Yusuf ALABARDA – 22 Mayıs 2024
Oysa her şey ne güzeldi.
İBB bütçesinden şatafatlı bir gezi planlanmış ve THY’den hususi olarak kiralanan bir uçak marifeti ile Roma’ya gidilmiş, yenilip içilip hatta 10 km Roma koşusu da yapılarak geriye gelinmişti.
Döner dönmez gittikleri turneye dair haber yapmak yerine Reuters ya da CNN büyüklüğünde bir YouTube kanalım olmadan cebimden bu paraları nasıl ödeyeyim demeye başladılar.
Konunun en temel noktasına değinerek yazıya devam edeyim.
Ekrem İmamoğlu’nun yanına kırk kadar gazeteciyi alarak Roma’ya gitmesinde bir sorun görmüyorum. Her siyasetçi bunu farklı ölçeklerde de olsa yapabilir, yapmıştır hatta yapmalıdır da.
O zaman neye karşı çıkıyorum?
Bunun cevabı tek maddelik değil lakin kısaca özetlemek isterim.
Bunca yıllık gazeteci kimliği taşıyan kişilerin Ekrem İmamoğlu gibi bir siyasi figürle Roma’ya gitmeleri değil eleştirilerime konu olan. Araştırmadım lakin Kadir Topbaş ya da herhangi bir bakanlığın bir programı ile de bugüne kadar yurt dışına giden birçok gazeteci olmuştur.
Neden tarifeli uçak ile gidilmediği halde TBMM kürsülerinden dahi millete göz göre yalanlar atarak tarifeli uçak ile gidildi, tüm biletler ekonomi ile alındı diyorsunuz?
Bu yalanı göz göre göre dile getiren CHP Grup Başkan Vekili Murat Emir’in açıklamalarını THY Basın Müşaviri Yahya Üstün ‘İBB Başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu ve heyetinin Roma uçuşları için tarifeli bir seferimizin tahsis edildiği yönündeki ifadelere açıklık kazandırmak isteriz. Sayın Başkan ve heyetinin Roma seyahati, tarifeli bir uçuşumuzla gerçekleşmemiş olup, Türk Hava Yolları’na gelen talep üzerine Boeing-737 uçağımız kiralama yöntemiyle tahsis edilmiştir. Tarifeli bir uçuşumuzun özel bir heyete tahsis edilmesi gibi bir durum söz konusu değildir. Kamuoyuna saygıyla duyurulur’ sözleriyle duyurdu.
Hakikati gözümüzün önünde ve TBMM çatısı altında eğip büken Murat Emir ‘Benden korkuyorsunuz’ deme pişkinliğini göstererek konunun üzerine tüy de dikti.
Mezkur zat ‘İBB Başkanı sizin gibi tek tek yandaş gazetecileri seçmedi, 37 gazeteci seçti, onların hiçbir yere yandaşlık aidiyeti yok’ demez mi?
Fesübhanallah..
Kim bu gazeteciler?
İsmail Saymaz, Ruşen Çakır, Nevşin Mengü ve Ertuğrul Özkök gibi isimler.
Fıkra gibi hakikaten.
Bir diğer husus neden bu denli yüksek ücretli otellerde belediye bütçesinden konaklandı?
Baksanıza Nevşin Mengü ‘bizim o otellerde konaklayabilmemiz için Reuters seviyesine gelmemiz lazım’ dediğine göre, epey okkalı yerlerde devlet kesesinden konaklamış olmalısınız.
Eline mikrofonu alıp Sancaktepe Belediye Başkanı’nın lavabo ve duşakabini üzerinden aklınca temizeller gazeteciliği yapan İsmail Saymaz’ın İBB bütçesine oluşturduğu maliyet ile sanırım o lavabodan birkaç adet yapılırdı ve sorun da tam bu konulardır.
Yoksa gazeteci olarak istediğiniz her yere elbette gitmeniz en doğru ve doğal olanı.
Peki ya Nevşin Mengü?
Anlaşılan bundan sonra hiç elini cebine atmayacak, baksanıza ‘bizim o paraları ödememiz için kanalımızın CNN ya da Reuters seviyesine ulaşması lazım’ diyerek elinin cebine girme hedefini galaksinin üzerine astı.
Oysa aynı Nevşin Mengü 2017 yılında Binali Yıldırım’ın yurt dışı seyahatinde bir restoranda yenilen yemek görüntüleri sonrası bir yazı kaleme almış.
Yazının başlığı ise ‘Aksırıncaya tıksırıncaya kadar yiyin’
Peki, ne demiş bu yazısında Nevşin Hanım?
‘Bir oturuşta hamuduyla danayı, koyunu yemek, bunu alabilecek param var demek. Ve tabii yaşama hakkı üzerinde son sözü söyleme kudreti. Bu kuzular, bu danalar, hep bu ağalar paşalar, yesin, sindirsin, güçlensin!’ diye kesilir. Beylerin zevkine göre de dinlendirilir, marine edilir, masaya getirilir. Güç gösterisidir bu, hükümran olanın muvaffakiyetini şanladırma gösterisi’
Burada kalmamış bir de Tevfik Fikret’ten Han-ı Yağma şiirini paylaşmış.
“Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin, Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!”
Eee, şimdi insanlar hatırlatmayacak mı size?
Gelelim şu Wescam sistemleri ve Akıncı TİHA konusuna
Yani Türk savunma sanayisinin bu denli başarılı bir sistemini ‘Kanadalı kamera sistemi kullanıyor’ diyerek itibarsızlaştırmak da Nevşin Hanım’a nasip oldu.
Diyelim ki Kanada malı bir sistem kullandı, o zaman bu başarı olarak kabul edilmiyor mu?
Doğrudur, Türkiye Kanada firmasından bu sistemleri aldı hala da kullanıyor, hatta İran’a giden TİHA sisteminde de bu kameranın olduğu söyleniyor fakat Kanada Türkiye’ye ambargo uygulanınca Türkiye’deki beşeri sermaye ASELFLIR 500 isimli sistemi üretti.
Bu yerli kamera sistemi Kanadalı muadilinden çok daha da başarılı.
Tüm bunlarla birlikte bazı TİHA sistemlerinde Kanada malı bu kameralar kullanılıyor, çöpe atacak halimiz yok.
Burada amasız, fakatsız, lakinsiz bir başarıyı tebrik etmek neden bu kadar zor?
Tebrik edeceğiniz insanlar bu ülkenin gencecik mühendisleri, evlatları.