Prof. Dr. Faruk TAŞÇI – 30 Ekim 2024
Ademoğlu, şeytanın oyuncağı olup Kabil geninin uzantısı da olabiliyor Allah’ın kulu olup Habil’in yolundan da gidebiliyor; şu veya bu gerekçelerle şekillenen iradesine göre ya hayır ya şer üzere yol alabiliyor, Allah irade vermiş çünkü.
Suç İşlemenin Sebepleri
Şerre düşmenin başka bir adı da “suç” işlemek. Sözlükte “törelere ve ahlâk kurallarına aykırı davranış ya da bir toplumda haksız sayılıp yazılı yazısız kurallarla yasaklanan ve yaptırıma bağlanan eylem” olarak tanımlanan suç belli gerekçeler/bahaneler ile işleniyor.
İşlemiş olduğu suçu kimisi “parasız kaldım, çaldım” tarzında ekonomik sorunların içinden çıkamamaya bağlayabiliyor. Doyumsuz olanların “çalması” içinse ekonomik sorun olmasına gerek yok; suç işlemede daha büyük ve daha profesyonel olabiliyorlar.
Kimisi suçu “kullandığım ağır depresyon ilaçlarım var” deyip uzun süredir yaşamış olduğu psikolojik veya psikiyatrik belirtilerinin sonucu olarak görebiliyor. Bir nevi ne yaptığını bilmeme hali.
Kimisi suçu “bizde bu işler normal hayatın parçası olmuş” algısıyla içinde bulunduğu aile veya arkadaş çevresinin uzantısı olarak değerlendirebiliyor. Böyle gelmiş böyle gider bu dünya misali; işine böyle geliyor!
Kimisi suçu “sonunda adamı öldürdüm” tarzında intikam, nefret, kin gibi duygularının esiri olmak şeklinde ele alabiliyor. Kan davaları, mafya işleri gibi. Kimisi de başka onlarca gerekçeye suçlarını dayandırabiliyor.
Suçu “Terör” Olanın Tövbesi Olur mu?
Hangi gerekçe ile olursa olsun kimileri de “cebir ve şiddet” kullanmak suretiyle “baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleri” ile suç işlemek için örgüt kurmuş veya kurulan bir örgüte dahil olmuş ise, ortada terör/ist var demektir. Başka bir ifadeyle “suç vaaar, suç vaaar” ayrımı ile belli suçların terör kategorisinde olduğu biliniyor.
Cebir ve şiddet kullanmak da hem devlete ve kurumlarına zarar verme hatta devleti yok etme girişimi şeklinde de olabiliyor hem de toplumun herhangi bir kesimine/bireyine yönelik saldırı ve öldürme biçiminde de görülebiliyor. Bunları şu veya bu ideolojik saikle ya da şu veya bu amaç doğrultusunda yapsınlar, yapanlara “terörist” deniyor.
Diyelim ki bu teröristlerden biri veya birileri “pişman” olmak isteyip “tövbe etse” ne olur? (Hz. Ömer’e -ra- atfedilen söze göre) “tövbe etmek, öyle kolay bir iş değil”; gerçekten onca masumun kanına giren ve devlete büyük zararlar veren kişinin (teröristin) her şeyiyle kötü ve çirkin sıfatlarından tamamen iyiye dönmesi gerekiyor hem de ihlas/samimiyet ile.
“Tövbe kapısı” herkese açık elbette; Allah şirk hariç tüm günahları affedeceğini vaat ediyor, ancak teröristin işlemiş olduğu günahlarına tövbe etmesi, onun Allah’a karşı ahiretteki sorumluluğu bağlamında olup ahiretteki hesabıyla ilgili. Halbuki teröristin mesela katlettiklerinin (şehitlerin) yakınlarının (terörist tövbe etse de) affedip affetmediğine bakmak gerekiyor. Şehit yakını isterse affeder isterse diyetini/bedelini talep eder veya isterse kısas hakkını kullanır. Bu iş, şehit yakınlarının işi yani!
Bu nedenle; çok zor olsa da gerçekten samimi bir şekilde terörist tövbe etse ahiretini kurtarmış olur ama dünyada zulmettiklerinin varislerinin (kısas, diyet veya af) sözüne göre kendisine muamele edilmesi asıl olandır çünkü “kulun hakkı ile Allah’ın hakkı” ayrı. Allah’ın hakkı (temsilen) devlet hakkı gibi de düşünüldüğünde devletin affetmesi ile kulun affetmesi her zaman örtüşmeyebilir.
Bu durumda toplumsal huzursuzluk gibi riskli bir durum ile karşı karşıya kalınabilir. Bu nedenle huzurun devamı adına devletin, (eğer böyle bir niyeti varsa) terörist affı konusunda mazlum durumdaki şehit yakınlarını (vatandaşlarını) ikna etmesi gerekiyor. Zor mesele!