Ferhat ÜNLÜ – 08 Kasım 2024
“Donald Trump, tarihinin yüzde 93’ü savaşlarla geçmiş bir ülke olan ABD’nin (249 yıllık tarihinin 232 yılı savaşla dolu) artık bu savaş ekonomisini taşımakta zorlandığının farkında. Bu yüzden bir ‘Amerikan milliyetçisi’ olmasına rağmen savaşları ‘savaş başlatan değil, savaş bitiren başkan’ olarak tarihe geçmeye hevesli. Eğer bunu başarırsa hem ABD ulus devletine, hem de dünyaya hayrı olur. Paradoksal olan ise Trump’ın ‘Amerikan ülkücülüğünün başbuğu’ unvanını ABD’nin savaşlarını sona erdirmek suretiyle alacak olması.”
Bu satırlar, Trump ‘anti-savaş’ konseptiyle yürüyecek başlıklı bir önceki yazıdan. Bu yazıda 2021’de yaşanan Kongre Baskını hadisesini de göz önüne alarak Trump’ın ABD’de müesses nizamı ve ayrıca küresel sermaye ile muhtemel ilişkisinin izdüşümlerine bakacağız.
Evet, artık Trump, ikinci kez ABD Başkanı. Dünyadaki savaşlar konusunda nasıl bir siyaset izleyeceğini söylemek güç değil. Zaten kendi de bunu açıklıyor. “Savaşları bitireceğim” vaatlerinin hatırı sayılır bir kısmını hayata geçirmeye çalışacak. Rusya-Ukrayna Savaşı’nda Rusya lehine bir nabız düşmesi ve sona eriş beklenebilir. Suriye’deki ABD askerlerinin çekilmesi, PYD’yi bölgede yalnız bırakacak bir gelişme olarak kuvvetle muhtemel.
İsrail’in, Netanyahu rejiminin de Gazze’yi ve Beyrut’u Biden dönemindeki kadar kolay bombalayamayacağını öngörmek de kehanet olmaz. Her ne kadar Trump, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak kabul edecek ölçüde siyaseten İsrail yanlısı gözükse de savaşın bitmesini istiyor.
YAHUDİLERDEN OY ALAMADIĞINI BİLİYOR
Ve bir başka önemli parametre: Trump, Amerikan Yahudilerinin kahir ekseriyetinin kendisine oy vermediğini iyi biliyor. Yahudilerin yoğun yaşadığı eyaletlerdeki oy oranları ortada. Bazı eyaletlerde Kamala Harris’e çıkan oy oranının yüzde 80’e ulaştığı yerler var. Dolayısıyla Trump’ın bu döneminin Yahudilerle de belirli bir ölçüde güç mücadelesiyle geçmesi olası. Yahudi damat Kushner’i bu kez kampanyasında kullanmadı, öne çıkarmadı ve seçimden sonra da Yahudiler dışında herkese teşekkür etti.
İlk iktidar döneminde Trump’ın küreselcileri kızdırmamaya özendiği de oldu, ama bunu gücü sınırlı olduğu için yaptı. Yine ilk dönemde devrilmemek için küreselci Yahudi lobisinin ve son yıllarda ABD’nin bir tür paralel devleti gibi temayüz eden Evanjelistler’in taleplerini de karşılamak zorunda kaldı.
Donald Trump, tarihinin yüzde 93’ü savaşlarla geçmiş bir ülke olan ABD’nin artık bir küresel imparatorluk olmaktan önce, bir devlet olarak güçlenmesi içeride, ‘homeland’da güçlenmesi gerektiğini düşünüyor.
Ne var ki dışarıdaki savaşlarla içeride güç tahkim etmek Amerikan emperyalizminin esasıdır. İskoç tarihçi Niall Ferguson, “Amerikan imparatorluğunun mucizesi, Amerikan imparatorluğunun olmadığına inandırmaktır” diyordu ya, 5 Kasım seçimleri sonrası temel tartışma, ABD’nin yine küresel sermayeye hizmet eden ‘imparatorluk olmayan bir imparatorluk’ mu, yoksa Donald Trump’ın başını çektiği ulus devlet yanlılarının galebe çalacağı bir ülke mi olacağı tartışmasıdır.
TRUMP’IN EZOTERİK DESTEKÇİLERİ
Tabii Trumpizm’i anlamak için QAnon grubunun gibi ona destek veren Ezoterik grupları tanımak da elzem. Hani şu meşhur Kongre Baskını’nı gerçekleştiren gruplar bunlar.
2021’de, 6 Ocak kalkışmasının hafızalara kazınan Ezoterik grubu QAnan’un (Küveynon diye okunuyor) üyeleri başta olmak üzere göstericilerin ‘ihtilâl hevesi’ kursaklarında kalmıştı.
Peki, kim bu QAnon Grubu sorusunun yanıtına gelirsek… QAnon; totemci, radikal bir grup. Yanlışlığı ispatlanmış görüşleri savunan bir aşırı sağ komplo teorisi grubu olarak nitelendiriliyor. Bu grup, Ezoterik, yani gizli bilgilerin sadece seçilmiş insanlara inisiyasyon ile öğretildiğine iman eden bir grup. Bunların bir kısmı Trump’ın bir yeni Konstantin (imparator) olduğu inanışında. 2016 ABD Başkanlık seçimi öncesi Hillary Clinton, danışmanları ve diğer bazı Demokratik Partililerin, Washington’daki bir pizza restoranının karargâhı olduğu çocuk istismarcısı bir şebekeyi yönettiği iddialarını yayan da yine bu QAnon Grubu idi.
Yeri gelmişken… Bu QAnon grubunun ilginç bir özelliği var: Yayılması ABD ile sınırlı değil, ABD dışında da ve bilhassa da Avrupa’da hatırı sayılır bir hareket çapına erişmişler. Çünkü mistisizm hep satar.
Trump, bundan dört yıl önce Kongre Baskını’dan sonra müesses nizamın temel hedefi haline geldi. Önünü kesmeye çalıştılar, FBI gözaltısına, hatta suikast girişimine bile maruz kaldı. Elbette sokaktaki vatandaşın bile bildiği “Beni öldürmeyen şey, beni güçlendirir” (Nietzche mahsulüdür) ilkesini ABD derin devletinin bilmemesi mümkün değil. Belki de böylelikle, yani Trump’ın önünü keserek ona 47. Başkanlığı dolaylı yoldan hediye etmiş oldular.