Bizi Biz Yapan Hikayeler – Rabia Yavuz

8 Ocak Pazartesi günü Medipol Üniversitesindeki öğrencilerimle güz döneminin son dersini yaptık. Konumuz psikoterapilerdi. Hiç olmadığı kadar çok soruları vardı öğrencilerin. Psikoterapi konusunda kafaları çok karışık haklı olarak. Yasası olmayan bir mesleği etik ilkelere sadık kalarak uygulamaya çalışan benim gibi birçok klinik psikoloğun her gün karşılaştığı sorularla yine karşılaştım. Ruh sağlığı alanında yeterli eğitim ve donanıma sahip olmayan birçok kişi psikolog, şifacı, yaşam gurusu ya da yaşam koçu gibi etiketlerin altında travma tedavisinden tutun da obsesif kompulsif hastalığa kadar birçok konuda şifa dağıttıklarını sadece iddia etmiyor, Instagram ve Youtube gibi platformlarda yaptıkları uygulamaların videolarını da paylaşıyor.

 

Sosyal medyanın bu sektördeki rolü büyük zira sosyal medya popüler akımların hızlıca dolaşıma girmesini sağlıyor. Derdine derman arayan, travmatize edilmiş ve ne yapacağını bilmeyen birçok insan da bir umutla bu hesapları takip ediyor ve bu kişilerin kapısını çalıyor. Psikoterapi ise başka isimler altında dayandıkları kuramlardan koparılarak daha rahat ve hızlı tüketilebilir olan bir sektöre dönüşüyor. Bu sektörün hızlıca yayılıp insanlardan rağbet görmesinin arkasındaki nedenlere bakmak önemli.

 

Görebildiğim kadarıyla bu alanda karşılanan ihtiyaç insanların bağ kurmaya duydukları derin gereksinim. Hayatın zorlukları ve modern yaşamın hızlı akışı içinde sağlıklı ilişkiler ağından mahrum kalan kişilerin hem bağ kurma ihtiyacı hem de altında ezildikleri sorumlulukların başka birine teslim edilebilmesi pratiği ağır basıyor. Zaten bağımsızlığını inşa etmek konusunda zorluk yaşayan bireyler için içi boşaltılan yaşam koçluğu bir tür yeni bir bağımlı ilişki biçimi sunuyor. Bir anlamda, özgürlüğün baş dönmesiyle yeni bir bağımlı ilişkinin kucağına düşüş.

 

Bir başka mesele de gurular. Ünlü otellerde ünlü isimlerin de katıldığı yüzlerce kişiye toplu etkinlikler sunan devasa ve yüksek kar getiren bir sektör. İnziva günleri, nefes egzersizleri, farkındalık çalışmaları gibi isimler altında “Yeni bir ben” vaadi pazarlanıyor katılanlara. Üstelik de iki günlük kamplarla. İşin aslı, insanların çaresizliğinden ve iyileşme arzularından faydalanan böyle organizasyonlara şüpheyle bakıyorum. Kolay ve hızlı çözüm vaat eden her teklife şüpheyle baktığım gibi. Nasıl bedava peynir sadece fare kapanında oluyorsa hakkı verilmiş bir yolculuk olmadan sunulan çözümler de sadece bir endüstrinin kapanında olabilir.

İlginizi çekebilir!  Milli Kültür

 

Psikoterapinin imkanlarıyla danışanlarımız her gün kendi sorumluluk alanlarına sahip çıkma cesareti ve çabası ile hayatlarına anlam ve yaşam katabiliyor, kapanmamış yaralarını sarabiliyor. Binlerce terapi ekolüne sahip geniş bir alandan bahsediyoruz psikoterapi dediğimizde. Bilimsel yöntemlerle test edilmiş ve takip edilen bu ekollerin ehil ve yetkili kişilerle ihtiyacı olanlara zarar vermeden ulaşabilmesi çok önemli. Bu imkânı mümkün kılan ise danışanlarımızın sorumluluk alma cesaretleri, güçlenmek için çaba harcamaları ve kendileriyle sahici bir şekilde yüzleşmeye hazır olmalarıdır. Her zaman dediğim gibi, terapiye sorunlu insan değil, sorumlu insan gelir. Doğru terapist seçimi de bu sorumluluğun bir parçasıdır.

 

 

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.