celalettin yavuz

Prof. Dr. Celalettin Yavuz Güvenlik Politikaları Uzmanı, 10 Ekim 2024

 

Gazze Şeridi’ni moloz yığınına çeviren, Batı Şeria’daki Filistinlileri kımıldatmayan İsrail, Lübnan’daki İran destekli Hizbullah’ı da gözüne kestirdi. Hizbullah’ın Lideri Nasrallah’ı ve lider kadrosunu katletti. Hizbullah’ı bahane ederek Lübnan’ın güneyinde Liani nehrine kadar olan bölgeye taarruz için sivil halkın tahliyesini istedi. Bu bölgede ve Beyrut’un güneyinde hava saldırılarını arttırarak sürdürüyor. Suriye hava sahasına girerek gözdağı veriyor, İran’a saldırı tehdidini sürdürerek ateş çemberini genişletiyor. “İsrail tehdidi” üzerine Ak Parti’nin önerisiyle 8 Ekim 2024 günü TBMM’de kapalı bir oturum düzenlenince bu konu ele alındı.

İsrail Tehdidi mi, Ortadoğu’da Bölgesel/Küresel Savaş Tehdidi mi?

Bu görüşme için “İsrail tehdidi” denilmesi, en azından İsrail’i yüceltmek, hatta moral vermek gibidir. Bilindiği üzere 7 Ekim 2023’ten bu yana İsrail’den, “Ortadoğu haritası değişecek!” sözü gibi dolaylı tehdit dışında Türkiye’yi doğrudan tehdit eden bir ses duyulmadı. Buna karşılık Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail’i kasteder şekilde “Karabağ’a nasıl girildi ise, bir gece ansızın “oraya” da girilir” benzeri ifadeleri kullandı. Keza TBMM Başkanı Kurtulmuş da “Filistin konusu Türkiye’nin bir milli davasıdır!” diyerek, dolaylı da olsa İsrail’i hedef gösterdi.

Bu ifadelerden İsrail’in Türkiye için hiçbir tehdit oluşturmadığı da zannedilmemelidir.

Her ne kadar ütopya da olsa, hemen her Siyonist’te “vaat edilmiş topraklar!” ülküsü mevcuttur. Üstelik ne hikmetse bu vaat edilmiş coğrafya her geçen dönem biraz daha büyümektedir. Ancak mevcut siyasi konjonktür ve İsrail’in asker sayısı dikkate alındığında, İsrail’in “vaat edilmiş toprakların bir kısmına sahip” Türkiye’ye işgal hedefiyle saldırması da mümkün değildir.

Türkiye, her ne kadar İsrail’le ticareti kesmiş olsa da uluslararası alanda İsrail’in “soykırımcı” statüyle yargılanması için yoğun bir diplomasi çabası sürdürmüş olsa da İran’ın yaptığı gibi İsrail’e karşı çarpışan güçlere silah desteği de vermemektedir. Hatta İran gibi İsrail’e füze saldırılarında da bulunmamaktadır. Bu şartlarda Türkiye’nin yakın gelecekte İsrail’in füze ve hava saldırısı tehdidiyle karşılaşmasının çok düşük bir ihtimal olduğu söylenebilir.

Bu kısa özetin ardından, hiçbir tehdit olmadığının ileri sürüldüğü de söylenemez. İsrail’in Gazze saldırısının ardından BM üyesi Lübnan’a, başkenti Beyrut dahil saldırılarını arttırarak sürdürmesi, en azından petrol fiyatlarının %12-15 arasında yükselen dalgalı bir seyir izlemesine sebebiyet verdi. Düştüğü ekonomik bunalımdan çıkmak için geçen yılın ortalarından itibaren “emeklileri adeta yok sayan” uygulamaları da dahil yoğun çabalar içerisindeki Türkiye’nin, enerji fiyatlarındaki bu yükselmeden zarar görmemesi de mümkün değildir.

TBMM’deki “İsrail Tehdidi” başlığı yerine “İsrail Saldırıları Sebebiyle Ortadoğu’da Bölgesel/Küresel Savaş Tehlikesi” başlığı konabilirdi. Hatta bu oturum 8 Ekim 2024’te değil, Nisan 2024’te İran füzelerinin ilk kez İsrail’i hedef aldığı dönemde yapılabilirdi. Ancak Mahalli Seçimler sebebiyle yorgun düşen Meclis, o dönem bu kadar ciddi bir olayı pas geçti! Oysa bu dönemde ABD Kıbrıs’a iyice yerleşmeye başladı. Neyse, geç de olsa bu gelişmeyle en azından milletvekillerinin çoğu “aydınlatılmış!” olacaklar.

Meclis’te İsrail’i Durdurabilecek Çözüm Yolu Seçenekleri Bulunabilir mi?

Muhtemelen vekillerin çoğu verilen bilgileri ilk kez duymuşlardır. Bölgedeki yangının Türkiye’ye daha fazla zarar vermeden nasıl söndürüleceği konusunda siyasi partilerden çözüm seçenekleri ortaya çıkabilir. Burada en önemli seçenek, petrol üreticisi Arap ülkelerinin AB ülkelerine petrol ambargosu uygulamasıdır.  Ancak petrol fiyatlarının yükselmesinin keyfini süren ve HAMAS’a duyulan antipati sebebiyle bu ülkelerin İsrail’i frenlemek maksadıyla petrol ambargosu uygulaması da mümkün değildir. Ukrayna ile uğraşan Rusya ve bu krizde ekonomisini düşünen Çin’in hareketsizliği sebebiyle de çözüm yolu henüz görünememektedir.

Sonuç itibariyle dişe dokunur çözüm önerileri bulunmasını dileriz. İsrail bahanesiyle suni bir “milli birlik” ruhu yaratma çabası ise yetersizdir. İktidar partileri ve ana muhalefet partisinin kutuplaştırıcı dili bırakması halinde zamanla yeşerebilir. Farklı düşünceleri lütfen paylaşınız.