58 kez görüntülendi.
adem kılıç

Adem KILIÇ – 27 Ocak 2025

ABD Başkanı Donald Trump’ın Orta Doğu doktrinine ilişkin kesin olarak bilinen tek şey dünyanın bu bölgesine ilişkin “İsrail’i savunmak” dışında net bir politikasının olmadığıdır.

Trump’ın ilk döneminde Körfez ülkeleri ile İsrail arasında İbrahim Anlaşmaları imzalaması, ABD büyükelçiliğini Kudüs’e taşıması ve işgal altındaki Golan Tepeleri’ni İsrail adına meşrulaştırmaya çalışması gibi gelişmeler düşünüldüğünde, Trump’ın yeni döneminde de Ortadoğu’daki gelişmeleri İsrail özelinde yönlendireceği söylenebilir.

Trump esasen, yeni dönemini kendisine kazandıran seçim propaganda süreci boyunca izolasyonist bir yaklaşım sergiledi.

Ancak dünyanın bu bölgesinin on yıllardır neredeyse değişmez özellikleri olan karmaşa ve istikrarsızlıktan da hoşlanmıyor. Zira Trump; iş anlaşmaları yapmaktan ve para kazanmaktan zevk alıyor.

Trump’ın anlaşma yapmaya olan yatkınlığı sayesinde bir Filistin devletine doğru ilerleme kaydedebilir mi?

Bu yolda pek çok engel var ve bunların çoğu Trump’ın atamalarından kaynaklanıyor.

Trump ilk olarak, eski Arkansas valisi Mike Huckabee’yi ABD’nin İsrail Büyükelçisi olarak atadı ki bu sahadaki angajman açısından kilit bir pozisyon.

Evanjelik bir Hıristiyan olan Huckabee, İsrail’in Batı Şeria’da giderek büyüyen yerleşim girişimlerini açıkça destekliyor. Hatta bir Filistin halkı olduğu fikrini dahi reddediyor.

Benjamin Netanyahu ve onun “aşırı sağcı” olarak tanımlanan soykırımcı hükümetini olduğu gibi kabul ediyor ve “Mesih’in dünyanın bu bölgesine geri döneceği” zamanı beklediğini defalarca dile getirmesi ile dikkat çekiyor.

Clinton, Obama ve Biden dönemlerinde, ABD’nin İsrail büyükelçilerinin rolü, hem İsraillilere hem de Filistinlilere açık kapı politikası ile sahadaki statükoyu mümkün olduğunca korumak üzerine kurgulanmıştı. Ancak bu defa, tıpkı Trump’ın ilk döneminde olduğu gibi yine öyle olmayacak gibi görünüyor.

Trump’ın Dışişleri Bakanlığı için seçtiği senatör Marco Rubio ise Huckabee’nin “patronu” ve İsrail Başbakanı Netanyahu’nun güçlü bir destekçisi olarak tanınıyor.

İlginizi çekebilir!  Tren rayında elektrik akımına kapıldılar

Marco Rubio’nun ABD’nin dış politikasını belirleme konusunda ne kadar güce sahip olacağı belli değil. Ancak senatörlük dönemindeki açıklamalarına bakıldığında Filistin ile ilgili insani bir gündemi desteklemesi de pek olası değil.

Trump’ın ABD Ulusal Güvenlik Konseyi’nin başına Mike Waltz’ı seçmesi ve BM büyükelçisi olarak Elise Stefanik’i ataması ise adeta Netanyahu ile neredeyse birebir aynı zihniyete sahip bir kadro oluşturduğunu gösterdi.

Zira bu iki isim de kendilerini Yahudi olmasalar da Evanjelist olarak tanımlayan isimler.

Trump’ın senato onayı gerektirmeyen en ilgi çekici ataması ise; golf arkadaşı olan ve aynı zamanda Katar ile ciddi gayrimenkul anlaşmaları ile tanınan Steve Witkoff’un ataması oldu. Witkoff ayrıca, Trump’ın damadı Jared Kushner ile Körfez’de ve özellikle de Suudi Arabistan’da büyük yatırımlar yapıyor.

Bölgeyi neler bekliyor?

Trump’ın bu ekibi düşünüldüğünde görünen o ki; Trump’ın İsrail-Filistin meselesine bakış açısı ilk döneminden hiç farklı olmayacak.

Trump’ın Abraham anlaşmaları barıştan ziyade finansal anlaşma akışları, teknoloji ticareti ve silahlanmayla ilgiliydi.

Ancak bu anlaşmalar İsrailliler için ne kadar memnuniyet verici olursa olsun, İsrail aslında hiçbir zaman Körfez ülkeleriyle savaş halinde olmadı.

Körfez tarafından Filistinliler neredeyse tarih boyunca her zaman görmezden gelindi.

Ancak bu mesele 7 Ekim’in ardından gelen savaştan bu yana bölgesel anlaşmazlıkların merkezinde yer almaya devam ediyor.

Trump yeni döneminde, Körfez ülkelerindeki ticari çıkarlarını genişletmek için “havuç-sopa” yaklaşımı ile Abraham anlaşması mirasını geliştirebilir ve ateşkesin ardından Filistin’in yine ikinci planda kalmasını sağlayabilir.

Ayrıca Biden döneminde olduğu gibi Trump’ın yeni döneminde de İsrail’e karşı hafif de olsa hiçbir yaptırım olmayacağını belirtmek gerekir.

Sonuç:

Sonuç olarak; Trump’ın sicili, atadığı isimler düşünüldüğünde, güvenli ve özgür bir Filistin’i önemseyen kimse için yeni Trump’ın yeni döneminin olumlu geçmeyeceğini söyleyebiliriz.

İlginizi çekebilir!  Esenyurt’a Dikkat

Ancak binlerce şehide, yıkıma ve soykırıma rağmen analizin başında da belirttiğim üzere hem İsrail hem de ABD öncülüğündeki Batı dünyası, Filistin davasının baskılarla, saldırılarla bitirilemeyeceğini ve Hamas’ın sadece bir silahlı hareket değil, bitirilemeyecek bir fikir olduğunu gördü.

Bunu en çok da Hamas’ı bitirmek hedefi ile yola çıkan ABD ve İsrail, birebir muhatap olarak yaşadı.

Gelinen noktada gelecekteki tarihçiler, 470 gün boyunca süren bu direnişin, sadece İsrail saldırılarına karşı değil, adaletsiz bir dünya düzenine karşı başkaldırı olacağını kaleme alacaktır.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.