Fatih ÜNLÜ – 06 Aralık 2024
“Tepeyi aşınca bizi mahşeri bir kalabalık karşılıyor. Ama herkes kendi derdinde, kimse kimseyi görmüyor. Burası insanın insandan, mahlûkun mahlûktan ümidini kestiği ve tüm ümitlerin yalnız Allah’a bağlandığı bir makam.
Ve nihayet herkes anlıyor ki Allah bir araya getirenlerin de en hayırlısıdır, misafir edenlerin de… Allah Hesap Görenlerin de En Hayırlısıdır, Affedenlerin de…”
Böyle diyor “Tüm Ümitlerin Yalnız Allah’a Bağlandığı Makam” başlıklı yazısında muhterem Abdullah Bera kardeşim…
Kıyametten, Hesap Gününden sarsıcı bir an’ın. Ve insanın Yaratıcısının hükmüne ne kadar bağlı olduğunu gösteren o muhteşem ve zorlu vakitlerin çok güzel bir tasviri…
Aslında bütün anlarımızda tüm ümitlerimiz ancak ve yalnız Allah’a bağlıdır ve bunu en çok -Allahualem- Mahşer Gününde anlayacağızdır. O yüzden yazıda da o gün öne çıkarılmış.
Bu dünyada da tüm ümitler yalnız Allah’a bağlıdır. Ağır bir hasta için, geçiminde zorlanan bir kimse için, türlü dertlere müptela ve zora düşmüş herkes için durum böyledir. Bütün çözümler Allah’ın yardımıyla gelir. Ve hep O’nun ihsanı olan sayısız imkânlar da birer vesiledir.
Çarenin Allah’tan olması Allah’a sadece söz ile dua edip işin peşini bırakmayı değil, sonrasında da fiili duayla doğru ve yerinde gayreti gerektirir. Acze düşme hali hariç, bir işte gayret göstermemek Allah’ın kanunlarına uymamak olur.
Tevekkül bahsinde bir gün bir kişi Peygamber Efendimize (s.a.v.) sorar:
“Ya ResulAllah! Devemi bağlayıp ta mı tevekkül edeyim, bağlamadan mı?”
Peygamberimiz aleyhisselam da “Deveni bağla da öyle tevekkül et.” buyururlar.
Deveyi bağlamak Allah’ın kanunlarına uyma, tevekkül de O’na sığınma ve mutlak manada yalnız O’na güvenmeyi ifade eder.
Gayret etmeden bir işin güzel sonuçlanmasını beklemek pazara gittiğimizde devemizi bağlamadan bırakıp saatlerce sürecek işlerimizi hallettikten sonra dönüşümüzde devemizi yerinde bulmayı ummamıza benzer. Haliyle bu ihtimal nadirin de nadiridir. Çünkü iki asli işten ilkini eksik bırakmışızdır. Bu hâl dolaylı olarak,
“Rabbim! Ben Senin kanunlarına uymadım, devemi salıverdim ama sen benim dileğimi yerine getir, devemi yerinde tut.” demeye benzer. Bu tür bir düşünüş tarzı haliyle sorunludur. Deve örneği çok açık bir örnek. Ama bu durum bütün benzer haller için de geçerlidir.
Yunus’un mısraını hatırlayalım.
Çeşmelerden bardağın doldurmadan kor isen
Bin yıl orda durursa, kendi dolası değil.
Gayret esastır bunda şüphe yoktur. Ama insanın elinde olmayan veya zayıf kaldığı durumlar da kuşkusuz ayrı bir bahistir. İnsan Kâinatın gözbebeğidir, ona gösterilen ihtimam da bu makamıyla mütenasiptir. Hepimiz bütün işlerimiz için her hâlükârda niyaz ile Rabbimize yönelmeliyiz. Özellikle de yoğun ihtiyaç anlarında.
Hz. Meryem de o zor anında niyaz ve naz makamında Allah’a yönelmişti. Bu durum Meryem Suresinin 23 ve 26. Ayet-i Kerimelerinde mealen şöyle anlatılır:
Derken doğum sancısı onu bir hurma ağacına (dayanmaya) sevk etti de “Keşke, bundan evvel ölseydim de unutulup gitseydim.” dedi.
Aşağı taraftan ise ona şöyle nida edildi: “Mahzun olma, tasalanma, Rabbin senin alt (yan)ında akan bir su kaynağı vücûda getirmiştir.
Hurma ağacını da kendine doğru silkele ki üstüne derilmiş taze hurmalar dökülecektir.
Artık ye, iç. Gözün aydın olsun. Eğer beşerden her hangi birini görürsen de ki: “Ben o çok esirgeyici olan (Allah’a) oruç adadım. Onun için bu gün hiç bir kimseye kat’iyyen bir söz söylemeyeceğim.”
Öyledir. Yoğun ihtiyaç, ızdırar hâlleri, mazlumluk, ihlas ve temizlik duaların kabulüne en keskin vesilelerdir.
“Tüm ümitler ancak Allah’a bağlıdır.” demiştik. Bu böyledir ama Allah’ın rızasından uzak ortamlar bunu insana unutturmaya çalışırlar. Orada da unutturamazlar aslında ama inancın keyfiyetine zarar verebilirler. Kişinin “Ya Rab!” dediğinde duası kabul olan ulvi makama erişmesine engel olabilirler. İnsan elbette bunu da aşacak kabiliyettedir.
O makama erişme noktasında tekrarda mahzur yok sanki: Yoğun ihtiyaç anlarımız böyle anlardır. Izdirari hâllerimiz böyle hâllerdir. İhlaslı zamanlarımız böyle zamanlardır. İyilik yapabildiğimiz anlar ve iyi ortamlar böyle anlar ve ortamlardır.
Allah hepimize hayırlı gayretler, hayırlı dualar ve hayırlı sonuçlar ihsan eylesin.
Izdırar bahsinde yazımızı yine etkileyici bir metinle bitirelim:
“Düşün, ıssız bir gece vakti ormanlık tenha bir yolda, hafif kar altında arabanla tek başına giderken, yoldaki bir cisme çarpıp ağır bir kaza yapmışsın. Camlar kırılmış, dışarıdaki buz gibi soğuk olduğu gibi içeride. Sen ise kıpırdayamıyorsun. Telefonun da ulaşamayacağın bir yerde. Zaman geçtikte elin, ayağın ve bütün vücudun üşümeye ve şiddetle ağrımaya başlıyor. Varlığını apağır bir çaresizlik hissi kaplıyor. İşte o ağır çaresizlik hâlinde de senin yegâne çaren Allah’a sığınmaktır.
Fiilî dua olan kurtuluş gayretiyle birlikte ihlas ile, kalbin en derininden dualar ile Allah’a sığınmaktır. Çünkü o ıssız yola bile aniden birisini sevk edebilecek olan, sana o sıkıştığın yerden çıkma imkânı verebilecek olan ancak Allah’tır…
Sonsuz kâinatı yoktan var eden ve şimdiye kadar seni tek bir nefesinden bile mahrum bırakmayan Allah orada da seni yalnız bırakmayacaktır. Yeter ki sen kalpten yönel, bu gibi elim hâllerde ve bütün işlerinde Muin’in, Yardımcın ve Vekilin Allah olacaktır.
Allah yegâne yardımcımızdır, tükenmeyen ümidimizdir.” *
İşte, bilmem kaçıncı kez tökezlemişizdir de yardımımıza hep Allah yetişmiştir.
=====
* Bir Soluk Dua (Sayfa 35) – Abdullah Bera Yıldız
Elinize sağlık Üstad,
Cuma gününe yakışır, ahenkli şirin bir yazı
Çok naziksiniz, değerli yorumlarınız için yürekten teşekkür ederim. Yazımı beğenmenize çok sevindim. Bu tür geri dönüşler, yazmaya olan motivasyonumu her zaman artırıyor. Selamlarımı sunuyorum, her zaman takipte kalın lütfen!
Allah Senden razı olsun.
Amin, çok teşekkür ederim. Bu tür güzel sözler duymak çok kıymetli. Allah sizi de her türlü hayırla, güzellikle buluştursun inşallah.