Bercan TUTAR – 25 Aralık 2024
Suriye’nin geleceği ile ilgili tartışmalarda en büyük sorun Esad rejiminin geride bıraktığı etnik, dini ve sosyal olarak parçalanmış bir ulusu yeniden ayağa kaldırmakta düğümleniyor. Bu bağlamda ülkeyi istikrara kavuşturmak için Suriye halkını bir arada tutan toplumsal dokunun onarılması gerekiyor. Bunun için de Esad’ı devirip Şam’ı ele geçiren Heyet Tahrir’üş Şam (HTŞ) başta olmak üzere Türkiye ve Katar gibi tüm aktörlere tarihi görevler düşüyor.
El Cezire’den Tamer Karmut’un da bir yazsında ifade ettiği gibi “Suriye’nin yeniden inşası tuğla ve harçtan çok daha fazlasını gerektiriyor…”
Yeni bir Suriye şansı herkes için önemli bir fırsatı temsil ediyor. Ülkeyi kapsayıcılık, çoğulculuk ve istikrar temelleri üzerinde yeniden ayağa kaldırmak lazım. Burada Türkiye’nin öncülüğündeki akıl kuşku yok ki savaşı kazandığı gibi barışı da kazanacaktır. Bundan eminiz. Zira Suriye’nin ve komşularının kritik ve tarihi bir dönüm noktasını heder etme lüksü yok.
Yapılacaklar belli. Dünyayı yeniden keşfetmeye gerek yok. Bu vizyonu başarmak, muhalif grupların geçiş sürecinin muazzam zorluklarını aşma becerisine bağlı. HTŞ bu konuda çok önemli refleksler gösterdi. Bu işin üstesinden gelebileceğine dair uluslararası kamuoyuna sağlam ve güvenilir mesajlar verdi. Bazı eylemleriyle de söylediklerini doğruladı. HTŞ şimdiden çeşitli muhalif gruplar arasında birliği teşvik ederek yıllardır süren çatışmalardan kaynaklanan şikâyetleri sabırla dinliyor. Suriye’nin etnik, dini ve siyasi çeşitliliğini yansıtan yönetim yapıları kurmayı hedeflediğini dünyaya ilan ediyor.
Ancak bütün bu iyi adımlara rağmen riskler bütünüyle bertaraf edilmiş değil. Suriye’nin geleceği hala tehlikelerle dolu. Suriye’nin tamamını yönetmek, eyaletlerinden sadece birini idare etmekten çok daha zor olabilir. Halkın HTŞ lideri Ahmed Eş-Şara ve yeni yöneticilere karşı olan ruh halinin bozulmasına neden olabilir. Bu da onları ulusal coşkuyu yeniden alevlendirerek yıkıcı iç savaşlara sürüklenmelerine yol açabilir. Özellikle de İsrail ve ABD’nin provokasyonlarından cesaret alan PKK/YPG destekli Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile ülkenin güneyindeki Dürziler yeni iç çatışmalara sürükleyebilir ülkeyi.
Zira farklı muhalif grupların bir zamanlar hükümet kontrolünde olan çeşitli bölgeleri kontrol altına almış olması bu iç çatışma riskini canlı tutuyor. Unutmayalım ki Suriye fiili olarak bölünmüş durumda. Kuzeybatı HTŞ ile Suriye Milli Ordusu (SMO) tarafından kontrol ediliyor. Kuzeydoğu ise ABD tarafından desteklenen YPKK/YPG liderliğindeki SDG’nin denetiminde.
Çünkü ABD’nin bu konuda ne yapacağından çok İsrail’in talepleri ve planlarının daha çok etkili olacağı görülüyor. Zira ABD açısından Esad’ın gidişi umut edilen hiçbir sonuca uymuyor. Washington hazırlıksız yakalandı. Bu da SDG’nin Esad’ın düşüşüne uyum sağlamayı zorunlu kılıyor. Birçok kişinin öngördüğü gibi Başkan seçilen Donald Trump’ın da ima ettiği Suriye’den çekilme gerçekleşirse PKK/YPG’nin yeni yönetime uyum sağlamasından başka seçeneği kalmayacaktır.
HTŞ şimdiye kadar silah bırakma konusunda SDG ile bir anlaşmaya varamadı. Ancak ABD ve İsrail yönetimine verilen sıcak mesajlar, Türkiye’nin kararlı tutumuyla birleşince HTŞ’nin SDG üzerindeki baskısı sonuç verebilir.
Bu konuda Eş-Şara’nın şimdiye kadarki en cesaretlendirici açıklaması hafta sonu Arap gazetecilerle yaptığı toplantıdan geldi. Toplantıda, kendisinin yönetimindeki Suriye’nin İran halkıyla bir sorunu olmadığını, yalnızca İran rejiminin tehlikeli projesi ile sorunu olduğunu söyledi. Suriye’nin İsrail ile savaşa girmeyeceğini, İran milisleri gittiği için artık İsrail’in Suriye’ye yönelik saldırılarının haklı olmadığını ve İsrail’in saldırılarının gerekçesinin ortadan kalktığının altını çizen Eş-Şara, Yahudi devletiyle yaşadıkları sorunları silahla değil diplomatik yollarla çözmeye çalışacaklarını vurguladı.
Yeni ve karanlık iç savaşların çıkmaması için hem SDG gibi iç muhalif gruplarla hem de İsrail gibi dış aktörlerle ulusal egemenlikten ve toprak bütünlüğünden taviz vermeden siyasi diyaloğa girme isteği ülkenin geleceği için kritik önem arz ediyor. Suriye’nin yalnızca iç mutabakat ve dengeli dış politika yoluyla yeniden ayağa kalkması ve uluslararası topluma yeniden entegre olma şansı var.
Suriye halkını bir arada tutan toplumsal dokunun yeniden onarımı ve Suriye’nin yeniden inşası bu nedenle tuğla ve harçtan çok daha fazlasını gerektiriyor. Aksi takdirde hem savaş yorgunu Suriye halkı için hem de Türkiye başta olmak üzere bölge ülkeleri için önü kesilen kaos yeniden alevlenecektir. Her kesimin yapıcı olması ve yıkıcı sonuçlardan uzak durması gerekiyor. Ülkenin küllerinden yeniden doğması için herkes üzerine düşeni yapmak zorunda. Yapmayanlar kuşku yok ki çok daha ağır şekilde kaybedecek ve daha da ağır bir hezimete maruz kalacaktır.