Prof. Dr. Celalettin Yavuz Güvenlik Politikaları Uzmanı, 10 Eylül 2024
Mısır’la 2013’te tamamen kopan diplomatik ilişkiler, 12 yıl sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Şubat 2024’te Kahire ziyaretiyle yeniden başladı. 2013’te Cumhurbaşkanı seçilen “İhvan” hareketinin adayı Mursi’yi deviren ve o yıldan beri iktidardaki Sisi’ye Erdoğan “Diktatör” benzetiminde bulununca ilişkiler kopmuştu. Mısır Devlet Başkanı Sisi 4 Eylül 2024’te Ankara’ya iadei ziyarette bulununca Mısır ve dikkati gerektiren diplomasi dili ele alındı.
Mısır’la Diplomatik İlişkilerde Uzun Süren Dikenli Yolların Ardından Uzlaşmaya
Erdoğan’ın liderliğindeki Türkiye’nin “Arap Baharı” esnasındaki diplomasisi çelişkiler yumağıdır. Tunus’un ardından başlayan Libya Baharı sırasında Fransa ve İngiltere’nin etkisiyle NATO’nun askeri harekat yapmasına önce “ne gerek var?” denirken, daha sonra NATO ile birlikte harekat yapıldı. 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sırasında Türkiye’nin uçak yakıtı ihtiyacını karşılayan Libya Lideri Kaddafi’ye olan borç kendisine yapılan askeri müdahale ile ödenmişti.
Mısır Baharı sırasında ses çıkartılmamış, ancak uzun süren serbest seçimler sonunda Mursi’nin Cumhurbaşkanı seçilmesiyle Mursi bir numaralı “Kardeş” haline gelmişti. Diplomasi ve politika eksikliği Mursi’yi kısa sürede ve ardından da idama kadar götürdü. 32 yıllık cumhurbaşkanlığı sonrası Arap Baharı ile devrilen Mübarek’in ardından “Kardeş” Mursi de tarihe gömülürken, tavan yapması beklenen Türkiye-Mısır ilişkileri de ne yazık ki dip yaptı!
O dönemde Türkiye’nin en ciddi sorunları arasında Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanları sorunu, Libya’daki yeni oluşum ve Türkiye’nin yatırımlarının geleceği gibi hususlar vardı. Türkiye, Mısır’a ilaveten Katar dışındaki İhvan hareketine hasım Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri ile de köprüleri atmıştı. Aslında Mursi devrilmemiş olsa Mısır’la Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin anlaşma imzalanmak üzereydi.
Şayet Sisi’ye diktatör benzetmeleri dahil diplomasiye aykırı ifadeler sarf edilmemiş olsa anlaşma gene imzalanabilirdi. Sisi, Türkiye tarafından adeta hedef tahtasına konunca Türkiye-Mısır ilişkileri de inceldiği yerden koptu. Doğu Akdeniz’de yaşanan deniz yetki alanları konusunda Mısır, İsrail ile birlikte GKRY-Yunanistan işbirliğine katıldı. Hatta Fransa ve İtalya yanında Suudi Arabistan ile BAE de destek verdi. Daha sonraları ABD de bu işbirliğine siyasi söylemlere ilaveten, GKRY’ye 35 yılın ardından silah satışına onay vererek katıldı.
Mısır’la Libya’da da karşı karşıya gelindi. Türkiye, BM’nin tanıdığı Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH)’ni desteklerken, Mısır da BAE ile birlikte gayrı meşru Hafter’e destek verdi. İlginçtir ki ABD karşı iken Rusya da o dönemdeki paralı asker şirketi Wagner grubu üzerinden Hafter’in yanındaydı. Türkiye, Libya UMH’nın talebi üzerine TSK’nın kara, deniz ve hava unsurlarının muharip amaçlı olmasa da ‘hizmet’ adı altında, eğitim üssü açıldı. Ocak 2020’de TBMM’nin alınan “Tezkere”si öncesi Mısır’dan sert bir uyarı gelse de TSK’nin istihbarat, eğitim/taktik danışmanlığı sonucunda Libya’da UHM’nin kalıcılığı gerçekleşebildi.
Türkiye, Libya Hükümeti ile Kasım 2019 sonlarında Girit güneydoğusuna rastlayan coğrafyada 29 km genişliğinde bir “Deniz Yetki Alanları Mutabakatı”nı imzalayınca, Yunanistan’ın Doğu Akdeniz yetki alanlarına ilişkin iddialarına son verileceği düşünüldü. Ancak Yunanistan da benzer bir anlaşmayı 2020’de “Diktatör” Sisi ile imzalayınca Mısır’ın kıymeti anlaşılabildi.
Uluslararası ilişkilerde özellikle dikkat edilen bir husus vardır: Ülkelerin rejimleri, politikaları sert bir şekilde eleştirilse bile, ülke yöneticileri asla hedef gösterilmezler. Keza devlet yöneticileri, diplomatik ilişkilerini diğer ülke yöneticilerini “arkadaş” veya “düşman” gibi görerek yürütemez. Ülkeler arasındaki ilişkiler şahsileşirse, zararını ülke görebilmektedir. Bunun örnekleri “kardeş”, ya da “kanka” Esad’la yaşandığı gibi, “diktatör” Sisi ile de yaşandı.
Sonuç itibariyle Mısır’la ilişkilerin düzeltilmesi, Arap ülkeleri, Afrika Açılımı ve İslam ülkeleriyle işbirliği açısından Türkiye’nin yararınadır. Ne yazık ki pervasız diplomasi dili yüzünden 12 yıl heba oldu. Benzer hususlar dileriz ki daha sonra “soykırımcı” Netanyahu için de yaşanmaz! Devletler, yönetici olsalar dahi şahıslara değil, millete aittir! Siz ne dersiniz?
SPOR
13 saat önceGÜNDEM
15 saat önceGÜNDEM
17 saat önceDÜNYA
17 saat önceGÜNDEM
20 saat önceGÜNDEM
2 gün önceGÜNDEM
2 gün önce
Sayin Yavuz bey, SONUC cok güzel bir sekilde her seyi mükemmel bir sekilde ifade etmissiniz.hötmetlerim.