Yusuf ALABARDA – 05 Şubat 2024
Türkiye son yüzyılların en büyük felaketini geçtiğimiz yıl 06 Şubat 2023 tarihinde yaşadı. Yaşadıklarımız her bir milletin altından kalkamayacağı kadar büyük ve derin idi.
Hala da depremin yaraları sarılmış ve her şey geride kalmış değil lakin ortaya koyulan hummalı çalışma ve gayret asla yabana atılamaz.
Depremin meydana geldiği dönemde bilim hatırlatması yaparak tüm sorumluluklardan ve eleştirilerden kurtulan konforlu kafa bu günlerde ortaya koyulan başarılı hamleleri ısrarla görmeme telaşında ama biz yine de yazalım.
Kimse bilime karşı değil
Bilim insanlarının deprem ile alakalı ortaya koyduğu hakikatlere kimse kör de değil, sağır da değil.
Tam elli senedir bu konu zaten bilinir.
Bilinir bilinmesine de bu tablo nasıl değişir konusu çok konuşulmaz.
Alın ben de yazıyorum; ‘Bilim insanları, eğer tedbir alınmazsa muhtemel bir İstanbul depreminin faturasının son derece kabarık olacağını söylüyorlar.’
Çözüldü mü şimdi konu tespiti yapınca?
Bunların tamamı teşhis ve tespit.
Tedavinin de ne olması gerektiği de belli.
2000 öncesindeki depreme dayanıksız yapı stokunu dönüştüreceksin.
Asıl sorulması gereken bu tedavi nasıl uygulanacak ve kim uygulayacak?
Sorun, 2000 öncesi oluşmuş yapı stoku
TÜİK verilerine göre Türkiye’de kabaca içerisinde yaşanan 24 milyon konut var.
Bu rakamın içerisine iş yerleri dahil değil.
24 milyon söz konusu konutun yaklaşık yüzde 35 civarında olan kısmı, yeni deprem yönetmeliği doğrultusunda inşa edilmiş, lakin yüzde 65’lik kısmı eski yapı stoku.
Elbette bu yüzde 65 civarındaki yapı stokunun tamamının değişmesi gerekmiyor.
Bakanlık verileri ne diyor?
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın resmî rakamlarına göre dönüşmesi gereken konut sayısı yaklaşık yedi milyon. En son yaşanan deprem felaketinde yıkılan binaların kahir ekseriyeti de işte bu yedi milyon dönüşmesi gereken yapı stokunun içerisindeki yapılar.
Bakanlık yedi milyon konutun kısa bir süre içerisinde dönüştürülmesinin mümkün olmadığını bildiği için, 2021 yılı içerisinde beş yıllık bir plan ortaya koydu. Bu plana göre 1,5 milyon konutun beş yıl içerisinde dönüştürülmesi hedefi ile yola çıkıldı. Bu, her yıl 300 bin konutun Türkiye çapında dönüştürülmesi demek.
Zikredilen 1,5 milyon konutun içerisinde ilk beş yılda İstanbul’da acil dönüştürülmesi gereken konut sayısı 300 bin, İzmir’de acil dönüştürülmesi gereken konut sayısı ise 40 bin adet.
Sayı saymasını bilenler açısından bu rakamlar oldukça iddialı rakamlar ve işte asıl sorun burada başlıyor.
Nasıl dönüşecek?
Hükümetlerin, Türkiye’nin tam bir asırda oluşmuş bu sorunlu yapı stokunu kendi bütçesi ile dönüştürmesi mümkün de değil, hakkaniyetli de değil.
Mümkün değil, çünkü ihtiyaç duyulan kaynak Türkiye bütçesinin çok üzerinde bir rakam, hakkaniyetli değil, çünkü oturduğu binayı depreme dayanıklı bir şekilde inşa eden vatandaş bu yükümlülüğün altına neden sokulsun.
Ayrıca, devletin bu konutlarda oturan insanların rızası hilafına mezkûr konutları dönüştürmesi de mümkün değil.
Nihayetinde dönüşecek konutların maliyeti, malikler tarafından karşılanacak.
İşte asıl konuşulması gereken konu tam da burası.
Yoksa, kimsenin bilim insanlarının ortaya koyduğu öngörülere itiraz ettiği yok.
Nasıl olacak da yedi milyon depreme dayanıksız konutta oturan vatandaşımızın başını soktuğu ev dönüştürülecek?
Kim yapacak bunu?
Devlet mi?
İçerisinde vatandaşın iradesinin ve bütçesinin olmadığı bir dönüşüm mümkün mü?
Bu kapsamda tüm dertlerimizin çözümünü devletten bekler hale gelmemiz nasıl acınası bir durumdur.
Bugün millet, devlet ve hükümet olarak yaşadığımız şey, 2000’lerin başına kadar oluşturduğumuz çarpık kentleşmenin bedelinin ödenmesinden ibarettir.
Kuşkusuz hükümetlerin bu konularda kolaylaştırıcı birçok düzenlemeyi getirebileceğini ve getirdiğini zaten biliyoruz. 2012 tarihinde çıkartılan 6306 numaralı ‘Afet riski altındaki alanların dönüştürülmesi hakkındaki kanun’ bunlardan birisi.
Bu kanunun yasalaşması dahi birçok yasal itiraza konu olmuş ve uzun süren bir mücadele sonucu ortaya çıkabilmiştir.
İstanbul, İzmir, Kocaeli ve Bursa gibi şehirlerimizdeki risk her geçen gün artıyor
Bu zaviyeden baktığımızda, büyük şehirlerimizdeki risk her geçen gün artmaya devam ediyor ve burada vatandaşımıza son derece önemli vazifeler düşüyor. Her vatandaşımız oturduğu binanın deprem riskini değerlendirerek, kendisini depreme dayanıklı konutlara geçirmenin adımlarını derhal atmalıdır.
Vatandaşımız, şu an oturduğu muhitte, manzarası dahi değişmeden ve cebinden tek kuruş çıkmadan bu imkânın sunulacağını düşünerek hareket ediyorsa, büyük yanılgı içerisindedir.
10 ilde inşa edilen TOKİ konutları
Depremin yerle bir ettiği 11 şehrimizde inşa edilen 133 bin TOKİ konutunun hiç birisinde hasar meydana gelmemiş olması son derece kıymetli bir veridir.
Sürekli olarak ‘depremlerden ders almadığımız’ konusunda kendimize yaptığımız eleştirilerin belki de boşa çıktığı yer tam da burasıdır.
Şayet bu 133 bin depreme dayanıklı konut inşa edilmemiş olsaydı, bugün çok daha büyük bir felaket ile karşı karşıya kalmış olabilirdik.