını tanıma taahhüdünde bulunmuştu. Öte yandan uzun süre Filistin’de ikinci bir devleti kabul etmeyen Filistin Halk Kurtuluş Örgütü (FKÖ) de İsrail’i tanımayı ve İsrail’in çekildiği bölgelerde güvenliği sağlamayı taahhüt etmekteydi.
1992-1995 döneminin İsrail Başbakanı Rabin, Filistin ve diğer Arap ülkeleriyle sorunları çözmek için oldukça gayretliydi. Hatta 1992-1993 döneminde gene Washington’daki İsrail ve Suriye heyetleri arasında, işgal altındaki Golan Tepelerinden çekilmesi karşılığında Suriye ile normalleşebileceklerini de önermişti. Suriye ise ileri sürülen şartlar sebebiyle yanaşmamıştı.
Oslo Anlaşmaları üzerine İsrail’de birçok protesto gerçekleşti ama Rabin, “Protestocular kendi etraflarında pervane gibi dönmeye devam edebilirler!” diyerek aldırış etmiyordu. İsrail Meclisi Knesset’teki Arap milletvekillerinin de desteğiyle çoğunluğu sağladığı için duruşu sağlamdı.
Oslo Anlaşmaları Normalleşmeyi Getirdi mi?
Oslo Anlaşmaları sonrası Arafat’la el sıkıştığı sırada Rabin, “Siz Filistinlilere karşı savaşan bizler, bugün sesinizi açıkça duyduk, kan ve gözyaşları yeter, yeter!” demişti. Ancak kan ve gözyaşı dinmedi. Zira FKÖ’nün imzaladığı anlaşmayı kabul etmeyen HAMAS ve İslami Cihad gibi Filistinli gruplar da vardı. Bu sıkıntılar sebebiyle Arafat anlaşma hükümlerine uyamıyor, daha doğrusu İsrail’e taahhüt ettiği gibi İsrail’in çekildiği bölgelerde güvenliği sağlamakta yetersiz kalıyordu. Bu durum da İsrail tarafında özellikle anlaşma karşıtlarının ekmeğine yağ sürüyordu. Üstelik 1995 yılında İsrail Başbakanı Rabin, bir radikal Yahudi tarafından suikast sonucu katledilince İsrail’de sosyal demokratlar bile daha fazla radikalleşmeye başlamışlardı.
(Not: Yazı dizisi “Yahudiler Mazlum mu Suçlu mu?-30” ile devam edecektir.)