WOTTV E-DERGİ
DOLAR 33,9974 0.29%
EURO 37,8529 0.64%
ALTIN 2.820,790,41
BITCOIN 1961047-3,13%
Haydar As

Haydar As

14 Eylül 2024 Cumartesi

    Hulusi Paşa’nın Sözleri Çıldırttı!

    Hulusi Paşa’nın Sözleri Çıldırttı!
    0

    BEĞENDİM

    Haydar AS – 14 Eylül 2024

     

    “Eğitimin amacı ne? Eğitim bilgi değil arkadaşlar. Bilgi üniversitede oluyor, meslekte oluyor. Eğitimin amacı bir Allah korkusu, iki kuldan utanma. Eğer biz 4-12 yaş arasındaki çocuklarımıza Allah’tan korkmayı, kuldan utanmayı, vatan sevgisini ve millet sevgisini verirsek, başkaları için iyilik yapmayı öğretirsek ve diğer milli ve manevi değerlerimizi onlara yüklediğimiz takdirde onun üzerine bu çocuk nereye giderse gitsin, dünyanın her yerine gitsin bu çocuktan korkmayın.”

    “ Eğer bu verilmezse ki bazı sıkıntılarımız var eğitimde yakından bilindiği gibi, şu gördüğümüz tablo olur. Bu sefer ateistle mi deistle mi uğraşacaksınız? LGBT ile mi uğraşacaksınız? Uyuşturucuyla mı uğraşacaksınız? Şaşırırsınız, şaşırırsınız. Ondan sonra başlıyoruz efendim savcı nerde? Polis nerede? Arkadaşlar, savcılarla polislerle bu iş olmaz olmaz. İşin başı, ilacı eğitim. Bunu verdik verdik, veremedik kendi çocuklarımızla bize yabancılaşıyor kendi torunlarımıza bize yabancılaşıyor.”

    Bu sözlerin sahibi Genelkurmay eski Başkanı, Milli Savunma eski Bakanı ve şu anda Milletvekili olan Sayın Hulusi Akar.

    Tüm olup bitenleri kendi dünyalarına göre değerlendiren bir avuç zibidi takımı bu sözler üzerinden Sayın Akar’a demediklerini bırakmadılar.

    Benim derdim elbette ki bu sözler üzerinden Sayın Akar’a itibar suikasti yapan üç beş müptezel değil, benim derdim bu sözler üzerinde tepinen on binlerce insanımız.

    Ne ara biz bu hale geldik anlayamıyorum doğrusu..

    Sayın Akar’ın sözlerini kelime kelime satır satır okuyup da rahatsız olanlar nereye hizmet ediyor acaba?

    Allah’tan korkmak…

    Kuldan utanmak…

    Vatanı Milleti sevmek…

    Başkalarına iyilik yapmak…

    Milli ve manevi değerleri çocuklara yüklemek…

    Gibi telkinlerde bulunmak kimi neden rahatsız eder ki?

    Hele hele gençliğin kimlik bunalımı yaşadığı bu kötü zamanlarda böyle bir açıklama yapması yerinde bir açıklama iken nedir bu tepkiler.

    Sayın Akar’a, tarikat şeyhi gibi, siyasal İslamcı gibi konuşma yapmış diyorlar..

    Allah’tan korkup, kuldan utanmak için onların gözünde tarikat şeyhi olmak gerekiyor demek ki.

    Çünkü o insanların böyle bir kaygısı yok.

    Onların hayal ettiği gençlik dinsiz, imansız, her türlü sapkınlığı meşru gören ahlaksız bir gençlik çünkü.

    Her türlü sapkınlığın prim yaptığı ortamlar o türlerin yaşam alanı olduğu için dışına çıktıklarında oksijensiz kalmış gibi hissederler ve ortamın bozulmasını istemezler hiç bir zaman .

    Mesela bu tür zibidiler için Teknofest gençliği bir kabus gibidir. Ellerinden gelse bir kaşık suda boğarlar o çocukları.

    Selçuk Bayraktarın vergi şampiyonu olduğu bir ülke onları rahatsız eder elbette, onlar “kerhane” patronlarının vergi şampiyonu olduğu Türkiye’ye özlem duyarlar hep.

    Merhum Hüseyin Nihal Atsız’ın dediği gibi “Allah düşüncesi, yurt ve millet sevgisi, ahlak duygusu ve aile bağları yıkıldıktan sonra geriye ne kalır? Her yabancı istilayı kabule hazır, hayvanlaşmış bir yığın.”

    O zaman bu “yığın”ı eğitmek için hayvan terbiyecisi olmak gerekiyor demek ki!

    Devamını Oku

    Ahlaksız Topluma Doğru!

    Ahlaksız Topluma Doğru!
    0

    BEĞENDİM

    Haydar AS – 11 Eylül 2024

     

    Ahlaklı, dürüst ve ilkeli insanlardan oluşan bir toplum olmaktan uzaklaşırken, bütün değerlerini kaybetmiş sapkınlıklarla dolu ahlaksız bir toplum olma yönünde ilerlemekteyiz maalesef.

     Gün geçmiyor ki tüylerimizi diken diken eden bir hadise ile karşılaşmayalım.

     Toplum olarak nereye gidiyoruz soran yok. Sorgulayan yok…

     Özellikle genç kuşakları etkisi altına alan inanç, kültür ve ahlaktaki çöküntü yarınlarımız için şimdiden S.O.S vermektedir.

     Her türlü değerleri yozlaştırıp, maddeye tapan bir toplum yolunda ilerlememiz geldiğimiz durumu özetler nitelikte aslında.

     Sokakta uzatılan her mikrofona çocuk denecek yaştaki gençlerimizin yapmış oldukları sapkın konuşmalar hepimizin kanını dondururken bu tür durumlar için elimizden bir şey gelmemesi hepimizin içini acıtıyordur muhtemelen.

     Bu tür sapkınca yozlaşının ilk adresinin aile yapısının bozulması olarak görmek gerekir diye düşünmekteyim.

     Mutluluğu aile ortamında bulamayan bu çocuklar izbe köşelerde kendi gibilerle kimlik arayışı içine girerek sözde mutluluk inşa etmeye başlıyorlar.

     Sonuç;

     Tecavüz…

     Uyuşturucu bağımlılığı…

     Hırsızlık…

     Cinayet…

     Evlilik dışı ilişkiler…

     Babası belli olmayan çocuklar…

     Ve en önemlisi bu yaşananlara karşı kayıtsız kalan bizler…

     Bu konuda sokakta orda burada uyarılarıyla duyarlılık gösteren bir kaç kişiye de “seni ne ilgilendiriyor” diye tepki gösteren bizler.

     Oysa hepimizi ne kadarda çok ilgilendiriyormuş diye kendimize geldiğimizde iş işten geçmiş olacak farkında değiliz.

     Diyarbakır’da meydana gelen masum bir çocuğun hayattan koparılmasını bile siyasi saiklere göre değerlendirmemiz insanlık olarak geldiğimiz son noktaya ayna tutar niteliktedir.

     Çocuğun katledilişinden daha çok, ailenin siyasi görüşünün konuşulduğu bu olay toplumsal çöküntü içinde olduğumuzun en bariz örneğidir.

     Sonuç olarak ortada katledilen masum bir çocuk varken ve bunun sosyolojik nedenlerini araştırmak varken bizlerin “olay yerinin kaç metre uzakta olduğu, kaç dakikada gidildiği” gibi gereksiz tartışmalar içine girmemiz, toplumsal duyarlılıktan ne kadar çok uzaklaştığımızın bir göstergesi değil mi sizce?

     Çanakkale’de, Dumlupınar’da, Antep’te, Urfa’da düşman çizmesi altında ezilmeyelim diye canı pahasına mücadele eden atalarımızın bize bıraktığı bu mirası, bu defa düşmanlar toplumun değer yargılarını zaafa uğratarak, kolay yoldan ülkeyi ele geçirme yolunu seçtiler.. ve nispeten de başarmadılar mı sizce? 

     Sırf batı hayranlığı yüzünden Milletimizin manevi damarlarına peş peşe yapılan saldırılara seyirci kalarak hepimiz sorumlu değil miyiz bu durumdan?

     Sonuç olarak aile müessesini yok eden gayrı meşru yaşamları normalleştirip hoş görüyle bakmamız bu sonun başlangıcı olmuştur diye düşünüyorum.

    Devamını Oku

    Nereden Baksan Tutarsızlık Nereden Baksan “Ahmak”ça…

    Nereden Baksan Tutarsızlık Nereden Baksan “Ahmak”ça…
    0

    BEĞENDİM

    Haydar AS – 07 Eylül 2024

     

    “Kafamı yastığa titreyerek koyuyorum, yarın sabah görevimi nasıl en iyi yapacağım, Atatürk’e nasıl layık olacağım diye başımı yastığa koyuyorum”

    Evet, okuduğunuz cümle Başkan İmamoğlu’na ait tipik bir Atatürk istismarından başka bir şey değil.

    Adama sormazlar mı bugüne kadar hangi hizmetlerinle Atatürk’e layık oldun diye…

    “Türk devleti, benim anavatanım Kürdistan’da işgalcidir” diyen,

    “Başkan Apo’nun heykelini dikeceğiz” diyen,

    “PKK’lı gençlerin ölüsüne de dirisine de sahip çıkacağız” diyen terörist Selahattin Demirtaş’a dizmiş olduğun methiyelerle mi Atatürk’e layık olmaya çalıştın?

    Cumhuriyetin kuruluşuna ve dolayısıyla Atatürk’e karşı ayaklanma başlatan Şeyh Said ve Seyit Rıza’yı kutsayarak mı Atatürk’e layık olmaya çalıştın?

    Bir ağaç kesilmesin diye konutunun yerini değiştiren Atatürk’e, boğazda yüzlerce ağacın kesilerek yerine yapılan kaçak villalara göz yumarak mı layık olmaya çalıştın?

    Merak ediyorum doğrusu, bugüne kadar Atatürk’e layık olabilecek ne yaptın acaba?

    Nereden baksan tutarsızlık…
    Nereden baksan ahmakça…

    İstinafta hakkında verilecek karar hakkındaki yorumuna ne demeli.

    “Hodri meydan. Bu millet ayağa kalkar. Bu millet size Yargıtay kararı verene kadar, o süreyi göstermez, evinize yollar. Erken seçim gelir.” derken kimle ne tür hazırlıklar içindesiniz acaba?

    Özgüveni ve şişirilmiş egoyu bir tarafa bırakalım, fakat kararı verecek olan yargı mensuplarına ve millete verilen mesaja ne demeliyiz.

    Şimdi istinaf mahkemesi her hangi bir ceza vermezse işini doğrumu yapmış olacak size göre?

    Bakınız Sayın Başkan bu ülke Başbakanını dar ağacına götürmüş bir ülke ve halen verilen karar tartışılmaktadır.

    Bu ülke iki dilim baklava çalan çocuğu tutuklamış bir ülkedir.

    Bu ülke okuduğu şiirden dolayı belediye başkanını cezaevine göndermiş bir ülkedir.

    Bu ülke peşlerinden milyonların gittiği siyasi parti liderlerini hücre hapsiyle cezalandırılmış bir ülkedir…

    Ve bunlar olurken inanın hiç birinde yargı mensupları tehdit edilmemiş ve herkes cezasını çekmiştir.

    Peki verilen kararlar doğru muydu ki herkes cezasına razı oldu ? Hayır hep eleştirildi ve halen eleştiriliyor fakat hiç kimse sizin gibi yargı mensuplarını tehdit etme yolunu seçmedi.

    Milleti ayaklandırma sevdanıza gelince zaten en büyük silahınız, Gezi olayları bunun en bariz örneğidir.

    Millet iradesiyle seçilmişleri yine millet iradesiyle göndermek en demokratik bir hak iken, anarşi, kaos ve vandallık üzerinden ayar çekmek temsiliyetinizin genlerinde hep var zaten.

    Bakınız Sayın Başkan, siyasi kişilikler aktif görevde iken hep var olmuşlardır. Görevleri bittiğinde büyük bölümünün esamesi bile okunmaz.

    Benden size tavsiye sırf hükümete sarı kart göstermek için sizi bile tercih eden seçmenlerinize çok güvenmeyin, bana göre hükümete uyarı olsun diye akıllı bir seçmen davranışı dönemine denk geldiğiniz için tercih edildiniz, bunun keyfini çıkarmaya çalışın, yarınlar bugünden iyi olmayabilir.

    Devamını Oku

    O “Geri Zekalılar” Sizi İktidar Yapacaktı!

    O “Geri Zekalılar” Sizi İktidar Yapacaktı!
    0

    BEĞENDİM

    Haydar AS – 04 Eylül 2024

    Eleştiri kültürü denen bir gerçek vardır, bir kişiyi, bir konuyu veya bir eseri eleştirmek eleştiri kültürümüzün bir gerçeğidir.

    Eleştiren kişilerin konu hakkındaki bilgi düzeyi ve görgü seviyesi aynı zamanda o toplumun uygarlık düzeyi hakkında da bizlere ip ucu verir.

    Konu hakkında bilgi sahibi olmak şartıyla, saygı ve nezaket kuralları çerçevesinde yapılan her tür eleştiri karşılığını bulup bir fikir alışverişine dönerse yerinde ve zamanında en iyi iletişim sağlanmış olurken konunun muhatapları da eleştiriyi dikkate alır elbette.

    Hepimizin bildiği “taşı gediğine koymak” diye bir deyim vardır. Yani yerinde ve zamanında muhatabına hakaret etmeden zekice söylenen söz diyebiliriz. Bu deyim aslında eleştiri kültürümüzün özetidir ve bu kültür bizde hep vardı.

    Yüzlerce yıl öncesinde medeniyet ve uygarlık ihraç ettiğimiz bir milletin fertleri olarak bugün geldiğimiz noktada maalesef bu hasletlerden uzak kaldığımızı görmek hepimizin içini acıtıyordur muhtemelen.

    İçimizi acıtıyor acıtmasına ama bu tür insani değerlerden uzak, insanların hakaret ederek sözde eleştiri yapmaları ve bu davranışların ödüllendirilmesi ise gelecek açısından toplumun akibetinin “gecekondu kültürü”ne evrilmesini daha da arttırmaktadır.

    Özellikle sosyal medya platformlarının artmasıyla eş zamanlı olarak insanı insan yapan değerlerden uzak bir şekilde küfürlü yorumların artarak devam etmesi bugün geldiğimiz noktada toplumun gerilmesine ve tehlikeli bir noktaya doğru gitmesine sebep olmaktadır.

    Geçtiğimiz günlerde hepimizin bildiği gibi bir sokak röportajında insani değerlerden uzak hakaret ederek eleştiri yaptığını sanan bir genç kızımız gündeme damgasını vurmuştu.

    Röportajını baştan sona defalarca dinleyen biri olarak bir tek kelime bile eleştiri yapamayıp tamamen milletin büyük bir bölümüne hakaret ederek ve bunu vurgulayarak tekrarlamasını yine milletin bir bölümünün doğru buluyor olması geldiğimiz son durumun özeti gibi oldu adeta.

    Hadi diyelim ki, ancak ve ancak ruh sağlığı bozuk bir insanın sarf edebileceği bu sözlere çok fazla anlam yüklemeden geçiştirelim, fakat beni asıl şaşırtan bu hakaret içerikli konuşmayı toplumun büyük bir bölümünün destekler nitelikte savunması olmuştur.

    Daha da vahim olanı Ana muhalefet liderinin bu tuzağa düşerek milletin zaferinin kutlandığı bir günde millete küfür eden şahsı onur konuğu olarak ağırlamasıydı.

    Dananın kuyruğunun koptuğu yer de tam olarak burası!

    Sormak istiyorum Sayın Özel’e ;

    Bu şahıs ne yaptı da bu kadar değer yüklediniz ?

    Sizin bu tutumunuzu görüp bu saatten sonra cesaretlenip uzatılan her mikrofona hakaret çıtasını daha da yükseğe çıkarmak isteyen binlerce müptezel tayfasını da aynı şekilde onore edecek misiniz?

    Veya size muhalif olan bir takım müptezellerin size ve seçmeninize karşı yapacağı hakaret ve küfür içerikli açıklamalarını ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirecek misiniz?

    Aslında ben sizin bu davranışınızın, toplum içinde gerginlik ve kutuplaştırmaya yönelik bir çalışma olduğunu çok iyi biliyorum.

    Hatta daha da ileriye giderek bunu size birileri özellikle yaptırdı diye düşünüyorum.

    Birilerinden kastım, kaostan, gerginlikten, vandallıktan beslenen Türkiye’nin hasımları elbette.

    Ama inanın bunun kaybedeni siz olacaksınız, çünkü o birileri başka kurgular peşinde koşarken sizin kaybetmeniz hiç umurlarında olmayacaktır. Dolayısıyla yapmış olduğunuz bu davranış ileride siyaseten sizi çok zor durumda bırakacağı kanaatindeyim.

    Sizi yeni bir umut olarak görmek isteyen seçmenlerinizin büyük bölümünü hayal kırıklığına uğratmanız yetmezmiş gibi sizi iktidara taşımak için gerekli oyu size verebilecek karşı taraftaki “geri zekalı” seçmenlerin önüne bariyer çektiğinizin farkında mısınız?

    Belki de bunlar o kadar “geri zekalı” ki bana bile oy verirler diye düşünüyorsundur!

    Devamını Oku

    Kargalar Yine mi Güler!

    Kargalar Yine mi Güler!
    0

    BEĞENDİM

    Haydar AS – 31 Ağustos 2024

     

    Son günlerde Süleymancılar cemaati lideri Alihan Kuriş’in Emniyet müdürleriyle görüştüğüne dair iddialar gündemde sıcaklığını koruyor.

    Kimilerine göre FETÖ’den daha tehlikeli olduğu iddia edilen bu oluşum gerek ülkemizde gerekse yurt dışında varlığını sürdürmektedir.

    Sistem aynı FETÖ yöntemi…

    Dini istismar ederek Anadolu’nun dar gelirli, pırıl pırıl zeki çocuklarından bir insan kaynağı oluştur…

    Sonra “dokunulmazlar” listesine girmek isteyen iş insanlarından kaynak elde et.

    Bu çocukları, devletin en hassas noktalarında istihdam et…

    Oluşturmuş olduğun paralel Yapı ile işine gelmediği zaman devlete ve millete parmak salla…

    Benim anlamadığım halen FETÖ pisliğini safralarımızdan tam olarak atamadığımız bir dönemde benzer cemaatlerin benzer yöntemlerle varlığını sürdürmelerine nasıl göz yumuluyor.

    Yıllar önce pek alışık olmadığımız Diyanet işlerinin cemaatler raporunda;

    “Süleymancılarla ilgili olarak, onların, birtakım yabancı istihbarat örgütleriyle bağlantısı olduğu iddialarının ciddiye alınması ve yeni bir FETÖ ile karşılaşmamak için gerekli incelemelerin yapılması, üzerinde durulması gereken önemli bir konudur” diyerek Süleymancıların FETÖ’den bir farkı olmadığını söyleyerek hükümeti uyarmasına rağmen…

    Yine cemaatin kurucusu Süleyman Hilmi Tunahan’ın torunu olan Ak parti eski Milletvekili Süleyman Denizolgun’un “cemaatin yargı üzerinde rüşvet, tehdit gibi yöntemleri kullanarak güçlendiğini” itiraf etmesi neden görmezden geliniyor.

    Rusya’nın bile, Alman istihbaratıyla ortak çalışıyorlar diye cemaat evlerini kapatması müritleri sınır dışı etmesi..

    Kazakistan’ın bu tehlikeyi fark edip cemaatin 92 yurdunu kapatması gözümüzün önünde cereyan ederken ülkemizde bu ve benzer oluşumlara halen hoşgörüyle bakılması anlaşılır bir durum değil doğrusu.

    FETÖ konusunda tehlikeyi sezip dikkat çekmek isteyenlere “buna kargalar bile güler” diyerek alaycı bir üslup sergileyenlerin sebep oldukları hasarın ülke olarak halen faturasını ödediğimiz bir dönemde durumdan ders çıkaramamamız çok acı değil mi sizce?

    İddialar doğru olmasa bile “sütten dili yanan” misali “yoğurdu üfleyerek yemek”le ne kaybederiz ki…

    Devletin savcısının cemaat lideri arkasındaki “el pençe emre amade” fotosunun bir mesaj içerdiğini anlayamıyorsanız diyecek sözüm yok sizlere.

    Yine iddiaya göre, Emniyet müdürlerinin kaos oluşturma planlarının cemaat lideri ile paylaşılması görmezden mi gelinecek.

    Diyelim ki, karşılarında dirayetli bir hükümet var ve paralel hareket etme şansları yok.

    İyi de, yarın başka bir hükümetin en ufak bir sendelemesinde paralel yönetim sergilemeyeceklerinin garantisini kim vere bilir ki?

    Bu konuda hükümete baskı yapması gereken muhalefetin “oy kaygısı” nedeniyle üç maymunu oynaması olayı daha da vahim hale getiriyor.

    Millete küfreden Dilruba için ayaklanan muhalefetin böylesine önemli bir konuda sessizliğe bürünmesi anlaşılır bir durum değil maalesef.

    Her şeyi bir tarafa bıraksak bile beni en çok üzen FETÖ ile birlikte yok olan bilgi birikimli başarılı bir nesli heba etmişken, bundan sonraki nesilleri bu yolda feda etmeyelim bari.

    Devlet olarak, onların taktiğini uygulamak en pratik yol bence, bu başarılı çocukları cemaatlerin eline düşürmeden onları bir bir seçip en iyi şekilde yetiştirip vatana millete hizmet eden insanlar olmasını başaramaz mıyız ?

    Yarın hemen bir imza ile cemaatlerin bütün yurtlarını kapatma kararını neden alamıyoruz mesela?

    Konu çocukların barınma sorunu ise, bir yılda deprem konutlarını teslim eden irade bu çocuklara yurt yapamaz mı?

    Devlet yurtlarında konforlu bir yaşam sürecek olan bu çocukların cemaatler çok mu umurunda olur sanıyorsunuz.

    Mücadelenin en hası bu olmaz mı?

    Gerekli insan kaynağından onları yoksun bırakmak büyümelerinin önünde en büyük engel olmaz mı sizce?

    Bu kadar musibetten sonra halen bu konuda bir şey yapamıyorsak içinde bulunduğumuz “Türkiye Yüzyılı” hayal olabilir!

    Devamını Oku