ceyhun bozkurt trump

Ceyhun BOZKURT – 07 Şubat 2025

Herkes Trump’ın dengesiz bir siyasetçi olduğunu biliyor. Ama “delidir ne yapsa yeridir” diye özellikle getirilen bir adam mı acaba?

Belki uçuk kaçık bulacaksınız bu söylediğimi ama ABD eskisi gibi dünyanın gidişatını yönlendiremediği için “‘bazı işleri buna yaptıralım sonra da hakkında bir dava açıp görevden alırız’ gibi derin oyun mu kuruyor” diye bazen düşünmüyor değilim.

Ne gibi şeyleri yaptırabilirler diyorsanız yaptığı konuşmalara bakın. Olmayacak ne kadar şey varsa söylüyor. Şaka gibi olan ise kabul etmeye hazır bir dünya olduğu gerçeği. Örneğin dünyada sınırları değiştirmek, ülkeleri ABD topraklarına katmak için konuşuyor, merkezi New York’ta olan Birleşmiş Milletlerin Güvenlik Konseyi’nden ses yükselmiyor. Öyleyse yaptım oldu, dese kim/kimler nasıl engelleyecek? Belli değil.

Grönland’a girip el koysa, Kanada’ya çökse, Panama’yı işgal etse, Gazze’ye asker çıkarsa ve orayı kürese. 2-3 sene geçtikten sonra nasılsa gündemi başka meselelerle değiştirirler. Bu arada yine Amerika’da Trump aleyhine bir dava açılıp görevden alınsa veya kulak yerine başka bir yere isabet eden bir kurşun ile gönderilse “işte ABD bu deliden kurtuldu” denmez mi? Kesinlikle denir. Peki Trump döneminde ABD’nin girdiği yerlerden çıkar mı? “Trump delisi yaptı, biz çıkıyoruz” der mi Amerikan müesses nizamı. Görünen o ki, geçmiş olsun gitti gider…

Bir başka açıdan bakalım. Trump’ın bu söylediklerini yapması kolay da değil ama iş bir süre ciddi olarak görülse dünya ekonomisinin düşeceği durum ne olur? Fakat Amerikan ekonomisi de bundan zarar görmez mi denilebilir. Görür ama böyle bir durumda ABD ekonomisi 1 birim zarar görürse diğer ekonomiler en az 3-5-7 birim zarar görürler ve bu da Amerika’ya göreceli olarak yarar sağlar ve dayattığı isteklerini kabul ettirir.

Her halükarda farklı bir yol ve yöntem izleyeceği anlaşılıyor.

ABD’nin ve Trump’ın esas derdi Çin. Bütün yaptıkları Çin’e karşı tedbir almak. Yani Kanada’yı, Grönland’ı istemesi (Arktik Denizini ve ticareti kontrol), Panama Kanalı, Ortadoğu vb. kararlarının hepsi Çin’i sınırlamak için. Bunun için de mevcut dünya düzenini çiğniyor. Bütün bunları ABD’de yapacak tek bir kişi varsa o da Trump zaten. Koskoca ABD’de Cumhuriyetçiler aday mı bulamadılar yoksa özellikle mi Trump’ı mı istediler. Önceki satırlarımdaki iddiamla beraber değerlendirebilirsiniz.

Bugüne kadar izlenen yoldan farklı olacak, çünkü bu yolda devam ederse Çin 10-15 sene sonra ABD’yi basıp geçecek. Trump ve yönetimi ya buna seyirci kalacak ya da önleyecek. Önleyebilmesi için açık söyleyelim, savaş gerekiyor. Savaş ya klasik manada kan dökerek yapılacak, ya ekonomik savaş yürütecek ya da stratejik kararlar alıp bazı yerlere el koyacak ve daha fazla büyüyerek yeni bir ivme yakalayacak. Ancak bu şekilde Çin’in ABD’yi geçmesini önleyebilir.

İlginizi çekebilir!  Havada panik! Yolcu uçağının acil çıkış kapısı patladı

Bir ihtimal de Biden yönetiminin Rusya’ya yaptığı gibi bölgesel bir savaş ile Çin’i oyalayacak, zayıflatmaya çalışacak. Burada seçenekler Tayvan ve Filipinler olabilir. Çin’i çembere alıp ambargolarla kaynaklarını tüketmek, içeride rahatsızlık çıkarıp bölünmesine giden yolu açmak vb. yöntemleri kullanacaktır.

Bunları Trump yapabilir mi bilemem. “Rusya-Ukrayna savaşında barışı getireceğim” diye gelen adamın Filistin’de verdiği görüntü çok farklı ve iç açıcı değil. Çin’de de çok daha farklı bir görüntü vermemesinin hiçbir mazereti olmaz.

Küresel kaosu bile çıkarabilir.

Çünkü kaos, ABD’ye daha az zarar veriyor. İstediği kadar para basma özgürlüğü var. Bu kadar borcu olduğu halde faizler yükselmiyor çünkü istediği zaman istediği kadar dolar ihraç edebiliyor.

FİLİSTİN KARARLARI

Şimdi Filistin’de yaptığı çıkışı da görmek gerekiyor. İlk devlet-hükümet başkanı kabulünü elinde binlerce insanın kanı bulunan İsrail Başbakanı Netanyahu’yla yapan Amerikan Başkanı Trump, Gazze’de ABD işgalinden bahsetti. Öncesinde Gazzelilerin Ürdün ve Mısır’a sürülmesi tezini de gündeme getiren Trump, bir anda Gazze’de ABD varlığını da sahaya sürerek, çok farklı bir eylem pratiğini uygulayacağını gösterdi.

Her ne kadar Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Beyaz Saray Basın Sözcüsü Karoline Levitt, Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Walz, bu çıkış sonrası oluşan tepkileri dindirmek için ABD varlığının “geçici” olduğunu ileri sürdü.

Önceki satırlarda sorduğumuz gibi soralım.

Diyelim ki, bu hedefe ulaşmak için ABD eyleme geçti. Buna karşı koyacak bir uluslararası mekanizma var mı? Yok.

Türkiye gibi ülkelerin yürüteceği diplomasi ile kurulabilecek baskı, ABD’ye maliyetleri artırma yönünde gösterilecek reaksiyonlar belki bir nebze Washington’u durdurabilir. Mısır ve Ürdün’ün Washington’a direnme kapasiteleri sorgulanacaktır. Önümüzdeki hafta Washington’da olması beklenen Ürdün Kralı Abdullah’ın Trump’ın yanında ne açıklaması yapacağını merakla bekliyor olacağız.

Ayrıca Gazze’de devam eden ateşkes anlaşmasının birinci 42 günlük ilk bölümünün ikinci bölüme geçişi de artık şüpheli. Filistinliler, Mısır ve Katar’daki arabulucular ve tüm İslam ve Arap dünyası plana tepkili. Böyle bir durumda, 42 günlük ikinci aşamaya nasıl geçileceği merakla beklenecek.

İlginizi çekebilir!  Bakan Fidan, sessiz Batı'ya tepki gösterdi

TRUMP’IN SURİYE PLANI

Filistin üzerinden yıkıcı bir plan hazırlayan Trump ve ekibi, Suriye konusunda da çekilme haberlerini servis ediyor. Pentagon’dan yapılan açıklamaya göre, Amerikan ordusu, 30-60-90 gün içinde çekilme senaryoları üzerinde çalışıyor. Peki ABD, birinci Trump dönemi dahil Suriye’de yıllarca yatırım yaptığı, eğittiği, binlerce TIR’lık malzeme ve zırhlı araçlarla donattığı PYD-YPG terör örgütüne desteğini kesecek mi?

Kesinlikle hayır.

Ama şunu yapacak: Suriye’deki terör örgütüyle ilişkilerini görünen o ki İsrail’e devredecek.

İsrail’in devlet televizyonu KAN, 2024 yılı sonunda, PKK/PYD-YPG terör örgütünün ABD’nin çekilirse İsrail hükümetinden yardım istedi haberini duyurdu. İsrailliler ile PYD/YPG terör örgütü elebaşları, kendi aralarında bir “iletişim kanalı” kurdu.

İSRAİL GEÇMİŞTEN BU YANA BÖLGEDE HAREKETLİ

İsrail’in özellikle istihbarat servisi MOSSAD üzerinden Suriye ve özellikle Irak’ta çok yoğun bir şekilde faaliyet yürüttüğü bilinir. Bu faaliyetler, deyim yerindeyse İsrail’in ilan edildiği tarihlere kadar uzanır. Tel Aviv yönetiminin “Çevresel Doktrin”inin önemli bir parçası olarak 1950’lere, 60’lara kadar uzanan bir faaliyet dönemi var. Çevresel Doktrin, düşman Arap devletlerine ve ordularına karşı bir denge unsuru oluşturma amacıyla Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki Arap olmayan toplumlar ve devletlerle daha büyük ikili ilişkiler kurulmasını öngören bir dış politika stratejisi olarak biliniyor.

İsrail istihbaratının Irak’ın kuzeyinde KDP’nin kurucusu Molla Mustafa Barzani liderliğindeki hareketle kurduğu temas, bu doktrin kapsamındaydı.

İsrail’in bölgede ABD’nin yerini alması, Türkiye’yi de hedef alan Vadedilmiş Topraklar hedefinin de motivasyonunu artıracaktır. Fırat nehri kenarında verilebilecek pozlar, Siyonist saldırganlığın iştahını kabartacaktır. Deyim yerindeyse bir psikolojik eşiktir.

SON NOT: TEHCİR DEMEMEK LAZIM

Trump’ın Filistinlileri topraklarından vatanlarından sürmek amacıyla geliştirdiği plan için “tehcir” planı ifadesi kullanılıyor. Bu ifadenin sözlük anlamı, “göç ettirme, göç etmesine sebep olma, sürme” olarak biliniyor. Ama bizim hafızalarımızda 1915’te Ermeni çetelerinin saldırılarına karşı savunma refleksimizi güçlendirmek için alınan Ermeni tehciri şeklinde kazınmış. Emperyalist merkezler tehcir kararımızı “soykırım” yalanı olarak piyasaya sürüyor. Oysa Ermeniler, Osmanlı İmparatorluğu’nun bir bölgesinden alınıp başka bir bölgesine yerleştirilmişti. Şimdi ise Filistinliler vatanlarından sürülmekle karşı karşıya. Buna tehcir diyerek bizim Ermeni tehcirimizle eşitlersek, yarın öbür gün Ermeni tehcirine karşı saldırının da yolunu açmış oluruz.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.