WOTTV E-DERGİ
DOLAR 33,9920 0.27%
EURO 37,8380 0.61%
ALTIN 2.820,180,39
BITCOIN 1963779-3,26%
Deniz İstikbal

Deniz İstikbal

07 Eylül 2024 Cumartesi

    Mehmet Şimşek Neler Yaptı (Haziran 2023-Eylül 2024)

    Mehmet Şimşek Neler Yaptı (Haziran 2023-Eylül 2024)
    0

    BEĞENDİM

    Deniz İSTİKBAL – 07 Eylül 2024

     

    Türkiye’nin enflasyonla mücadelesi para ve maliye politikalarını içecek şekilde devam ediyor. Mevcut politika işleme alınanı 15 ay oldu. Haziran 2023-Haziran 2024 dönemi bir geçiş süreci olarak tasarlanırken Haziran 2024’ün sonundan itibaren tersine enflasyon dönemi şeklinde işleme alındı. Uygulanan politikaların başında Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Cevdet Yılmaz ile Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek bulunuyor. Bir ekonomik ekibi şeklinde hareket eden ekonomi yönetimi para ve maliye politikalarını kullanarak enflasyonu tekrar tek haneye indirmeyi amaçlıyor. Buradan hareketle 15 aylık süreçte neler yapıldığı, yapılanlardan başarı elde edilip edilmediği değerlendirilebilir. Ancak enflasyonla mücadele süreçleri 3,5 yıl gibi bir sürede genel hatlarıyla tam başarıya ulaşabilir. Yapılan çalışmalarda da benzer süreler ortaya çıkmaktadır. Örneğin FED ve Avrupa Merkez Bankası 2021-2024 döneminde faizleri yukarıya taşıdılar ve enflasyonla mücadele ettiler. 3 yılın ardından FED tarafında başarı elde edildiği üzerine yorumlar yapıldı. Avrupa Merkez Bankası ise biraz daha erken bir süreçte faiz indirim dönemine girdi. 2021’in sonlarından itibaren başlayan ve günümüze kadar gelen enflasyonla mücadele küreselde başarı elde etmiş gibi duruyor. Fakat gelir dağılımı üzerinde oluşan tahribatın giderilmesi biraz daha zaman alabilir.

    Türkiye’deki işleme alınan ekonomi politikalarına geri dönüldüğünde ise enflasyonla mücadelenin zaman alacağını söylemek gerekiyor. Para politikasındaki sıkılaşmaya maliyedeki harcama kesintileri eşlik ediyor. Dış ticaret açığı gerilerken cari açıktaki düşüş sürüyor. Aylık enflasyon verileri istenilen patikaya yakın seyrediyor. Tersine enflasyon olarak isimlendirilen süreçte uygulanan politikalarla görünür olmaya hazırlanıyor. Toplam talepteki yavaşlama firmaların kar ve yatırım politikalarına yansıyor. İstihdam ve ekonomik büyüme verileri iktisadi soğumaya işaret ediyor. TÜFE oranı yüzde 50’lere düşenken üretici enflasyonu yüzde 35 düzeyine geriledi. Toplum tarafından daha fazla hissedilmeye başlanan iktisadi yavaşlama psikolojik olarak beklentileri etkiliyor. 15 aylık dönemde meydana gelen bu gelişmeler Merkez Bankasındaki rezervlerde iyileşmeye de yansıyor. 154 milyar dolar sınırına yaklaşan rezervler TL’deki istikrarın en temel unsuru olarak okunabilir. Sene başından itibaren TL’deki değer kaybı 8 aylık enflasyon rakamından daha düşük olması da bu nedenle önem taşıyor.

    Mehmet Şimşek’in uyguladığı iktisadi yaklaşım uluslararası kabullerin dışında bulunuyor. Tam tersine global trendlerin takibine dayanıyor. 15 aylık süreçte yaşanılan pozitif ivmeyi de bu açıdan değerlendirmek mümkün. Özellikle dış ticaret ve cari açıktaki daralma enflasyonla mücadeleye katkı sunuyor ve TL üzerindeki değer kaybı baskısını azaltıyor. Turizm ve doğrudan yabancı yatırımlar ise yaşanılan tersine enflasyon sürecine katkı sunuyorlar. 2024’te 60 milyar doları aşması beklenen turizm gelirine 15 milyar dolarlık doğrudan yabancı yatırımın eşlik etmesi bekleniyor. Ülkeye gelen döviz cari açığın ve diğer ihtiyaçların giderilmesinde önemli görev üstleniyor. Fakat enflasyonla mücadelenin daha fazla zaman alacağı unutulmamalı. Bu nedenle Marmara Üniversitesinden kıymetli hocam Prof. Dr. Nurullah Gür’ün Sabah gazetesindeki değimiyle; “Ekonomik soğuma, döviz kurlarındaki stabil seyir ve baz etkisiyle birlikte enflasyon düşüyor. Ama bu düşüş, ‘evet, başardık’ tabirini kullanabileceğimiz seviyelerde değil. Sıkı para politikasına ihtiyacımız sürüyor. Ancak bu ihtiyaç, politika faizinin uzun süre daha yüzde 50 seviyesinde çakılı kalmasını zorunlu kılmıyor. Şu ana kadar enflasyon trendi ve beklentilerinde yaşanan değişim, cari açıktaki iyileşme ve büyük merkez bankalarının aldığı ve alacağı aksiyonlarla uyumlu biçimde politika faizinde yavaş ve kademli bir geri çekilme sağlanabilir. Burada önemli olan, piyasa dinamiklerinden ve enflasyonla mücadele gerçeğinden kopmadan sıkı para politikasını ‘makul reel faiz’ ile gerektiği kadar uzun sürdürebilmektir. Ne bizi sıcak paraya bağımlı hale getirecek kadar yüksek bir reel faiz, ne de kredi musluklarının enflasyonla mücadeleye zarar verecek kadar açılmasına fırsat tanıyacak kadar düşük bir reel faiz.

    Sonuç olarak 15 aylık süreçte Sayın Mehmet Şimşek ciddi adımlar atarak iktisadi dengelenmeyi sağlamaya çalıştı. Başarılı olduğu sonucuna ulaşılabilir ancak asıl başarı enflasyon rakamlarının tek haneye düşüşüyle ortaya çıkacaktır. Prof. Dr. Nurullah Gür hocanın da değindiği haliyle bir süre daha enflasyonist baskıyı hissedeceğiz ancak sürecin terse çevrildiği görülüyor.

    Devamını Oku

    2024’te Büyüme, İşsizlik Ve Enflasyon

    2024’te Büyüme, İşsizlik Ve Enflasyon
    0

    BEĞENDİM

    Deniz İSTİKBAL – 03 Eylül 2024

     

    2021-2023 dönemi Türkiye için ekonomik açıdan zorlu yıllar oldu. Salgının küresel etkileri sürerken enerji ve tedarik krizleri Türk ekonomisi derinden etkiledi. Global iktisadi kriz kendini fiyat artışları olarak gösterirken Türkiye’de enflasyon son çeyrek asrın en yüksek rakamlarına tırmandı. Haziran 2023’de iş başına gelen Sayın Mehmet Şimşek ise yaşanılan enflasyonist baskıyı kırmak için birçok reformu gündemine aldı. Atılan adımlar iktisadi rasyonelleşmeyi sağlarken TL üzerindeki kontrol yumuşatıldı. Uluslararası yatırımların ülkeye daha fazla çekilmesi için bir dizi önlem paketi açıklandı ve işleme alındı. Kamuda tasarruf çalışmalarıyla devam ettirilen iktisadi rehabilitasyon dönemi günümüzde devam ediyor. 2024’ün ilk sekiz ayında iktisadi olarak gelinen noktanın bir bütün halinde değerlendirilmesi ve analiz edilmesi de büyük önem taşıyor. Alt ve orta gelir grupları için daha zorlu bir sürecin içerisinden geçilmesi siyasiler üzerinde baskı oluşturuyor. Bu baskı enflasyonla mücadele için ek önlemlerin alınmasını zorunlu hale getiriyor ve fiyat istikrarına ulaşılması için ekonomi yönetimini teşvik ediyor.

    Enflasyonun artış hızının kesilmesinde ekonomik büyüme büyük önem taşır. Eğer iktisadi büyüme yüksek seyir ediyorsa toplam talep canlıdır ve enflasyonist baskı devam eder. Bu baskının kırılması için ekonominin soğutulması yani talebin aşağıya çekilmesi gerekir. 2024’ün ikinci çeyrek büyüme rakamları iktisadi soğumanın rakamlara yansıdığına işaret ediyor. Yüzde 2,5’lik büyüme üçüncü ve dördüncü çeyrekte de benzer rakamlara ulaşılacağını gösteriyor. Para ve maliye politikasındaki sıkılık devam ederken ihracat merkezli bir dış ticaret politikası önceleniyor. İthalatın yavaşlaması ve dış ticaret açığının düşüşü bu açıdan önem taşıyor. Ayrıca Ağustos ayında 16 milyar dolara düşmesi beklenen cari açık da benzer bir eğilimin yakalandığını gösteriyor. İktisadi büyümenin talep yönlü olarak gerçekleşmemesi ve dış talebin büyüme kompozisyonu içerisindeki konumu da soğumanın ikinci çeyrekte daha fazla hissedildiği yönünde yorumları kuvvetlendiriyor.

    Benzer verileri enflasyon ve işsizlik rakamlarında da görmek mümkün. Enflasyonun ağustos ayında baz etkisiyle birlikte yüzde 60’lardan yüzde 50’lere düşmesi ve yılı yüzde 30’lar seviyesinde tamamlanması tahmin ediliyor. İstanbul Ticaret Odasının, İstanbul’daki enflasyonu ölçtüğü kendi rakamları üzerinden de benzer sonuçları analiz etmek mümkün. Özellikle aylık enflasyonda ciddi bir yavaşlamanın olacağı ve yüzde 1-1,5 aralığına sarkması beklenebilir. İşsizlik ise ekonomideki soğumaya bağlı olarak bir miktar yükselmiş ve haziranda yüzde 9,2 olarak gerçekleşmişti. Birinci çeyreğe göre toplam istihdamda düşüş olurken işsizlik seviyesi de artış gösterdi. Böylelikle mayıs ayında 32,8 milyon olan toplam istihdam 32,5 milyona geriledi. Senenin sonunda toplam istihdamın biraz daha düşmesi beklenebilir.

    Enflasyonla mücadele çok katmanlı ve zorlu bir süreç, hane halkları yaşanılan dönemsel zorluklardan en fazla etkilen kesim. İktisadi soğuma ise toplam talebin baskılanması olarak karşımıza çıkıyor ve yaşanılan durgunluk hane halklarına negatif psikolojik etki yaratıyor. Uzun dönemdir enflasyonun oluşu da yaşanılan zorlukların sürekli olacağı yönünde etki oluşturuyor. Fakat tersine enflasyon sürecinin başlamış olması ve fiyat istikrarın sağlanacak olması pozitif olarak yorumlanabilir. Merkez Bankası ve Maliye Bakanlığının ortak eylem ve politikaları olumlu sonuçların başladığına işaret ediyor. Yılın son çeyreği fiyatların daha yavaş arttığı bir süreç olarak Türkiye’yi bekliyor. Ayrıca 2025’de enflasyonun yüzde 10’lar seviyesine gelecek olması ekonomi yönetiminin en büyük başarılarından biri olacak ve toplumsal bunalım algısı ortadan kalkacaktır.

    Devamını Oku

    Son Dönemde Fiyatlar Neden Yükseliyor: Temmuz ve Ağustos

    Son Dönemde Fiyatlar Neden Yükseliyor: Temmuz ve Ağustos
    0

    BEĞENDİM

    Deniz İSTİKBAL – 27 Ağustos 2024

     

    “Sıkı para politikası enflasyonla mücadele için bir ön koşuldur; ancak yeterli koşul değildir.” Prof. Dr. Nurullah Gür hocanın enflasyonla mücadele için yaptığı tespit son dönemdeki fiyat artışları için önemli bir yoruma işaret ediyor. Temmuzda aylık enflasyon beklentilerin aksine yüzde 3,23 ile yüksek bir seviyede geldi. ÖTV ayarlamaları, maaş ayarlamaları, elektrik zammı ve benzindeki artış aylık enflasyonu negatif yönde etkiledi. Yıllık enflasyon yüzde 75’ten yüzde 60’lara doğru gerilerken Eylül’de yüzde 50’ler düzeyine gerileyecek. Enflasyon rakamları düşerken fiyatlarda yaşanılan ani artışlar ise tartışmalara neden oluyor. Öncelikle enflasyon rakamlarındaki düşüş fiyat artış hızındaki yavaşlamaya işaret ediyor. Yavaşlayan fiyat artışları ilerleyen dönemde tek haneli rakamlara doğru ilerleyebilir.

    Fakat sene sonunda yüzde 38’lik enflasyon hedefi olan Merkez Bankasının tek başına attığı adımlar yeterli olmayabilir. Çok yüksek seyreden enflasyon rakamları 2021’in sonundan itibaren sürüyor. Fiyat istikrarının uzun dönemdir sağlamaması vatandaşların ikna edilmesini zorlaştırıyor. Yapısal çözümlerle desteklenmesi gereken enflasyonla mücadeleye kamu tasarrufları eşlik ediyor. Ancak toplumsal kabulün henüz sağlanamadığını söylemek mümkün. Ayrıca 12 ve 24 aylık enflasyon beklentilerinin de tam istenilen düzeyde olmadığı görülüyor. Parasal sıkılaşmanın sona ermesi için gelecek enflasyon beklentilerinin tam anlamıyla düzelmesi gerekebilir. Merkez Bankası rezervlerindeki iyileşme, yurt dışı yatırımcıların DİBS ve Borsa İstanbul gibi alanlara yatırım yapması, kredi notunun yükselmesi, gri listeden çıkış enflasyonla mücadele de önemli noktalar ancak toplumsal beklentilerin düzeltilmesi sağlanmalı.

    Temmuz ve Ağustos ayında kamu tarafından birçok ürüne zam yapıldı. Yapılan zamlarda yıl sonu enflasyon hedefi olan yüzde 38 kabul olarak alındı. Fakat altı aylık olarak yapılması gereken zamlar aylık olarak tekrar tekrar yapıldığında toplum enflasyonla mücadelede başarı elde edilemiyor imajına kanıksıyor. Bunun gerçekleşmemesi için sürecin daha titizlikle yürütülmesi ve maliye tarafından daha fazla adım atılması gerekebilir. Yıl sonu enflasyon hedefinin yakalanması için aylık enflasyonun yüzde 1,5 düzeyine düşmesi ve gelecek yıl yüzde 1’e doğru eğilim göstermesi gerekiyor.

    Merkez Bankası enflasyon hedefinde beklenti marjı bırakmış olsa da piyasa anketinde henüz tam bir başarı sağlanabilmiş değil. Enflasyon tarafından yaşanılan gelişmelerin aksine istihdam verileri hala iyi bir düzeyde. Ekonomik büyüme ve istihdama büyük oranlı zarar vermeden yapılmaya çalışılan enflasyonla mücadele doğru bir tercih olarak okunabilir. Ancak alt ve orta gelir grupları son üç yıllık süreçte enflasyona karşı satın alma gücünü koruyamadı. Gelecek yıllarda alım gücü düşen enflasyonla düzelecektir fakat sürecin zaman alacağı unutulmamalı.

    Avrupa Merkez Bankası son dönemde parasal genişleme hamleleri atmaya başladı. Eylül ayında FED’in de benzer şekilde faizleri düşürmeye başlayacağı tahmin ediliyor. Eğer beklentiler gerçekleşirse TCMB enflasyonla mücadeleyi daha başarılı şekilde yürütülebilir. Özellikle 2025’te dünya merkez bankaları faizleri ciddi anlamda düşürecek ve finansa erişim daha az maliyetli hale gelecek. Böylelikle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere parasal akış hızlanacaktır. Ancak aylık bazdaki enflasyon rakamlarının iyileşmesi ve toplumun enflasyonun düşeceğine olan inancın sağlanması gerekiyor.

    Kamu böylesi bir süreçte ani fiyat artışlarından kaçınmalı ve maliyetleri dengeleme yolunu tercih etmeli. Vergilerdeki ayarlama işlemlerine artış başvurulmamalı ve yeni artışların olmayacağı yönde ifadelere daha sık başvurulmalı. Sonuç olarak enflasyonla mücadele uzun dönemli bir süreç. FED ve Avrupa Merkez Bankası iki yıllık bir sürenin ardından başarıya ulaşmaya başladı. Haziran 2023’te atılan adımların tam anlamıyla başarıya ulaşması için Haziran-Aralık 2025 dönemi beklenmeli.

    Devamını Oku

    Global Aktör Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)

    Global Aktör Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)
    0

    BEĞENDİM

    Deniz İSTİKBAL – 26 Ağustos 2024

     

    Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) binlerce yıllık tarihiyle 21. yüzyılda başarılarına yenilerini ekliyor. Libya, Azerbaycan, Ukrayna, Etiyopya ve Somali gibi bölgelerde Türk Savunma Sanayinin elde ettiği başarılar TSK’nın imajına ve tanınırlığını artırıyor. TSK’nın kullandığı ürünler diğer ordular tarafından talep ediliyor ve TSK’nın eğitim faaliyetleri örnek olarak alınıyor. Uluslararası kuruluşlar tarafından dünyanın en güçlü 8. ordusu olarak konumlandırılan TSK 1 milyona yaklaşan mevcudiyetiyle Türkiye’nin milli menfaatlerini koruyor. Türk Savunma Sanayinin ihracatı ve üretim kapasitesi güçlendikçe TSK’nın küresel imajı da artıyor. Dört ordu şeklinde organize olan TSK, NATO’nun da ABD’den sonra en büyük askeri kuvveti olarak kabul görüyor. Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı gibi harekatlarla da sınır dışı operasyon gücünü kanıtlayan TSK, Kuzey Irak’ta terör operasyonları gerçekleştiriyor.

    Türk Hava Kuvvetleri 115 bini aşan personeliyle dünyanın en büyük beşinci hava kuvveti olarak bulunuyor. Türk Deniz Kuvvetleri de 100 bine yaklaşan mevcudiyetiyle en büyük altıncı kuvvet olarak kabul ediliyor. Türk Kara Kuvvetleri ise 520 bini aşan vurucu gücüyle 11. büyük askeri organizasyon oluyor. Silah ve teknoloji kapasite kullanımı açısından ise TSK’nın büyülüğü küresel güçleri geride bırakıyor. Örneğin Türk Hava Kuvvetleri binden fazla savaş uçağına sahip olmasıyla dokuzuncu en büyük hava gücü. Atak Helikopterleri için de benzer bir durum söz konusu.

    Toplam Atak Helikopteri sayısı 111 olurken dünyanın en büyük altıncı kuvveti TSK envanterinde yer alıyor. Toplam helikopter sayısı ise 502 olurken en büyük yedinci helikopter filosuna sahip güç Türk Silahlı Kuvvetleri olarak öne çıkıyor. Türk Deniz Kuvvetlerinde de benzer bir envanter sıralaması bulunuyor. Toplam Firkateyn sayısı açısından dünyanın en büyük dördüncü gücü olan Türk Deniz Kuvvetleri Korvet sayısında da sekizinci sırada yer alıyor. Tank, zırhlı araç ve top gibi kara kuvvetlerinin kullandığı savaş araçlarında da benzer bir küresel sıralama söz konusu. Türk Kara Kuvvetlerinin sınır operasyonlarını yürütmesi ise tecrübe ve savaşa hazırlık açısından TSK’ya büyük avantaj sağlıyor. 2016 sonrası yönetimsel olarak yapılan reformlar ve yurt dışı operasyonları TSK’nın modern çağa olan uyumuna ayrıca büyük katkı sunuyor.

    Son dönemde Ukrayna, Libya, Azerbaycan ve Etiyopya gibi çatışma yaşanılan ülkelerde Türk dronları önemli görevler üstlendi. Rus ordusu Kiev’e doğru ilerlerken Türk Savaş Dronları Rus savaş gücüne ciddi anlamda zarar verdi. Ermenistan’ın Dağlık Karabağ bölgesindeki kuvvetleri Türk Dronları tarafından yok edildi. Libya’da meşru hükümetin iktidarda kalması ve korunması Türk Savaş Dronları yardımıyla oldu. Etiyopya’da isyancı kuvvetler Türk dronları yardımıyla kısa sürede etkisiz hale getirildi. Türk Savunma Sanayi firması olan Baykar Teknoloji ürünleri elde edilen başarılarla küresel ün kazandı ve TSK mevcut başarıdan en fazla yarar sağlayan aktörlerden biri oldu.

    Türkiye’nin toplam insansız hava araç stokunun 3600 civarı olduğu tahmin ediliyor. ABD, Rusya, Çin ve İngiltere gibi aktörlerin ardından dünyanın en büyük insansız hava gücüne sahip olan TSK global bir oyuncu olarak öne çıkıyor. Özellikle Bayraktar T2’nin Ukrayna ve Azerbaycan’da elde ettiği başarılar savaşın kabullerini değiştirirken TSK’nın yeni nesil bir savaş türüne ne kadar çabuk uyum sağlayabileceğini işaret ediyor. Bu nedenle Malezya, Endonezya, Filipinler ve Kolombiya gibi uzak coğrafyalardan TSK’nın envanterinde olan ürünler talep ediliyor ve eğitimlerde TSK örnek alınıyor. Sonuç olarak TSK’nın global imajının kuvvetlenmesi Türk Savunma Sanayinde elde edilen başarıların bir çıktısı olarak okunabilir. Türk Savunma Sanayinin dünyada en büyük 11. aktör olduğu göz önüne alındığında TSK’nın daha fazla güçlenmesi ve modernleşmesi beklenebilir.

    Devamını Oku

    Alman Ekonomi Mucizesi Geride Mi Kaldı?

    Alman Ekonomi Mucizesi Geride Mi Kaldı?
    0

    BEĞENDİM

    Deniz İSTİKBAL – 13 Ağustos 2024

     

    “Made in Germany” küresel bir marka olarak öne çıkıyor. Alman ürünleri kalite ve dayanıklı oluşuyla ün kazanıyor ve insanlar tarafından tercih ediliyor. Ülkeler Alman modelini örnek alıyor ve ülkeler kalkınmasını sağlamaya çalışıyor. Peki “Made in Germany” markasını bu denli ünlü hale getiren süreç nasıl gelişim gösterdi. Prusya’nın sanayileşmesinin ardından tanınmaya başlayan Alman malları Almanya İmparatorluğunun (1871) kurulmasıyla daha küresel hale geldi. Birinci Dünya Savaşının kaybı ve İkinci Dünya Savaşının meydana getirdiği yıkım Alman firmalarını ciddi anlamda kötü etkiledi. Müttefik kuvvetler, Almanya’nın iktisadi üretim gücünü kırarken ülke ikiye ayrıldı. Doğu ve Batı Almanya ayrı ülkeler olarak inşa edildiler. Ayrıca Avrupa’nın farklı kesimlerinden 20 milyona yakın Alman, Batı Almanya zorla göç ettirildi. Savaşın yıkım gücü, üretim tesislerinin zarar görmesi ve yeni göç dalgası Batı Almanya’nın 1949’da resmi olarak kurulumuna kadar devam etti. Doğu Almanya ise sosyalist bir modelle Sovyetler Birliğine bağımlı hale geldi.

    Batı Almanya’daki süreç ise daha farklı bir kulvar kazandı. Varşova Paktına karşı kurulan NATO’un kuzey kanadını oluşturan Batı Almanya müttefik kuvvetler arasına kabul edildi. ABD’nin Marshall Kalkınma Planından yararlanan Batı Almanya savaşın iktisadi yıkımını kısa sürede üzerinden attı. 1950’lerde hızlı büyüyen Batı Almanya küresel üretim hattında önemli bir konum üstlendi. 1950-1980 arasında tıp ki Japonya örneğinde olduğu gibi Batı Almanya dünyanın en büyük ekonomileri arasında girdi. 1960’larda Fransa’yı geride bırakan Batı Almanya 1970’lerde İngiltere ve diğer Avrupa ülkelerini iktisadi ve üretim gücü açısından geçti. Alman ürünleri kalite açısından rakiplerine kıyasla daha iyi hizmet kalitesi sunarken köklü firmalar iktisadi kalkınmayı pozitif etkiledi.

    1990’da Batı ve Doğu Almanya’nın birleşmesi “Made in Germany” markasını daha da güçlü hale getirdi. Ülkenin birleşmesi sonrası globalleşmenin de etkisiyle Alman ürünleri daha kolay şekilde dünyaya ihraç edildi. Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla askeri tehditlerin azalması ülke kaynaklarının AR-GE gibi verimli alanlara kaydırılmasını sağladı. Günümüzde dünyanın en büyük üçüncü ekonomisi olan Almanya birçok ülkeye örnek olmaya devam ediyor. Dünyanın en büyük dördüncü imalat sanayine sahip ülke küresel çıktının yüzde 5,8’ini üretiyor. Almanya’nın imalat sanayi açısından üstünde ise Çin, ABD ve Japonya gibi aktörler bulunuyor. Hindistan (%3,3) ve Güney Kore (%3,0) ise Almanya’nın sıralama açısından altında yer alıyor. Geçmişte Çin ve Japonya gibi aktörlerin imalat sanayi açısından önünde olan Almanya 21. yüzyılda Asya devlerinin gerisine düştü. Çin küresel imalat çıktısının yüzde 28,4’unu gerçekleştirirken Japonya yüzde 7,5’lik paya sahip. Yaşanılan bu dönüşüm Alman firmalarını Çin ve Japonya gibi aktörlerle rekabete itiyor. Alman hükümeti kendi firmalarının Çinli alıcılara satılmasına engel koyuyor ve korumacı tedbirler alıyor. Alınan tedbirler ticaret savaşları olarak gelişim gösteren sürece katkı sağlıyor ve korumacı gümrük tedbirleri geçerlilik kazanıyor.

    Dördüncü sanayi devrimi üretim tekniklerini daha teknolojik hale getiren bir süreç. Almanya’da ortaya atılan ve sanayi tesislerini yenilemeyi içeren yeni sanayi devrimi Alman ekonomisini dönüştürebilecek kapasiteye sahip. Ancak Çin ve Japonya gibi aktörler teknolojik gelişimlere öncülük yapıyor ve Alman firmalarıyla rekabet ediyorlar. Sonuç olarak Alman firmaları yeni rakiplerle karşılaşıyor. ABD’nin Çin’e karşı aldığı korumacı tedbirleri Almanya ise tam anlamıyla işleme alabilmiş değil. Avrupa’nın en büyük ekonomisi olan Almanya’nın değişen teknolojik dönüşüme Çinli firmalardan önce ulaşabileceği ise henüz belirsizliğini koruyor.

    Devamını Oku