Ferhat ÜNLÜ – 7 Haziran 2024
“İnkâr, Komplo, Müdahale, Suikast, ‘Müzakere’, Savaş ve Sonuç.”
Türkiye’nin terörle mücadelede geçirdiği evrimi özetleyecek olsaydım bu altı aşamayı sıralamak, benim bakış açımdan en doğrusu olurdu.
Devlet kurma becerileriyle bilinen Türklerin, tarihte terör tehdidine maruz kalan ilk milletlerden biri olması kaderin ironik bir tecellisidir. Devlet-terör örgütleri diyalektiğinin tarihsel doğası göz önüne alındığında bu tecelliye çok da şaşırmamak gerekir. Organize olmayı bilen bir milletin, daha mikro organizasyonların asimetrik şiddet eylemlerine maruz kalması, kendi karşıtıyla sınanmanın klasik bir örneğidir. Tarihte 16 Türk devletinin kurulmuş olması bir başarıdır evet, ama bu 16 devletin, terörün de aralarında bulunduğu asimetrik tehditlerle yıkılmış olması da imtihanda; sorunun, hep aynı yerden geldiğini göstermektedir.
Bernard Lewis, ilk terör örgütlerinden biri -hatta Zelotlar’ı saymazsak- birincisi olan Haşhaşilerin, Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun yıkılmasındaki dolaylı rolüne işaret eder. Zelotlar ise, Milattan Sonra 66 Yılında Roma İmparatorluğu’nun Yahudiye Eyaleti’nde ortaya çıkan Yahudi terör örgütüdür. Tarihteki ilk terör örgütü olarak kabul edilir.
SINAVDA SORU AYNI YERDEN GELİYOR
Yahudilerin terörle dünyayı ilk tanıştırmış millet olarak, tarih boyunca devlet kurmakla sınanmış olması da Yahudilere, sınavda; sorunun, aynı yerden geldiğini gösteriyor. Biz ülkemize dönelim… Türkiye’nin neredeyse yarım asırlık terörle mücadele sürecinin evrimi şu şekilde işlemiştir:
PKK’nın 1978 yılının kasım ayının 27’sinde Diyarbakır’ın Lice ilçesinin Fis köyünde kurulduğu ve bundan altı yıl sonra, 15 Ağustos 1984’te Eruh ve Şemdinli’de ilk terör saldırılarını başlattığı göz önüne alınırsa 40 yılı silahlı, toplam 46 yıllık bir terörle mücadele tarihi ortaya çıkar. Bu mücadele tarihi, zamanın ruhuna uygun evrimlerle geçmiştir. 1984 saldırıları öncesinde örgütün varlığı devlet tarafından görmezden gelinmiş, tehdit inkâr edilmiş, terör örgütünün ilk saldırılarını başlatmasıyla da eşyanın tabiatı gereği bugünkü tecrübeden fersah fersah uzak askeri müdahale süreci başlatılmıştır.
Derken müdahale sürecine paralel olarak PKK’nın kurucusu Abdullah Öcalan’ın aslında bir MİT projesi olduğu komplosu ortaya atılmış, ardından da 1990’lı yıllarda Türk istihbarat sisteminde yaygın bir ana fikir olan “Lideri ölen örgüt tasfiye olur” konseptiyle örgütün lideri Öcalan’ın öldürülmesi de dâhil pek çok tedbir devreye sokulmaya çalışılmış, ancak istenen sonuç alınamamıştır. Ardından Çözüm Süreci kapsamında örgütün silahsızlandırılması için gizli servis marifetiyle müzakereler yürütülmüş, ancak bundan da sonuç alınamamıştır. Terörle mücadelede sınırlarımız içinde 2015 Hendek Kalkışmalarından, sınırlarımızın ötesinde ise 2019 Pençe Kilit’ten bu yana içinde bulunduğumuz evrimsel süreç ise topyekûn savaş ve hedeflenen sonuç ifadeleriyle özetlenebilir.
GÜLEN, ÖRGÜT İÇİ REHİNEDİR
İngiliz asıllı Amerikalı tarihçi Bernard Lewis, Türklerin tarihte terörle mücadelesinin başlangıcını Selçuklu dönemine dayandırır. Haşhaşiler adlı kitabında yer alan şu cümleler bunun kanıtıdır:
“Türkler, sarsılmaz bir askeri güce sahiptiler; dini ekollerinin ortodoksisi karşısında herhangi bir ciddi karşıt fikir kalmamıştı. Lâkin başka taarruz usulleri mevcuttu. Bir yeni davete ve yola ihtiyaç vardı. Tam da Hasan Sabbah isimli bir devrimci deha, bu ihtiyaçlara cevap olmuştur.”
Geçmişte Haşhaşilerle yaptıklarını bugün FETÖ’cülerle denediler. Mazinin Hasan Sabbah’ı şimdinin Fetullah Gülen’i… Yalnız Sabbah’ın ürkütücü karizmasından farklı olarak Gülen, ibrikçileri tarafından dövülen bir sözde liderdir ve artık iktidar kavgası için ölümü öncesi oradan oraya kaçırılan örgüt için rehine olarak görülmelidir.
Asıl mevzumuz PKK’ya dönersek… Terör örgütü PKK, günümüzde 46 yıllık tarihinde hiç olmadığı kadar köşeye sıkışmıştır. Bugün itibarıyla ABD desteğiyle tek nefes alabildiği yer Suriye’dir. Bunun da değişmesi, sadece zaman meselesidir.
İki cümleyle toparlayayım: PKK terörünün evrimi, bizim terörle mücadelemizin evrimi kadar başarılı ve uyum sağlayan bir evrim değildir. Dolayısıyla yenilmeye mahkûmdur.