celalettin yavuz

Prof. Dr. Celalettin Yavuz Güvenlik Politikaları Uzmanı, 14 Ekim 2024

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 24 Eylül 2024’te BM Genel Kurulu’nda konuşurken salonu boş gösteren fotoğraf paylaşımları, kutuplaşmamızın ulaştığı tehlikeli boyutları göstermiştir. Son haftalarda Cumhur İttifakı’nda kutuplaşmanın azaltılması konuşulunca bu konu ele alındı.

Kutuplaşarak Ayrışan Dünyada Milletçe Bir Araya Gelmek Esastır

Erdoğan, konuşmasında BM’nin uluslararası sorunları çözmekte başarısız kaldığını, Rusya-Ukrayna savaşı, İsrail’in Gazze ve Lübnan’a saldırıları ile giderek artış kaydeden ayrıştırıcı nitelikli “İslamofobi”nin üzerinde durarak, uluslararası düzenin ve istikrarın yeniden tesisi gerektiğini vurguladı. Erdoğan’ın dünyanın giderek kutuplaşarak ayrışmasının hız kestiği yönündeki ifadelerinde son derece haklıdır. Dünya milletlerinin/devletlerinin ayrıştığı bu tehlikeli gidişat küresel çapta önlenemiyorsa, milletin ortak çıkarlarda bütünleşmesi esastır. Ancak ülkede bütünleşme yerine kutuplaştırma da devam etmiş olup bazı örnekler şöyledir:

– Erdoğan’ın, HAMAS Siyasi İşler Lideri Haniyye’nin katline diğer İslam ülkeleri ile Arap ülkeleri, hatta Filistin’den bile daha hassas yaklaşarak verdiği tepkiyle ilan ettiği yas çok tartışıldı. Bir devlet yöneticisi bile olmayan, ancak Mısır kökenli İhvan Hareketi (Müslüman Kardeşler)’in Filistin’deki uzantısı HAMAS lideri için yas tutmayanları “cibilliyetsiz” olarak tanımlaması, dünya siyasi konjonktürünü “iyi okumaksızın” milli hasletlere aykırı bir kutuplaşmadır. Devlet yas ilan etmiştir, ama kişilerin de bu yası tutması mecbur tutulamaz.

– Bu konunun devamındaki bir diğer “ayrıştırmayı tetikleyen” ifade de TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un “Filistin, bizim milli davamızdır!” demesiyle sürdürüldü. Filistin nasıl olur da Türkiye’nin “milli davası” olabilir? Filistin davası bırakın Kıbrıs’ı, Dağlık Karabağ kadar bile “milli” olabilir mi? Dağlık-Karabağ için “milli davamız” denildi mi? Demediysek bu “kraldan çok kralcılık” ne için? Bu ifadeyi Filistin dışında kullanan başka bir ülke var mı? Hem “cibilliyetsiz”, hem de “Filistin’in milli dava” olduğu ifadeleri devletin en üst düzeydeki yöneticilerince söylenmiştir. Dünyanın giderek gerildiği, üstelik Ortadoğu’nun toz duman olduğu bir ortamda milleti germek yerine ortak değerlerde birleştirecek ifadelere ihtiyaç var.

– Bu tip toplumu ayrıştırıcı ifadeler sebebiyle hemen her alanda ayrışmaya başladık. Kara Harp Okulu diploma töreninde teğmenlerin geçen yıla kadar ettikleri yeminde “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!” ifadesi mevcut ilave yeminleri bunun en önemli örneklerinden biridir. Muhalefet “Teğmenler, iktidara tepkisini gösterdi!” derken, iktidar yanlıları da mesleğine henüz başlayacak bu genç fidanları ya “Askeri vesayetçi”, ya da “FETÖ’nün maşası” gibi nitelemeye kalktı. İki taraf da sorununun çözümü yerine, olayı lastik gibi uzatmaya yöneldi. 10 Kasım 2023’te Tuzla Piyade Okulu’ndaki teğmenler kavgasında da benzer durum yaşanmıştı. Özü itibariyle bu olayda da tırmanışını tehlike boyutunda sürdüren bir kutuplaşma görüldü.

– Diyarbakır’ın bir köyündeki küçük Narin’in katledilmesi bile, henüz soruşturma tamamlanmamışken iktidar-muhalefet kutuplaşmasına malzeme oldu.

– Yakında TBMM Genel Kurulu’nda görüşülecek “Anayasa” da kamuoyunu ayrıştıracak kutup başlarına sahip bir diğer konudur. 1980 Anayasası, AB adaylık süreci, Başkanlık süreci, FETÖ darbe girişimi sonrası büyük değişikliklere uğramışken, iktidar “Darbe Anayasası yerine sivil Anayasa!” diyerek diretiyor, muhalefet de yeni Anayasa’ya gerek olmadığını ileri sürüyor.

Bu örneklerde görüleceği üzere iktidar-muhalefet kutuplaşması hız kazanmıştır. Muhalefet, iktidarın “hayırlı” olacağı açıkça görülen icraatına bile inanmıyor. Burada muhalefeti ve kamuoyunu iknada en büyük görev iktidara düşmektedir. İktidarı bu yönde ikna için de Cumhur İttifakı’nın “milliyetçi” ortaklarına da önemli görevler düşmektedir. Zira gerilen dünyada olası bir savaşa milli birlik içerisinde girmek, felaketi önlemek açısından çok önemlidir.

Sonuç olarak, dünyanın Ortadoğu ağırlıklı olarak gerilimle yüklendiği ve “yakın savaş tehlikesi” riskinin arttığı bir dönemde milleti ayrıştıran değil; kaderde, tasada ve ortak gelecekte bir arada tutacak değerler ve söylemler üzerine odaklanmalıdır. Farklı düşünüyorsanız yazınız.