33 kez görüntülendi.
haydar as

Haydar AS – 08 Ocak 2025

 

Başlatılan sürecin adı;

Çözüm süreci değil,

Açılım süreci değil..,

Barış süreci hiç değil…

Talepte açık ve net olarak istenen: silahı bırak, örgütü lağvet!

Bundan başka ardı önü, sağı solu yok bunun…

Bu açık ve net olarak yapılan çağrının ardından kalkıp deselerdi ki “Tek taraflı şartla olmaz bu iş, bizim ne kazanımlarımız olacak, bu şartlarda biz yokuz” eyvallah! Sorun olmazdı.

Fakat, DEM Partililer siyaseten inisiyatif alamamanın vermiş olduğu eziklik ile hiç ötesine berisine bakmadan durumdan vazife çıkarma çabasına girdiler.

Siyasi partilerle tek tek görüşme yaparak akıllarınca kapalı kapılar ardında süreci götürmeye çalışıp temsil ettiklerine inandıkları seçmenlerinin kafasını karıştırmaya çalışacaklar.

Hedef, önce süreci manipüle edip, sonra provoke ederek sonlandırmak.

Zaten DEM Parti içerisinde süreci sabote etmeye çalışan güçlü bir grubun olduğunu gözlemlemekteydim.

Sizce, DEM heyetinin görüşmeye başladığı sırada, Eş Genel Başkan Tülay Hatimoğulları’nın “Süreç akamete uğrarsa, yeni bir Gazze’ye hazır olun” diyerek tehditler savurup küstahlıkta zirve yapması birbirinden bağımsız olarak değerlendirilebilir mi?

Aynı oyunu açılım süreci sonrasında Demirtaş’ın çağrısıyla sokaklarda yaşanan olaylarla izlemiştik aslında.

Eş Genel Başkan Hatimoğulları, hemen akabinde sözde “Rojava’da savaş varken, Türkiye’de barıştan söz edemeyiz” diye bir açıklama yapması bu süreçte üstlenmiş olduğu rolü yerine getirme çalışmasından başka bir şey olabilir mi?

Burada yapmış olduğu alçakça tehditlere çok takılmadan aslolan özneyi gözden kaçırmamak gerekiyor.

Dikkat ederseniz her iki açıklamasında da barıştan bahsediyor.

Oysa bizim barış diye bir sorunumuz olmadığına göre neden ısrarla barış vurgusu yapıyor sizce?

Çünkü ellerinin güçlü olması için küresel destekçilerinin kulağına “Biz barış istiyoruz başka sorunumuz yok” diye üfleme yapıyor kendileri.

İlginizi çekebilir!  ANKA-IV’ün Söyledikleri – Dr. Eray Güçlüer

Oysa bu ülkenin havasını teneffüs eden Anadolu’nun en ücra köşesinde bile yaşamını sürdüren bir kişi bile olsa Kürt veya Türk’ün barış diye bir sorunu var mı? Hiç duydunuz mu?

Çünkü küs değiller, barış küslerle olur.

Ama başta dediğim gibi niyet halis olmayınca varoluşlarını borçlu oldukları küresel çeteler her gittikleri coğrafyada önce kentleri yakıp yıkarak mazlumlara zulüm yaptırırlar sonrada en çok sevdikleri “barış” kavramını devreye sokarak istediklerini alırlar.

Bu arada bilenler bilir, Rojava dedikleri bölgeye yıllar önce PKK 10 bine yakın Kürdü katlederek yerleşmişti.

Hani savaş, barış, Kürtleri koruma diyorlar ya, bilin istedim bu alçakların Kürtlere yaptıkları zulmü.

Özet olarak değerli dostlar,

Bu sorunun üstesinden Türkiye Cumhuriyeti çok iyi gelir, öyle ya da böyle!

Yani terör örgütünün her türlü hakkından geliriz elbette.

Fakat beni endişelendiren DEM Parti’nin bu sorunun çözülmesini istemeyen bir siyasi aktör olmasıdır.

Her ne kadar terör örgütünün siyasi aparatı olarak görüyorsak da bence terör örgütünden daha tehlikeli bir siyasi örgüttür. İstisna kapsamına girenleri tenzih ederek söylüyorum elbette.

Naçizane görüşüm, bu konuda siyaseten inisiyatif alamayıp, çözümün adresi olarak sürekli İmralı’yı işaret eden DEM Parti’yi devre dışı bırakarak terörist başıyla iletişim kurulması daha sağlıklı olabilirdi.

DEM Parti ile bu süreçten sonuç alınabileceğini pek sanmadığım gibi olumsuz bir durumda Allah korusun halkı provoke ederek sokağa davet etmeleri konusunda çok mahir oldukları bilinen bir gerçektir.

Tek tesellimiz bu süreç devam ederken devletimizin terörle mücadelede her zamankinden daha fazla azim ve kararlılık içinde mücadele etmesidir.

  1. Mahmut Yeşildağ dedi ki:

    Rabbim devletimize zeval vermesin.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.