Doç. Dr. Kemal OLÇAR – 28 Ocak 2025
Türkiye’nin terör sonrası sürecin yeniden inşasını sağlamak için yapması gereken çok önemli faaliyetler vardır. Elbette bu çalışmaların en önemlisi ve ön koşulu silah bırakma eylemi ya da silahların hasat (harvest) edilmesidir. Terörle mücadelede dünyada çok az örneği olan kritik bir safhaya geçilmiştir.
Bu kararın arkasında Suriye’de yapılan dört büyük harekat, Irak’taki Pençe-Kartal-Kilit serisi operasyonlar, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) tarafından icra edilen ve sözde lider kadroları kapsayan nokta vuruşları, Avrupa’daki terör sözde aydınlarını içeren doktrinel yıkım çalışmaları, eleman devşirme süreçlerindeki tıkama harekatı, finansal akışkanlıkların kesilmesi ve kaynaklarının kurutulması, örgüte sıkı angajman, sivil toplumda bilinçli farkındalığın oluşturulması, kapasite artırımı/savunma sanayiindeki muazzam gelişmeler, yeni milli yeteneklerin elde edilmesi ve nihayet CESUR siyasi kararlılık bulunmaktadır.
Tüm bu gelişmeler örgütün bizzat kendisini, kurucu sözde liderlerini ve garantör dış bağlantılarını giderek zayıflatmış ve son dönemde kendi özerk karar alma niteliğini elde eden Türkiye karşısında kapana sıkıştırmıştır. İşte Türkiye Cumhuriyeti şartlar bu haldeyken dahi örgüte şiddetsiz tasfiye/fesih hakkı tanımaktadır.
Ancak buna rağmen sözde örgütün kurucu lideriyle görüşme olanağı tanınan siyasi gruplar bu meseleyi hala bir demokrasi sorunu şeklinde kamuoyuna aktarıp, söz konusu İmralı sakinine görece özgürlük, tecridin kaldırılması, “çalışma” koşullarının iyileştirilmesi vb. taleplerde ısrar etmektedir. Tabii ki bunun dışında demokrasi için daha neler talep edildi tahmin etmek çok da zor değil. Hükümetimiz ise örgütün varlığını ulusal/bölgesel/küresel ölçeklerde planladığı büyük projelerin önünde bir engel olarak gördüğü için meseleyi “tavizsiz tasfiye” şeklinde görmektedir. O yüzden süreç bir pazarlık/müzakere süreci değil tüm unsurlarıyla Kürdistan İşçi Partisi (Partiya Karkeren Kurdistane-PKK) terör örgütünün fesih çalışmasıdır. Tasfiye ya da fesih bir temizlik, varlığın sonlandırılması, yok edilme ve bir daha silahlı ya da silahsız terör üretemeyecek hale getirilmesi ve işlevsizleştirilmesi anlamına gelmektedir.
Tasfiye süreci içinde silah bırakma sonrası örgütün ve diğer tüm uzantılarının BORÇLARININ ödenmesi dönemine girilecektir. Bundan kasıt; teslim olma, yargılamalar, ihtiyaç varsa rehabilitasyon, yabancı teröristlerin ülkeleri terk etmesi, vatandaşı olunan ülkelerde toplumla entegrasyon, Kürdistan Topluluklar Birliği (Koma Civaken Kurdistane-KCK) yapısı altındaki (Almanya başta olmak üzere Avrupa kolları dahil) tüm PKK şubelerinin (affiliations) aynı anda fesih edilmesi, tabanda bulunan sempatizan gruplarıyla sosyolojik/psikolojik/fiziksel temaslarının kesilmesi, mali kaynaklarına el koyma/kurutma ve legal/illegal para akışkanlığının engellenmesi, yeni maddi kaynak üretme kapasitelerinin ortadan kaldırılması, silaha erişim ve depolama olanaklarının tamamen tüketilmesi, sözde Sivil Toplum Örgütü (STÖ) adı altında örgütlenen dernek, vakıf, platform, birlik vb. yapılarının kapatılması, yerel yönetimlerin desteğinin engellenmesi ve nihayet dış bağlantılar ile oluşturulan patronaj ilişkisini sonlandırma süreçleridir.
Diğer taraftan PKK örgütünün silahlı yapısının ortaya çıkardığı görece öz güvene dayalı siyaset yapanların daha otonomik, özerk ve talimatsız siyaset yapma şansını hatırlatarak, terörsüz Türkiye fırsatını tüm halkımıza sunmak ve doğru anlatmak hükümetimizin de en önemli borcu olduğunu ifade etmek gerekmektedir. O yüzden doğru ve ehil aktörlerle (medya, kurumlar, kanaat liderleri, STK’lar), planlanan yeni mücadele safhasını her platformda, sakince, şeffaf, hesap verilebilir halde bilgilendirmek zorunluluktur. Zira bu sürecin önündeki en önemli engel ABD ve Kandil’dir. Eğer örgüt zayıflar ve silah bırakır ise aynı anda DAEŞ’e yönelik senaryolar da işlevini kaybeder ve böylece Trump yönetiminin eli mevcut Suriye birliklerini geriye çekme konusunda rahatlar. Yıllarca yapılan silah ve maddi desteklere rağmen Suriye’den çekilme konusunda ABD Başkanı Kongre’ye güçlü bir gerekçe sunabilir.
Konuya ilişkin olası senaryolar;
1- İmralı tarafından örgütün tasfiye edilmesine/silah bırakmasına yönelik çağrı yapılmaz
2- Çağrı yapılır, ancak örgüt buna olumsuz cevap verir
3- Yapılan çağrıyı tüm örgüt bileşenleri koşulsuz kabul eder
İlk senaryo gerçekleşirse Türkiye ve Suriye Milli Ordusu (SMO) müştereken veya SMO münhasıran halen devam eden operasyonlarını derinleştirip genişletebilir. Bu durumda artık bir hat (M4 karayolunun kuzeyi) söz konusu olmayacak ve bir satıhta (Fırat Nehri’nin doğu bölgesinin tamamı) harekât icra edilecektir. Bu durumda özellikle bölgede (Suriye ve Irak) daha önce yapılan harekatlardan daha büyük ölçekli bir operasyon ön görmek mümkündür. Aynı olasılık ikinci senaryo için de geçerlidir. Yani çağrıya örgüt tarafından olumlu bir yanıt gelmez ise Arap Pınarı, Kamışlı, Haseke, Teşrin ve Karakozak ile Irak’ta Kandil bölgelerine havadan ve karadan Tasfiye/Fesih Harekâtı başlatılabilir.
Üçüncü senaryo istenen ve en rasyonel ihtimal gibi gözükmektedir. Kısaca şiddet içermeyen fesih faaliyeti. Bu durumda Türkiye, Irak, Suriye ve İran’da bulunan örgüt mensupları silah bırakarak ve suça iştirak edenler yargılanarak geri kalan hayatlarını garanti altına almış olurlar ve gelecekte pişmanlıklarını hatıralarında yazarak yeni bir yaşam inşa edebilirler. Aksi takdirde kaçınılmaz son kendilerini beklemektedir: kısa ömür. Büyüklerin söylediği gibi “herkes kendini kurtarır olan sana olur”…