Ferhat ÜNLÜ – Yapay Zekânın Doğal Etiği / Volume 2 – 27 Eylül 2024
“Yapay Zekâ, henüz bir olağan şüpheli değil. Tek bir tanesi bile suça karışmadı, insanlığın ya da bir insanın aleyhine bir şey yapmadı. Ama insan dediğimiz türün bazı üyeleri -ve giderek de sayıları artıyor- kötülükte sınır tanımıyor. Damarlarında kan dolaşan aşağılık heykellerin türlü türlü suçları işlediğini, misal bunlardan sonuncusunun gencecik bir polisimizi şehit ettiğini biliyoruz. İleride bu tür cürüm ehli Neandertalleri, tıpkı Steven Spielberg’in Azınlık Raporu filmindeki gibi Yapay Zekâ vasıtasıyla daha suçu işlemeden yakalamak mümkün hale gelecek.
Şimdilik bilim, teknolojinin öncülüğüne güvenmek zorundayız, ancak YZ’ye bir entelektüel, estetik etik aşılamamız da elzem. Böylelikle, yani Yapay Zekâ’nın doğal etiğini oluşturabilirsek ondan endişelenmek için sebeplerimiz azalır. Etik meselesi halledilirse YZ’li bir geleceğin insanlığın lehine olacağını düşünenlerdenim.”
Yukarıdaki uzun alıntı, 25 Eylül’de bu köşede yayınlanan ‘Yapay Zekâ’nın doğal etiği’ başlıklı yazıdan. Bu yazı, Yapay Zekâ’ya bir etik aşılandığı zaman YZ’nin insanlığa hizmet edeceği ana fikrine yaslanıyordu. Ancak bu ikinci bölümde karşı cepheden bakacağız. Hayatta, bakış açınızı sıklıkla değiştirmeniz gerekebilir. 1990’lı yıllardan beri kullandığım bir söylemdir, ‘hakikatin nereden baktığınıza bağlı olarak değişebileceği…’
‘BÜYÜK VERİ’NİN İSTİHBARAT DOSYALARI
Şöyle açayım bunu: Bu kez Yapay Zekâ’nın bir etik kazandığı ve ‘iyi, doğru, güzel’e hizmet ettiği Transcendence filmindeki gibi iyimser senaryoya değil, Matrix ya da en azından belli açılardan onu atası sayabileceğimiz Terminatör’deki gibi kötümser senaryoya odaklanacağız.
Yapay Zekâ’nın insanlığın tamamına mı, yoksa ensesi kalın belirli zümreye mi hizmet edeceği; yoksa kendi inisiyatifiyle zaman içinde bütün insanlığa cephe mi alacağı sorusu; Big Data, yani Büyük Veri olgusunda düğümlüdür. Büyük Veri, küresel ölçekte sosyal medya paylaşımlarını, blog günlüklerini, çeşitli içerik ve videoları ifade etmek için kullanılan bir kavram. Ancak bunun bir adım ötesine geçip, Yapay Zekâ’nın misal sosyal medya kullanımlarımızı eğilimlerimize göre belirlediği gerçeğini göz önüne alarak, dolaşımda olmayan gizli biyografik ve hatta psikolojik istihbarat dosyalarını da Big Data çerçevesinde ele almak gerekiyor.
DEVLETLER Mİ YOKSA DEV ŞİRKETLER Mİ?
Soru şu: Yakın gelecekte Büyük Veri’nin kontrolünü kim sağlayacak? Bu sualin cevabı; bizi, bilgiyi küresel ölçekte kimin kontrol edeceği ve giderek dünyayı kimin yöneteceği sorusunun da yanıtına götürür. Bunun tek çözümü, bilgi iktidarını kontrollü biçimde dağıtmaktır: Ulus devletler, dev teknoloji şirketleri, bir başka deyişle küresel sermaye veya uluslararası konsorsiyumlar arasında…
Bunu ülkemizdeki güçler ayrılığı prensibi (yasama, yürütme, yargı) gibi görmek mümkün. Eğer güç dengeli biçimde dağıtılırsa birey, aile ve devlet ve hatta giderek şirketlerin hakkı korunur. Aksi takdirde misal Big Data yalnızca dev teknoloji şirketlerinin/küresel sermayenin elinde toplanırsa kavga kaçınılmazdır.
BIG DATA’NIN ‘BİRLEŞMİŞ MİLLETLER’İ
Peki; Big Data’yı kontrol yetkisi dağıtılırsa nasıl üleştirilir, üleştirilmelidir? En iyi seçeneklerden biri; dünyanın, tıpkı Birleşmiş Milletler’i ya da onun atası Milletler Cemiyeti’ni kurarken oluşturduğu siyasi ruhu örnek alarak Yapay Zekâ ve Big Data’nın kontrolü için uluslararası konsorsiyumlar teşekkül ettirmesidir. Bir başka deyişle Big Data’nın BM’si oluşursa (ama bugünkü gibi işlevsiz, kukla değil, ilk zamanlardaki gücü nispetinde olacak) o zaman küresel düzeyde veri güvenliği, gizlilik ve etik kullanımı sağlama söz konusu olabilir. Verinin kötüye kullanılması engellenebilir.
Big Data ile ilgili sahiplik iddiasında bulunan aktörlerden biri, elbette teknoloji devleri ve bunları fonlayan küresel sermayedir. Bunlar bütün kaynaklarını, Yoval Noah Harari’nin söylemiyle ifade edersem “Sadece güç arayan, kendiliğinden bir etiği olmayan” bilimin hizmetine sunup teknolojiyi ve YZ’yi daha da geliştirebilirler. Ancak… Ancak bu da bir riski beraberinde getiriyor. Bunu YZ’nin kendisine sordum, cevabı aynen şöyle:
“Ancak, bu gücün denetlenmesi ve veri gizliliği konularında şeffaf olmaları hayati önem taşır. Aksi takdirde, verinin tekelleşmesi ve bireysel hakların ihlali riski ortaya çıkar.”
Bu son iki cümle, ChatGPT’nin kendi analizi. O bile bu ihtimali ciddiye alıyor.
Gelelim Büyük Veri’yi sahiplenmek isteyecek üçüncü güçlü aktöre… Tabii ki devletler… Ulus devletlerin tamamı ekonomik olarak çok güçlü olmasa bile pek çoğu silahlı bir güce haiz ve bu da dengeleri değiştirecek önemli faktörlerden biri.
Devletlerin de tıpkı küresel sermaye gibi bu alanda aşırı kontrol sahibi olması (misal Amerika Birleşik Devletleri’nin) huzuru ve güvenliği tehdit eder. Ne demiş atalarımız, “Biri yer, biri bakar; kıyamet ondan kopar.”
YAPAY ZEKÂ SAVAŞI TEĞET GEÇMEYECEK
İmdi… Yazıyı üç paragrafla toparlayalım: Yapay Zekânın doğal etiğinin oluşumunda ve tatbikinde büyük rol üstlenecek Big Data’nın muhtemel patronları; teknoloji devleri Google, Amazon, Meta, Apple, Microsoft, Telegram gibi firmalar; ABD, Çin, Avrupa Birliği ülkeleri ile teknolojik atılımına göre Türkiye, Brezilya gibi halen gelişmekte olan ülkeler (50 yıldır şu gelişmekte olan döngüsünü de kıramadık arkadaş!) olabilir. Ancak aslolan Big Data’nın Yapay Zekâ etiğine göre kontrolüdür; ki bunun da formülü dediğim gibi Birleşmiş Milletler’in başlangıç ruhuna uygun şekilde teşekkül ettirilmiş uluslararası bir konsorsiyumdur.
Malum; Milletler Cemiyeti de, Birleşmiş Milletler de iki dünya savaşından sonra kurulabildi. Bakalım insanlık; hem insanlığa çağ atlatabilme, hem de büyük savaşlar çıkarabilme potansiyeline sahip Big Data’nın savaşsız, barışçıl biçimde kontrolünde konsensüs mü sağlayacak, yoksa eski bir karikatürdeki gibi “Kon sen sus, ben konuşayım mı?” diyecek hep birlikte göreceğiz: Ama önümüzdeki çeyrek ve hatta yarım asrın temel siyasi ve etik sorununun Big Data olacağını söylemek için Matrix’in kâhini olmaya gerek yok.
Bütün bunlara hazırlıklı olalım. Yapay Zekâ temelli ekonomik, teknolojik geçişin belki de orta evrelerine yaklaştık. Bu bir şey değil, yakında YZ’nin -daha doğrusu YZ’ye hükmedenlerin- kültürel/siyasi hegemonyasına geçeceğiz. En çok da Y, Z Kuşağı ayık olmalı bu konuda. Çünkü teğet geçmeyecek!