Uluslararası Kurumlarda Reform Gündemi

Deniz İSTİKBAL – 10 Ekim 2023

İkinci Dünya Savaşı sonrası ABD küresel sistemi inşa etti. İnşa edilen sistemde liberal piyasa şartlarına dayalı bir ekonomik sistem dikta edildi. IMF, Dünya Bankası ve GATT ticaret sistemi uluslararası liberal ekonomi düzenin temel kurumlarıydı. Sovyetler Birliğine yakın ülkelere kıyasla küresel ekonominin büyük bölümü liberal piyasa şartlara göre tasarlandı. IMF, finansal krizlere engel olmak amacıyla ülkelere kredi sağlamak için kuruldu. Dünya Bankası kalkınmakta olan ülkelere altyapı yatırımlarında finansman sağladı. GATT ticaret sistemi Dünya Ticaret Örgütünün öncülü olarak küresel ticaretin nasıl ve hangi kurallarla işleyeceğini belirledi. Sistemin kurulcusu olarak ABD hegemon bir güç statüsünden büyük yarar gördü. Örneğin IMF kredilerinde oy verme çoğunluğunu kendi üzerinden sağlayan ABD’nin isteği dışındaki finansman imkânları kısıtlıydı. Benzer bir uygulama Dünya Bankasında da mevcuttu. 1990’ların sonrasına kadar devam eden mevcut düzen farklı ekonomik güç merkezlerinin ortaya çıkmasıyla sorgulanmaya başlandı. Özellikle Çin, Brezilya, Hindistan, Rusya, Endonezya ve Türkiye gibi aktörlerin ekonomik olarak güçlenmesi yeni tartışmaları beraberinde getirdi.

1990’da 45 milyar dolar ihracat gerçekleştiren ve Merkez Bankasında 7 milyar dolarlık rezerve sahip olan Çin günümüzde 3,7 trilyon dolar ihracat yapıyor. Merkez Bankasında ise 3,2 trilyon dolarlık döviz rezervini kontrol ediyor. Dünyanın en büyük ihracatçısı haline gelen Çin küresel teknolojik trendleri etkileme kapasitesini genişletiyor. 2013’de ABD’yi satın alma gücü açısından geçerek dünyanın en büyük ekonomisi haline gelen Çin yeni iş birlikleri ve yatırımlarla etkisini küresel hale getiriyor. 2005-2023 arasında dünya genelinde 2,3 trilyon dolar yatırım yapan Çin enerji, ulaşım ve altyapı sektörlerinde firmalarıyla bulunuyor. Küresel proje ve inşa faaliyetlerinde 2 trilyon dolarlık hacme ulaşan Çinli firmalar, ABD’li firmaları geride bırakıyor. Diğer aktörlerde benzer ekonomik gelişimler olsa da Çin gibi büyük kaynaklara sahip değiller. ABD-Çin rekabeti ticaret savaşları olarak isimlendirilen sürece evrilirken uluslararası liberal düzenin sarsıldığına dair eleştiriler öne sürülüyor.

2008 Finansal Krizi sonrası IMF ve Dünya Bankasında oy verme işlemlerinde Çin başta olmak üzere gelişmekte olan ülkeler lehine reformlar gerçekleştirildi. Dünya Ticaret Örgütüne geç bir dönemde üye olan Çin, IMF ve Dünya Bankası gibi kurumların reformlarından büyük yarar gördü. Özellikle Dünya Ticaret Örgütü kurallarına daha sonra adapte olan bir ülke olarak Çin uluslararası kuruluş reformlardan daha fazla yarar sağladı. BRICS’in kuruluşu, gelişimi ve günümüzde ulaştığı mevcut konumda Çin’in ekonomik yükselişiyle yakından ilgilidir. BRICS’in ortaya koyduğu alternatifler IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü gibi kuruluşların meşruiyet alanlarını daraltmaktadır.

IMF’e alternatif olarak isimlendirilen Yeni Kalkınma Bankası ve Dünya Bankasının hedefleriyle benzer amaçlara sahip olan Asya Altyapı Yatırım Bankası reform gündeminin yanı sıra alternatiflerinde ortaya çıktığını gösteriyor. Çin öncülüğünde BRICS’in temel vurgusu olan daha adil bir küresel sistem çağrıları henüz tam anlamıyla karşılık bulmuş değil. Reform çağrılarının ana omurgasını oluşturan BM’deki Güvenlik Konseyi ise uluslararası düzenin değişim isteği çağrılarını görmezden geliyor. Sonuç itibariyle uluslararası kuruluşlardaki reform çağrıları yerini alternatif kuruşlara bırakmış gibi görünüyor.

 

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

deniz istikbal

Deniz İSTİKBAL – 10 Ekim 2023

İkinci Dünya Savaşı sonrası ABD küresel sistemi inşa etti. İnşa edilen sistemde liberal piyasa şartlarına dayalı bir ekonomik sistem dikta edildi. IMF, Dünya Bankası ve GATT ticaret sistemi uluslararası liberal ekonomi düzenin temel kurumlarıydı. Sovyetler Birliğine yakın ülkelere kıyasla küresel ekonominin büyük bölümü liberal piyasa şartlara göre tasarlandı. IMF, finansal krizlere engel olmak amacıyla ülkelere kredi sağlamak için kuruldu. Dünya Bankası kalkınmakta olan ülkelere altyapı yatırımlarında finansman sağladı. GATT ticaret sistemi Dünya Ticaret Örgütünün öncülü olarak küresel ticaretin nasıl ve hangi kurallarla işleyeceğini belirledi. Sistemin kurulcusu olarak ABD hegemon bir güç statüsünden büyük yarar gördü. Örneğin IMF kredilerinde oy verme çoğunluğunu kendi üzerinden sağlayan ABD’nin isteği dışındaki finansman imkânları kısıtlıydı. Benzer bir uygulama Dünya Bankasında da mevcuttu. 1990’ların sonrasına kadar devam eden mevcut düzen farklı ekonomik güç merkezlerinin ortaya çıkmasıyla sorgulanmaya başlandı. Özellikle Çin, Brezilya, Hindistan, Rusya, Endonezya ve Türkiye gibi aktörlerin ekonomik olarak güçlenmesi yeni tartışmaları beraberinde getirdi.

1990’da 45 milyar dolar ihracat gerçekleştiren ve Merkez Bankasında 7 milyar dolarlık rezerve sahip olan Çin günümüzde 3,7 trilyon dolar ihracat yapıyor. Merkez Bankasında ise 3,2 trilyon dolarlık döviz rezervini kontrol ediyor. Dünyanın en büyük ihracatçısı haline gelen Çin küresel teknolojik trendleri etkileme kapasitesini genişletiyor. 2013’de ABD’yi satın alma gücü açısından geçerek dünyanın en büyük ekonomisi haline gelen Çin yeni iş birlikleri ve yatırımlarla etkisini küresel hale getiriyor. 2005-2023 arasında dünya genelinde 2,3 trilyon dolar yatırım yapan Çin enerji, ulaşım ve altyapı sektörlerinde firmalarıyla bulunuyor. Küresel proje ve inşa faaliyetlerinde 2 trilyon dolarlık hacme ulaşan Çinli firmalar, ABD’li firmaları geride bırakıyor. Diğer aktörlerde benzer ekonomik gelişimler olsa da Çin gibi büyük kaynaklara sahip değiller. ABD-Çin rekabeti ticaret savaşları olarak isimlendirilen sürece evrilirken uluslararası liberal düzenin sarsıldığına dair eleştiriler öne sürülüyor.

2008 Finansal Krizi sonrası IMF ve Dünya Bankasında oy verme işlemlerinde Çin başta olmak üzere gelişmekte olan ülkeler lehine reformlar gerçekleştirildi. Dünya Ticaret Örgütüne geç bir dönemde üye olan Çin, IMF ve Dünya Bankası gibi kurumların reformlarından büyük yarar gördü. Özellikle Dünya Ticaret Örgütü kurallarına daha sonra adapte olan bir ülke olarak Çin uluslararası kuruluş reformlardan daha fazla yarar sağladı. BRICS’in kuruluşu, gelişimi ve günümüzde ulaştığı mevcut konumda Çin’in ekonomik yükselişiyle yakından ilgilidir. BRICS’in ortaya koyduğu alternatifler IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü gibi kuruluşların meşruiyet alanlarını daraltmaktadır.

IMF’e alternatif olarak isimlendirilen Yeni Kalkınma Bankası ve Dünya Bankasının hedefleriyle benzer amaçlara sahip olan Asya Altyapı Yatırım Bankası reform gündeminin yanı sıra alternatiflerinde ortaya çıktığını gösteriyor. Çin öncülüğünde BRICS’in temel vurgusu olan daha adil bir küresel sistem çağrıları henüz tam anlamıyla karşılık bulmuş değil. Reform çağrılarının ana omurgasını oluşturan BM’deki Güvenlik Konseyi ise uluslararası düzenin değişim isteği çağrılarını görmezden geliyor. Sonuç itibariyle uluslararası kuruluşlardaki reform çağrıları yerini alternatif kuruşlara bırakmış gibi görünüyor.

 

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.