WOTTV E-DERGİ
DOLAR 33,9951 0.28%
EURO 37,8266 0.57%
ALTIN 2.819,730,37
BITCOIN 1966992-3,48%
Mevlevî Baykara Dede Neden Balıkçı Kör Ivan Oldu?

Mevlevî Baykara Dede Neden Balıkçı Kör Ivan Oldu?

21 Ocak 2024 12:33
Mevlevî Baykara Dede Neden Balıkçı Kör Ivan Oldu?
0

BEĞENDİM

Mehmet Hakan Kekeç

Tarih, 28 Şubat 1935… Abdülbaki Baykara Dede, o gün Süleymaniye Kütüphanesi’nde aniden fenalaştı. Kütüphanede bir süre istirahat ettirildikten; kolonya, çay ve kah­ve ikram edildikten sonra, yanına kütüphane memurlarından biri yoldaş olarak verilip bir arabayla evine gönderildi. [1] Bu ev, Suûdülmevlevî olarak tanınan hattat Mehmed Suud Yavsî’nin verdiği bilgiye göre, Abdülbaki Baykara Dede’nin Topkapı civarında müsteciren (kira vererek) oturduğu bir evdi. [2] (Abdülbaki Baykara Dede, henüz birkaç sene evvel Yenikapı Mevlevîhanesi’nde yaşıyordu).

Torun Baki Baykara’nın anlatımından o günü öğrenmeye devam edelim: “Yolda giderken Abdülbaki Dede Aksaray civarında tekrar fenalaştı. Bunun üzerine yakında bu­lunan Ethem Pertev Eczanesi’ne gidildi ve Abdülbâki Dede arabadan inerken kendisini yakînen tanıyan ve ağabeyim diye hitap eden eczacının kolları arasında, muhtemelen geçir­mekte olduğu bir kalp krizi sebebiyle rûhunu teslim etti.” [3]

Abdülbaki Baykara Dede vefat ettiğinde henüz 51 yaşındaydı. Fakat kaynakların ortak kanaatlerine göre Abdülbaki Dede vefatından evvel kendisini yıpratan çok zor günler geçiriyordu. Fotoğraflardan da anlaşılan oldukça zayıflamış ve çökmüştü. Astım ve bir de yoksulluk belasıyla boğuşuyordu. Sözü burada Abdülbaki Baykara Dede hakkında müstakil bir eseri olan Mustafa Erdoğan’a bırakalım: “Abdülbâkî Baykara’ya hayat yükü artık çok ağır gelmeye başlamıştı. İbnülemin, Tahirü’l-Mevlevî gibi bazı dostlarına dertlerini, çektiği sıkıntıları anlatıyor ve bir çare arıyordu. Zâten astım hastası olan şairi maddî ve mânevî sıkıntılar kimi zaman öyle zor durumlara ve bunalıma sokmuştu ki, şair; ‘Alsa harîm-i izzete bârî Hudâ beni’ diyerek ölümü bile arzuluyordu.” [4]

Erken yaşlandığı kiralık evine yetişmeye calışırken yoksulluk içerisinde vefat eden Abdülbaki Baykara Dede’nin hayatı aslında maddi ve manevi neredeyse fevkalade başlamıştı. Bir gün postnişin olarak hizmet edeceği Yenikapı Mevlevîhanesi’nde doğmuştu. İsmâil Saib Sencer gibi bir alimden icazetname alacak kadar ilimde ilerlemişti. Yangında yok olan Yenikapı Mevlevîhanesi’ni yeniden ayağa kaldırtan Sultan Reşad kendisine “oğlum” diye hitap ediyordu. [5] Sütlüce’deki Sâdî Dergâhı şeyhi ve Meclis-i Meşâyih reisi Hasîrîzâde Elif Efendi’den tasavvuf dersleri almış, Mes̱nevî okumuştu. Mesnevîhan Mehmed Es’ad Efendi’den de Farsça okumuştu. [6]

Baykara Dede, zamanında çevresinde oldukça da sevilen biriydi. Tekke Kapısı adlı eserden naklediyorum: “Kendisini yakînen tanıyanların, örneğin Mehmed Ziyâ’nın be­lirttiğine göre ‘karakter ve mîzaç itibarıyla halim, vakûr, zarif, safvet-i ahlâkiyeye sâhip, edîb, nüktedan, hoş sohbet ve son derecede nâzik bir kişi’ olup tam bir İstanbul Efendisi idi. Reşad Ekrem Koçu’nun kaydettiğine göre, Abdülbâki Baykara Dede Mesnevî okuttuğu zamanlar, öğrencileri sadece bil­gisinin derinliğinden değil, konuşmasının düzgünlüğü ve akıcılığı ile sesi­nin tatlılığına da hayran kalırlardı. Kendisini yakînen tanıyanlardan biri olan Hüseyin Vassâf, onun ‘ilmi, fazileti, edeb ve terbiyesi yanında güzel ahlâk ve tevâzu sahibi oluşuyla iftihar edilecek bir zât’ olduğunu dile getirmiş; ken­disinin yakın dostlarından biri olan Abdülbâki Gölpınarlı da, vefâtı üzerine kaleme aldığı yazısında Abdülbâki Dede’nin ‘nâzik, hoşsohbet ve nüktedân yönüne vurgu yapması yanında, onun özünün de yüzü kadar sevimli olduğu­nu ve aynı zamanda bir çocuk sâfiyetine sahip bulunduğunu’ belirtmiştir. [7]

İlim ve edepte herkesin gıpta ile baktığı Abdülbaki Baykara Dede’nin hayatı 1925’de çıkan Tekkelerin Lağvedilmesi Kanunu ile adeta tepetaklak olacaktır: “Bundan sonra İstanbul Türk Ocağı müdürlüğü, Kütüphaneler Tasnif Komisyonu üyeliği yaptı. Dârülfünun İlâhiyat ve Edebiyat fakültelerinde Farsça okuttu. Dârülfünun’un İstanbul Üniversitesi’ne dönüştürülmesinden bir yıl sonra da bu görevinden alındı. Son resmî görevi, ancak bir iki ay kalabildiği Bakırköy Ermeni Lisesi’ndeki (Bezezyan) edebiyat öğretmenliğidir.”

Tasavvuf tarihçisi Mehmet Demirci’nin tespitine göre devamı gelmeyen bu işlerin hiçbirisi Baykara Dede’ye göre değildi. Ama çalışmak zorundaydı. Çünkü 1925 sonrası Mevlevîhanenin vakıflarına el konmuş, ailesinin maişeti üzerine kalmıştı. 1930 Şubatında bir gün Bayezid Camii’nde Kenan Rifai (1867-1950) ile karşılaşır, hal hatır sorulur. Baki Dede, tekkelerin kapanması dolayısıyla düştüğü sıkıntılı hayli esprili bir dille şöyle özetler: “Bir zamanlar nay-ı Mevlana ile demsaz idik / Şimdi olduk maşaallah bir düdük.” [8] (Buradaki sorun elbette -herkes gibi- çalışmak zorunda olmak değildir. Yenikapı Mevlevîhanesi ve çevresinde büyüyen Abdülbaki Dede, yalnızca ilim sahası için yetiştirilmişti.)

Abdülbaki Baykara gibi bir alimin Dârülfünun’un İstanbul Üniversitesi’ne dönüştürülmesi sırasında görevinden uzaklaştırılması aslında tam bir muammadır. İbnülemin Mahmud Kemal’ın ricası, Darülfünun Edebiyat Fakültesi’nin başındaki Fuad Köprülü’nün de Baykara Dede’ye sahip çıkması sayesinde burada Farsça okutan Baykada Dede, beklemediği bir anda 1934 yazında işsiz kalınca büyük üzüntü yaşamıştır. Büyük Doğu Mecmuası bu görevden uzaklaştırma hadisesini 19 Aralık 1950 tarihli 41’inci sayısında konu etmiş, Hasan Ali Yücel’i suçlamıştır.

Abdülbaki Baykara’nın oğlu Resuhi Baykara’nın Büyük Doğu’ya cevabı şu şekildeydi: “Babam Abdülbaki efendinin Dârülfünundaki muallimliğinden çıkartılması bahsine gelince: Evvela Hasan Ali Yücel o vakit Maarif Vekili değildi. Henüz daha birkaç aylık milletvekili idi. Bu işte onun zerrece medhali yoktur. Babam bu meselede adını burada yazmak istemediğim bir merhumun garaz ve kıskançlığına maruz kalmıştır…” [9] Özetle anlıyoruz ki, bu uzaklaştırma meselesinde okulun statü değişimi Baykara Dede aleyhine kılıf edilmiştir. Kendisi okulda kıskançlığa ve garaza maruz kalmıştır. Ya da belki başka sebepler vardı?

Abdülbaki Baykara Dede, Cumhuriyeti inkılaplarına son derece karşı görünüyor(du). Bu karşı duruşunda tekkelerin kapatılması da tesirli olmuş olsa gerek (Fakat Baykara Dede’nin ittihatçılara da muhalif olduğunu unutmamalı. Bunu, Sultan Reşad’a Birinci Cihan Harbiyle ilgili görüşlerini aktarırken, Sultan’dan savaş kararına direnmesini talep etmesinden anlıyoruz). Anlaşılan o ki Baykara Dede’nin sürekli yenilenen rejim(ler)e bu muhalif tavrı yaşadığı sıkıntılarla katlanıyor, durumuyla ancak hiciv ve nüktedân şiirler yazarak başedebiliyordu. “Oldum” redifli çok ağır sayılabilecek bir dönem tenkidi yazan Baykara Dede; Mustafa Erdoğan’ın verdiği bilgilere göre Atatürk’ün sofrasında konu olmuştur. Şiir sofrada okunmuş, Atatürk bir ceza tayin etmeyip gülüp geçmiştir. [10] Şiir şu şekilde:

“Kesip rîş-i sefîdim pîr iken yosma cevân oldum / Makâm-ı Mevlevî’de şeyh idim pîr-i mugân oldum

Ne sâfî Müslüman kaldım ne oldum kıpkızıl kâfir / Giriftâr-ı belâ-yı fitne-i âhir zamân oldum

Dilimde nûr-ı îmânım başımda kapkara şapka / Misâl-i fecr-i kâzip nûr u zulmetle ayân oldum

Dedim âyînede seyr eyleyince kendimi fi’l-hâl / Balıkçı Kör İvan yâhud kuyumcu Estepân oldum

Semâ-ı Mevlevî’yi terk edip öğrenmedim dansı / Selânik dönmesinden de beter bir Müslümân oldum

Unuttum ebcedi bilmem Latince harf ile yazmak / Bugün bâzîçe-i nâçîz-i etfâl-i cihân oldum

Abâ bonjur silindir şapka oldu sikke-i monlâ / Bu uydurma kıyafetlerle rüsvâ-yı cihân oldum

Ne şâhân-ı seleften nâil oldum lutf u ihsâna / Ne de meb’ûs-ı rûşen-baht olup sâhib-kırân oldum

Müderrisler bana Dârülfünûn’da eyledi sebkat / Cehâletten hamâkatten egerçi imtihân oldum

Te’emmül eyleyip Essabru miftâhu’l-ferec sırrın / Misâl-i deyr-i patrik-i zamân bî-imtinân oldum

Şu’ûn-ı hikmete baktıkça sabr etmek ne mümkündür / Bugünlerde beni afv eyle yâ Rab bed-zebân oldum

Nevâ-yı nây ile raksân olurken bir zaman Bâkî / Belâ-yı hicr ile şimdi mücessem bir figân oldum”

Abdülbaki Baykara Dede’nin geçim sıkıntısı yaşadığı son güne kadar devam etti. Vefat ettiğinde maişetini sağlayacak bir işi yoktu. Vefatı sonrası üzerinden İstanbul Üniversitesi ile yaptığı bir yazışma çıktı. Bu yazışmadan anlaşılan Üniversitesi’den liselerde ders verebileceğine dair tasdik istiyordu. Ayrıca bir de haber beklediği Kütüphaneler Tasnif Heyeti’ne tayin işi vardı: “Abdülbâkî Bey o günlerde tekrar Kütüphaneler Tasnif Heyeti’ne tayin olunmayı beklemektedir. Ancak bir iki tanıdıktan bu işin olmayacağına dair bilgiler almış ve bu olumsuz cevaplar, zaten zor durumdaki şairi daha da üzmüştür. Kısa bir süre sonra gelen resmi yazıda ise kendisinin malum göreve tayin edildiği bildirilmiştir.” [11]

28 Şubat Perşembe günü vefat eden Baykara Dede, Cumartesi günü Yenikapı Mevlevîhanesi Muhibler Kabristanı’na, vasiyeti gereği Mevlevîhâne’nin kurucusu ve ilk şeyhi Kemalî Ahmed Dede’nin inzivâgâhı yanına defnedildi. Makamı yüce olsun…

[1] Baki Baykara’dan nakleden Bayram Ali Kaya – Tekke Kapısı / Zeytinburnu Belediyesi
[2] Mehmed Suud Yavsî – Enfâs-ı Bâkî (Bu kitap Suud Yavsî’nin hattıyla yazılmış bir Abdülbaki Baykara Divan nüshasıdır)
[3] Abdülbaki Gölpınarlı vefat tarihini 1 Şubat olarak vermektedir.
[4] Mustafa Erdoğan – Abdülbaki Baykara Dede / Dergah Yayınları
[5] Yenikapı Mevlevîhanesi’nin ihyası sonrası Sultan Reşad’ın açılışa iştirakı Defter-i Dervişan’da kayıtlıdır
[6] Nuri Özcan – Abdülbaki Baykara / TDV
[7] Abdülbaki Baykara Dede ise bu övgüleri dostu ve edebiyatta üstadı Tahirü’l Mevlevî’ye layık görmektedir: Sefine-i Evliya
[8] Mehmet Demirci – Abdülbaki Baykara Dede’nin Ruhu Şa’d Olsun
[9] Abbas Güner Sayar – Hasan Ali Yücel / Ötüken
[10] Ahmet Cahit Haksever – XX. Yüzyılda Üç Mevlevi Şeyhi: Veled Çelebi, Abdülbaki Baykara, Ahmet Remzi Akyürek, Tasavvuf İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi
[11] Mustafa Erdoğan – Mahzun Bir Şair: Yenikapı Mevlevîhanesi Son Şeyhi Abdülbaki Dede Efendi, Aşkın Sultanları Son Dönem İstanbul Mevlevileri Ulusal Sempozyumu, 2010

mehmet hakan kekeç
Mehmet Hakan Kekeç

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.