53 kez görüntülendi.
bercan tutar banner

Bercan TUTAR – 18 Aralık 2024

 

Suriye halk devrimindeki rolü ve elde ettiği başarıyla Batı dünyası tarafından alkışlanan Türkiye yine de temkinli hareket ediyor. ABD’nin yeni seçilen Başkanı Donald Trump’ın Sayın Erdoğan’a ve Türkiye’ye yönelik övgüleri her ne kadar gurumuzu okşa da bu alkışlardaki hinliği göz ardı etmemek lazım. O hinlik de Suriye’deki büyük oyuna ve sonuçlarına dair beklentilerdir.

Batı için Suriye’deki asıl büyük oyun veya strateji Türkiye’nin elde ettiği zafer ile Doğu Akdeniz’deki enerji denklemlerinde elde ettiği avantajı kendi lehlerine çevirmeye dayanıyor.

Batı dünyası bu bağlamda büyük bir umut içinde. Batı, Suriye’deki devrimin Rusya, İran ve Çin’in Türkiye ile ilişkileri nasıl etkileyeceğinden çok Türkiye’nin Suriye’deki zaferinin Doğu Akdeniz’deki yeni enerji kaynakları üzerindeki hâkimiyet savaşlarına ve dünya pazarlarına nakli konusunda verilen mücadeleye etkisinin yol açacağı tsunami ile ilgileniyor.

Bu bağlamda Türkiye küresel enerjisi haritasında hem rezervlerin kontrolünde hem de bu rezervlerin dünya pazarlarına aktarılmasında kilit aktör konumunda.

Suriye’deki devrim sonuç olarak Türkiye’nin elini her açıdan güçlendirdi. Nitekim Yunan medyası Türkiye’nin Suriye’de elde ettiği zaferin Doğu Akdeniz’deki enerji savaşlarında bütün dengeleri alt üst edeceği endişesini açıkça yazdı. Haksız da sayılmazlar. Yunan Kathemerini gazetesinin en kötü senaryonun Türkiye’nin Suriye ile imzalayacağı bir deniz yetki anlaşması olacağını vurgulaması boşuna değil.

Unutamayalım ki ABD ve müttefiklerinin gözü 1980’deki Irak-İran savaşından bu yana Hazar ve Aden Körfezi arasındaki enerji zengini bölgeyi kontrol etmede. CENTCOM bunun için kuruldu. 1980’lerde ilan edilen Carter Doktrini’nde ABD’nin üç denizi kontrol etmesinin küresel hegemonyası için olmazsa olmaz şart olduğunun altı kalın hatlarla çizilmişti. O üç deniz Umman, Akdeniz ve Karadeniz’di.

ABD’nin 2001’den sonra ‘terör ile savaş’ bahanesiyle devreye soktuğu stratejinin ana hedefi de Ortadoğu’dan ziyade Kuzey Afrika’daki Tunus, Libya ve Mısır’dan başlayıp Filistin, İsrail, Lübnan ve Suriye’de sona eren hat üzerindeki ülkelerin kıta sahanlığını oluşturan Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının ve Yemen üzerinden Aden Körfezi’ni de kapsayan enerji nakil yollarının kontrolüdür.

İlginizi çekebilir!  Türkiye'den İsrail istihbaratına uyarı! Gazeteci Ferhat Ünlü bu konuyu yazmıştı

Çünkü Doğu Akdeniz havzasındaki enerji hem Körfez, İran, Hazar, Orta Asya ve Rus enerjisine bir alternatif oluşturuyor hem de bu enerji kaynaklarının dünya pazarlarına ulaştırılmasında Türkiye başta olmak üzere Doğu Akdeniz havzası ve etrafındaki ülkelerle limanlarının kritik rolünü öne çıkarıyor.

Eğer bunu göz önünde bulundurarak ABD’nin ve İsrail kampının Ortadoğu’daki müdahalelerine ve savaşlarına bakarsak resim belki biraz netleşir. Çünkü CENTCOM, Hazar havasına hâkim olmak için 1980’lerdeki İran-Irak savaşı ile 1991’deki Körfez savaşlarına imza attı. 2000’lerden sonra da renkli devrimlerle Rusya’yı kuşatmaya çalıştı. Ardından da Doğu Akdeniz enerjisinin ve nakil yollarının kontrolü için Afganistan ve Irak’ı işgal etti. 2011’de başlayan Arap devrimleriyle Tunus’tan Suriye’ye kadar uzanan hat üzerinde Doğu Akdeniz’e kıyısı olan ülkeler işgal ve iç savaşlarla yıpratıldı. Arap devrimlerinin Doğu Akdeniz’de İsrail’in 2009 ve 2010 yıllarında Tamar ve Leviathan bölgelerinde keşfettiği 900 milyar metreküplük dev gaz rezervlerinden sonra başladığını unutmayalım.

Fakat bu işgal ve emperyal dizayn politikasına en başından beri direnebilen tek ülke Türkiye oldu. Akdeniz ile en uzun kıyı şeridine sahip ülke olarak Türkiye, Akdeniz’in hemen karşı kıyısındaki ülkelerin yağmalanmasına ve parçalanmasına seyirci kalmadı. Libya ile imzalanan kıta sahanlığı anlaşması Doğu Akdeniz’i hedef seçen emperyal planlara ilk ciddi darbe oldu.

Şimdi Suriye’deki başarı bu planlara bir darbe daha indirecek. Ardından Mısır, Lübnan ve Filistin ile imzalanacak olan kıta sahanlığı ve deniz yetki anlaşmaları Doğu Akdeniz’deki enerji savaşlarında ibreyi tamamen Türkiye’den yana çevirecektir.

Dolayısıyla Türkiye sadece Ortadoğu’da Batı kaynaklı teröre karşı savaşmıyor. Aynı zamanda ülkemizi Yunanistan, Kıbrıs Rum kesimi ve İsrail üzerinden kuşatarak Doğu Akdeniz’deki enerji pastasından bizi mahrum etmek isteyen emperyalist küresel planlara karşı da amansız bir mücadele veriyor.

İlginizi çekebilir!  Çipras'ı Kimler Alkışladı?

Kim ne derse desin Kuzey Afrika’dan başlayıp Ortadoğu’nun Levant bölgesine kadar uzanan ve Türkiye’nin karşı kıyısındaki komşularının çevrelediği Doğu Akdeniz havzası uluslararası sistemin ve küresel enerji jeopolitiğinin haritasında özel bir yer tutuyor. Bu bölge ve Türkiye’nin bulunduğu coğrafya Avrupa, Afrika ve Asya arasında yer aldığı için eşsiz bir konuma sahip.

Bugün Akdeniz’e açılan ülkeler içinde 1577 km ile en uzun kıyı şeridine sahip ülke Türkiye. İsrail ve Kıbrıs sularında 35 trilyon metreküp doğal gaz keşfedildi. Suriye, Lübnan ve Filistin kıyılarında ise 85 trilyon metreküp doğal gaz rezervi bulunuyor. Tamar ve Leviathan’dan sonra 2011’de Kıbrıs’ın Afrodit sahası ve 2015’te Mısır’ın Zohr gaz sahasının keşfi ile Akdeniz’in enerjideki konumu bölgeselden küresele yükseldi.

Bu açıdan bakıldığında Türkiye’nin Ortadoğu’da bölgesel Doğu Akdeniz’de ise küresel bir varlık mücadelesi verdiğini görüyoruz. Libya’dan sonra Suriye’nin de Türkiye’den yana düşmesiyle Doğu Akdeniz’deki enerji mücadelesinde elimiz biraz daha güçlendi. Şimdi sırada Lübnan, Mısır ve Filistin var. Türkiye’nin bu mücadeleden de zaferle çıkacağından kuşkumuz yok. Haliyle Türkiye’nin Suriye’deki zaferi, Doğu Akdeniz’deki küresel enerji denklemlerini de kökünden sarsacak gibi görünüyor.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.