Ceyhun BOZKURT – 02 Ocak 2025
Hakkını teslim edelim, birçok gazeteciye çalım atarak detayı ilk yakalayan Star Yazarı Mehmet Yalçın Yılmaz oldu. Yılmaz, 9 Eylül 2024 tarihinde Star’daki köşesinde terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan’ın yakında silah bırakma çağrısı yapacağını yazdı.
Sonrasında yaşananlar az çok biliniyor.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan’a “Örgütü lağvetme” çağrısı ile başlayan ve geçtiğimiz gün DEM milletvekillerinin Öcalan ile görüşmesinden sonra yaptıkları açıklama ile boyut kazanan yeni bir süreç ortaya çıkmış bulunuyor.
Bu konuda çok çeşitli tezler, spekülasyonlar ortaya atılacak, atılıyor. Bu normal.
Ancak altını çizelim ki, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin yaptığı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın desteklediği çağrıda, geçmişte tecrübe ettiğimiz Çözüm Süreci gibi bir süreçten bahsedilmiyor. Hatta MHP lideri, yeni yıl mesajında şu gerçeklerin altını tekrar tekrar çizmiştir:
“Silahlar ya gömülecek ya da silah tutanlar gömülecektir.
Yurt içinde ve yurt dışında elinde silahla gezen hiçbir caniye ve terör örgütüne müsamaha yoktur.
(…)
Ne yurt içinde ne de yurt dışında teröre kesinlikle ödün verilmeyecektir.”
Yine vurgulamıştır:
“Manasız kuşkulara, maksatlı kurcalamalara ve mesnetsiz kuruntulara yer yoktur.
Ortada yeni bir çözüm veya açılım diye bir süreç hiç yoktur.”
Bu açıklamaları, süreci anlamak için çeşitli parametreleri ele almakta fayda var. Bu parametreleri;
- Türkiye’nin milli güç unsurlarının durumu (siyasi, askeri, ekonomik, coğrafi, demografik, sosyo-kültürel, bilimsel ve teknolojik güç)
- İç cephenin durumu,
- Terörle mücadelemizde geldiğimiz nokta ve hedefler,
- Bugün bölgemizde yaşamakta olduğumuz konjonktür vb.
şeklinde özetleyebiliriz.
Tek tek inceleyecek olursak Türkiye eskisinden çok daha güçlü durumda. Özellikle KCK/PKK’ya da destek veren FETÖ gibi bir terör ve istihbarat ağını devletin içinden söküp atmış, daha güçlü bir siyasi, askeri ve ekonomik yapıdaki Türkiye diğer milli güç unsurlarını da geliştirerek bölgenin küresel etki yapan ana aktörü haline geldi.
İç cepheyi birkaç satır sonra ele aldım.
KCK/PKK terör örgütünün yurt içindeki silahlı gücü de çok büyük oranda imha edildi. Sınır ötesinde güneyimizdeki barındığı ülkelerde bile artık rahat hareket edemiyor. Örneğin örgüt 42 yıl sonra Türkiye ile Irak sınırındaki bağını kaybetti. PKK, 1981 yılının sonlarına doğru, dönemin Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad’ın KDP’ye baskısı neticesinde Ocak 1982’de Irak’ın kuzeyine giriş yapmıştı. 20-25 Ağustos 1982 tarihli 2. Kongre kararına göre Irak’ın kuzeyine yerleşmesi kesinleşmişti. O tarihten itibaren de sınırımızdan girerek tarihin en kanlı terör eylemlerini gerçekleştirdi. Ama artık PKK’nın Irak’ta Türkiye’ye sınırı ortadan kalktı. Şimdiki hedef, PKK’yı Irak’tan tam olarak silmek.
Suriye’de DEAŞ terör örgütüne yönelik yapılan Fırat Kalkanı Harekatı’yla başlayan süreçte 3 tane harekatla PYD/YPG terör örgütüne darbeler indirildi. Koridor planı imha edilen terör örgütü ve arkasındakiler, kuşatılmış bir durumda, hayatta kalmak için türlü yöntemler deniyor.
HDP/DEM İÇİNDEKİ TERÖR BAĞLANTILI YAPI İLE DIŞ DESTEK
Terörle mücadelemizde en büyük mücadele alanlarımızdan bir tanesi, iç cephenin terörle mücadelede yüzde 100 tahkim olmaması. Kimisi sırf muhalefet etmek adına, kimisi de örgüt hiyerarşisinde yer alarak PKK terör örgütüyle mücadeleyi akamete uğratmaya çalıştı. Her ne kadar başarılı olamasalar da yine de yekpare görüntü verilememesi sorun oluştu.
Örneğin, yurt içinde PKK terör örgütünün vesayetini kabul etmiş ve bu vesayetin dışında politik bir karar alma gücü olmayan bir siyasi parti var. Halen dahi, Kandil’deki terör baronlarının “silah bırakmaya” direnmesinden dolayı, net bir şekilde “önder” dedikleri terör elebaşı Öcalan’ın açıklamasını çarpıtmaya çalışanları görüyoruz. Çünkü amaçları terörün devam etmesi. Terörün bitmesini isteyenlerin gücü ise Kandil’le çalışan sözde siyasilere yetmiyor.
Bir diğer boyut da dış destek. Sözde müttefiklerimiz başta olmak üzere çok sayıda ülkenin terör örgütüne doğrudan (PYD/YPG) veya dolaylı (KCK/PKK) destekleri Türkiye’nin mücadelesinde ciddi zorluklar oluşturuyor. Bu iki desteğin kesilmesinin veya kestirilmesinin önemini İspanya ve İngiltere örnekleriyle hatırlamak mümkün.
BASK bölgesinin İspanya’dan ayrılarak bağımsızlık kazanmasını isteyen ETA, şiddet eylemleri ile netice almak istemiştir. Avrupa Birliği’nce terör örgütü olarak kabul edilen ETA’nın siyasi uzantısı Batasuna partisi yüzde 15 oy almasına rağmen ETA’nın yaptığı eylemleri, saldırıları kınamamakta ısrar ediyordu. İspanyol parlamentosunda terörizme yardım etmek ve olaylara karışan partilerin kapatılmasına dair bir yasa kabul edildi ve Batasuna kapatıldı. Batasuna kapatılmasının ardından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvurdu, ancak AİHM Batasuna’nın yasadışı ilan edilerek kapatılmasını onayladı. ETA’nın zayıflamasında sadece siyasi desteğin azalması ve verilen mücadele değil Avrupa Birliği’nin topraklarında terör istememesi nedeniyle BASK’lıların (ETA) Fransa’dan destek almalarının da önü kesilmiş ve bu durum ETA’nın zayıflamasında çok etkili oldu.
Aynı husus IRA içinde geçerlidir. Amerika’daki İrlandalı zenginlerin IRA ve siyasi uzantısı Sinn Fein’e yardım etmelerinin önünü ABD Başkanı Bill Clinton kesmiş ve 2005 yılında IRA mücadeleyi sadece politik alanda sürdüreceğini ilan etmiştir. IRA’nın bu noktaya gelmesinde ABD ve AB’den herhangi bir destek alamamasının yanısıra siyasi kanadın askeri kanat üzerinde ve kendi politik tavrını belirleyen bir tutumu benimsemiş olması da etkilidir.
Bu iki örnekten hareketle bizdeki duruma baktığımızda PKK terör örgütü kuruluşundan itibaren hem komşu ülkelerden (İran, Irak, Suriye, Yunanistan, Ermenistan) hem rakip ülkelerden (Yunanistan, İran, Rusya, İsrail, Ermenistan ) hem askeri müttefiklerimizden (ABD ve NATO) hem ekonomik işbirliği içinde olduğumuz AB gibi yapılardan ve başta Almanya; Fransa, Danimarka, Hollanda gibi ülkelerden siyasi ve ekonomik destek almıştır. ABD, özellikle 1990’lardan sonra Çekiç Güç ile başlayan süreçte, PKK ve türevlerini açıktan siyasi, askeri, mali ve eğitim alanında desteklemiş, PYD/YPG’nin hakimiyet kurduğu alanlarda hava savunma korumasına da almıştır.
Ülkemizde PKK’nın siyasi uzantısı olan parti, siyasi olarak çözüm üretip çözümün bir parçası olmak yerine sorunun bir parçası olmayı tercih etmiştir.
Bütün bunların yanı sıra başta ana muhalefet olmak üzere muhalefet partileri çözüme destek verip kolaylaştırmak, örgütün uzantısı siyasi partiye terör örgütü ile arasına mesafe koymasını teşvik etmek yerine çözümü zorlaştıran bir tutum ve söylem alarak seçimlere yönelik siyasi kazanç peşine düşmüşlerdir.
Aslında hem yurt içinde teröre karşı hem de dış tehdit karşısında en önemli tutum iç çephede tahkim olmaktır. Birlikte milli tutum almaktır. Ancak maalesef böyle bir tavır sergilenmemiştir.
Tekrar başa dönecek olursak. MHP lideri Devlet Bahçeli’nin çağrısı çok açık. Neyin anlaşılmadığı güç:
“PKK ile pazarlık, müzakere vs. yok. Örgüt elebaşı çıkacak, örgütü lağvettiğini söyleyecek, örgüt silah bırakacak, terör Türkiye’nin gündeminden çıkmış olacak.”
Terör örgütünün Kandil’deki elebaşları silah bırakmazsa çağrısını dikkate almazsa ne olur?
Çok büyük ihtimalle, silahlı ve siyasi ayakta büyük bölünmeler yaşanır. Çünkü örgüt yıllarca Öcalan üzerinden “kült bir lider” imgesi oluşturdu. Bu propaganda ile örgütü bir liderin etrafında tutma amacı güdülürken, lider adeta tanrılaştırıldı. Bu nedenle elebaşları düzeyinde değil ama gerek dağdaki terörist gerekse şehirlerdeki örgüte müzahir unsurlar tarafından terör örgütü elebaşı Öcalan, güçlü bir profil olarak biliniyor. Alternatifler çıkarmaya çalıştılar. Sözde siyasi isimler de bu süreçte denendi. Ama örgüt elebaşına alternatif hala oluşturulamadı. Bu açıdan Öcalan’ın silah bırakma çağrısı yapması durumunda örgüt elebaşları ve ona bağlı unsurlar ile Öcalancılar ayrışacaktır.
Zaten silahlı olarak yenilen örgütün bir de bu çağrıyla tamamen etkisizleşeceğini, Suriye’de de psikolojik darbe yiyeceğini hesaplayan örgüt elebaşları ve bu elebaşlarını güden emperyalist-siyonist aklın unsurları mümkün olduğunca bu çağrıyı geciktirmek isteyecektir. Yani 3 saate yakın süren görüşmede, çok kısa bir açıklamayla “ben hazırım” mesajı gibi… Kandil elebaşları bunu şöyle formüle ediyor: “Biz yapacağımız eylemlerle/mücadeleyle önderliğin (yani terör örgütü elebaşının) müzakerede elini güçlendirmeliyiz.”
Siyasi görünümlü İdris Baluken de çıkmış, müzakere olmalı diyor. Neyin müzakeresi? Terörle müzakere olmayacağını hala anlamış değiller.
Bunlar ne demek?
Akılları sıra zaman kazanacaklar.
Ama artık süreç değişti. Sadece sonlarını biraz daha erteliyorlar. Son gelen haberler, terör örgütünün en büyük destekçilerinden Bafel Talabani’nin bile Süleymaniye’de bazı örgüt yapılanmalarını, merkezlerini kapattı. Yani artık hiçbir yerde barınamayacaklar.
Devam edeceğiz…