Fatih ÜNLÜ – 18 Aralık 2024
Merhum Rasim Özdenören ağabeyimizin “Var Olup da Yokmuş Gibi Duran Sevgili” başlıklı çok güzel bir yazısı vardır.
Konunun o yönünü Rasim Abimiz en güzel şekilde ele aldığı için, bugün biz de üstadın yazısının başlığından hareketle ama tam tersi bir hâli yani “Yok olup ta varmış gibi duran sevgilileri” ele almaya çalışalım.
İnsanın varmış gibi duran ama gerçekte olmayan birçok “sevgilisi” vardır, sevgili gibi bağlandığı birçok hâli ve hedefi vardır. Burada “sevgili” kelimesini Sezai Karakoç Ağabeyimizin kullandığı o saf ve temiz anlamıyla değil de “aşırı değer verilen, vazgeçilemeyen ve sevgiliye benzer bir muhabbet gören” unsurlar için kullanıyoruz.
Bu konuda, Mevlana hazretleri “Var gibi görünen yoğu bırak. Yok sandığın varı iste.” der.
“Var gibi görünen yok” kavramı en temel anlamıyla Ahiretten koparılmış dünyayı ve ulviyetinden koparılmış maddiyatı ifade eder. Bunlar fanidir ve eninde sonunda yok olucudur.
“Yok sanılan var” ise temelde öte dünyaya ve ebede bakan iş ve hâllere işaret eder. Bunlar henüz tam yaşanmadığı için bu dünya kadar keskin bilenemeyebilir. Ama vardır ve sonsuza kadar var olacaktır. Yok sandığımız, tam hissedemediğimiz anlarda bile o beldeyi, o işleri hedeflemeliyiz, çünkü ebedidir.
“Yok olup ta varmış gibi duran sevgililer” demiştik. Bu yapay sevgililerin en başında hakkı verilemeyen para ve servet gelir. O servetle insan güzel işler ve hayırlar yapamadıysa, Allah’ın kullarına faydalı olamadıysa, o en sevgili gibi görünen servet gün gelir onu bir anda terk eder; belki bir kazayla, bir krizle ya da ağır bir hastalıkla insandan uzaklaşıp gider.
Yine bazı insanlar aslında ulvi bir yönü olan bilgiyi bile -hatta en çok onu- fesat için, dünyayı karıştırmak ve bozgunculuk için kullanabilirler. O fesat zihin, kendi bilgi ve birikimini çok sevebilir, ona çok önem verebilir ama gün gelir o bilgilerin hepsini ya ölümle ya da ölümden önce hastalıklarla yitirir. İşte fesat için ya da yanlış amaçlar için kullanılan bilgi de varmış gibi duran ama gerçekte olmayan bir sevgilidir.
Hak edilmeyen ve hakkı verilemeyen makamlar da böyledir. Bazıları o makamlara öyle bağlanır ki bırakmak neredeyse elinden gelmez. Oysa makamların sürekli hayır vesilesi olması yenilenmeyi gerektirir. Bunun bir yolu da makul bir dönem ve katkılardan sonra kan değişimidir. Sırf nefis için istenen makamlar da zamanla olmayan bir sevgiliye dönüşür ve sonuçta yine yiter gider ama geride acısı kalır.
Gerçek Olmayan Dostlar ve İnsanın Kendi Hâlleri
Gerçek olmayan dostlar da böyledir. Varmış gibi görünürler ama zor zamanlarda ortadan kaybolurlar. Bunu derken, Cahit (Zarifoğlu) Abimizin “Yaşamak” Kitabından bir tabloyu hatırladım. Sanırım “Ya Roma Yoksa” adlı yazısıydı. Orada, bir kavganın arifesinde arkadaşları tarafından son anda terk edilip kalabalık bir grupla tek başına karşılaşmak zorunda kalan bir çocuğun haline değiniler vardı. “Böyle arkadaşlar olmasa daha iyi, hiç olmazsa olmadığını bilirsin.” diyeceğim ama insanın hem çok zayıf hem de zayıflığını birden atabilecek bir kuvvette yaratıldığını da unutmamam gerek.
Bu işin bir yönü. Burada kısa bir parantez açabiliriz. Dostluk bahsinde, kendini mükemmel görüp hatada başkalarına odaklanmanın da doğru olmayacağını belirtelim ki en azından kendi nefsimiz açısından söz eksik kalmasın. Bu hâl nefsimizin çokça düştüğü tuzaklardan birisidir. Bir sebeple dostlarla ters düşüldüğünde, hemen karşı tarafı suçlama eğilimi ağır basabilir.
Bizim zor zamanlarda ortadan kaybolan dostlardan kastımız, kişinin iyi gün dostu olduğu hakikatinin birçok örnekle aşikâre çıktığı nadir durumlardır. Bu da tahmin edilenden çok daha azdır. Gerçek dostluklar bir şekilde galebe çalarlar. Hem sayıca hem de neticede. Yeter ki geçiş zamanlarında arkadan ağır sözler söylemeyelim, telafisi zor hatalara sapmayalım, çekememezlik, haset etmeyelim vs.
Tekrar konumuza dönersek, fiziksel güzellik veya yakışıklılık ta yine gelip geçici bir haldir, kişiye ilk başta çok cazip görünse de bunlar da yaş ilerledikçe insanı bırakıp giderler. Ve yaşarken uzun, yaşandığı vakit te kısa bir zaman sonra, güzellik te yakışıklılık ta var gibi görünüp te gerçekte olmayan bir sevgiliye dönüşürler. İnsan o hâli ile şükretmeyi ve sakınmayı değil de yanlışlara sapmayı tercih ettiyse, işi zor.
Yine fiziksel güç te bu başlıkta bahsedilmeye değer. İnsan gücünü hayırlı işlerde kullandıysa ne âlâ. Ama böyle değilse, onunla insanlara, mahlûkata zarar verdiyse, bu güç te zamanla geçer gider. İnsan taşı sıksa suyunu çıkaracak gibiyken, bazen eğilip yerdeki küçük bir taşı kaldırmaya bile mecali kalmaz…
Rabbimiz bu geçici mahbupların gerçek durumunu kavlen en güzel sözlerle bize bildirmiştir. Ve hastalık vs. gibi hallerle de gücün, yakışıklılığın ve güzelliğin bizde uzun kalmayacağını bize hissettirir. İnsan bir hastalıkla çok genç yaşında bile geçici veya daimi bir acze düşebilir…
Netice itibarıyla,
İnsanın gerçek “sevgilileri – mahbupları” olabileceği gibi, olmayan ama varmış gibi görünen “sevgilileri” de çoktur. Yukarıda verdiklerimiz bazı temel örnekler, bu liste uzatılabilir de. Bu olmayan sevgililer insanı bir gün mutlaka terk ederler ama geride veballeri kalır. Mecal gider ama vebal kalır. İmkân gider ama yük kalır. Ve insanın boynunda ağırlaşan prangalar gibidir o veballer ve o yükler.
Ama Yunus’un “Yaratılanı severiz Yaratan’dan ötürü” dediği gibi, yaratılanı Allah için sevenlere bu dünyanın geçici imkânları ve hâlleri gerçek ve ebedi mahbuplara dönüşürler. Bu da işin çok önemli ayrı bir boyutu.
Bu yüzden -başta kendi nefsimiz- Ayet-i Kerimede de mealen buyurulduğu üzere “Yarışanlar bunun için yarışsınlar.” hükmünce artık Rabbimizin rızasına ve ebediyete bakan güzel işlere yönelmemiz gerek. En azından onları yok sanmamamız ve ihmal etmememiz gerek.
Allah’a emanet olun.