26 kez görüntülendi.
bercan tutar banner

Bercan TUTAR – 08 Ocak 2025

 

Dünya kamuoyunun dikkat kesildiği Suriye’de Esad sonrasında Türkiye’nin öncülük ettiği herkesi kucaklayan demokratik ve çoğulcu bir yönetimin kurulması çabası devam ederken İsrail başta olmak üzere Batılı güçlerin ise işgalci ve emperyalist bir stratejiyle kendi kaos planları için yoğun bir mesai sarf ettiğini görüyoruz.

Bu konuda Batı dünyasında görev paylaşımı yapılmış görünüyor. ABD, Türkiye’ye yakın durarak şimdilik iyi polisi oynuyor. Esad sonrası Suriye planlarında Almanya ve Fransa’nın başını çektiği Avrupa ise kendi emperyalist gündemlerini insan hakları, azınlıkların korunması, kadın haklarının savunulması ve farklı dini grupları kapsayan çoğul bir siyasi yapının kurulması şeklindeki kolonyalist taleplerle ‘demokrasi ve özgürlük yanlısı aktörleri’ oynuyor.

ABD ve Avrupa’nın aksine İsrail ise doğrudan işgalci ve sömürgeci projelerini devreye sokmanın mücadelesini veriyor. Suriye’deki YPG ve Dürziler üzerinden Suriye’yi parçalama daha doğrusu Lübnanlılaştırma planlarını açıkça devreye sokan Siyonist rejim bir yandan da Türkiye başta olmak üzere bölge ülkelerine gözdağı veren rapor ve haritalar yayımlamaya devam ediyor.

Suriye’deki işgalini artıran İsrail bir yandan da ülkenin Lübnanlaşması ve siyasi birliğini kurmada zorlanması için öncelikle ülkenin askeri alt yapısını yani ordu gücünü yok eden saldırlar gerçekleşiyor. Siyasi düzeyde ise YPG üzerinden Kürtlere ve Dürzileri kışkırtarak Şam’daki yeni yönetimle bu kesimleri karşı karşıya getirmeye çalışıyor. Böylece Libya, Irak ve Yemen’de rejimlerin yıkılmasından sonra görülen kaos ve parçalanma sürecinin bir benzerinin Suriye’de de gerçekleşmesini istiyor.

Bu amaçla askeri tesisler dışında istihbarat arşivlerinin bulunduğu binaları da yok ediyor İsrail. Çünkü Siyonist rejimin Esad ile kirli ilişkilerinin kanıtı olan bütün belgeleri ortadan kaldırmak istiyor.

Ancak bunun da yetmeyeceğini görüyor. Çünkü Türkiye faktörü Siyonist rejimin uzun vadeli planlarının gerçekleşmesi önündeki en ciddi engel olarak ortada duruyor. Bu nedenle daha şimdiden Türkiye’yi hedefe koyan çeşitli hamlelerde bulunuyor İsrail. Jarusalem Post’da yayımlanan Nagel Komitesi’nin ‘Türkiye ile savaşa hazırlık’ raporunu bu bağlamda değerlendirmek lazım.

İlginizi çekebilir!  “Büyük İstanbul Depremi” Türkiye’yi Savunmasız Bırakır mı?

Gazze Kasabı Benyamin Netanyahu’nun talimatıyla kurulan Nagel Komitesi, Tel Aviv yönetimine sunduğu raporda Türkiye ile ‘olası bir savaşa’ hazırlıklı olunması gerektiğini belirtti. Raporda “Türkiye Suriye’deki gelişmeler de dâhil Ortadoğu’daki etkisini genişletiyor” denilirken İsrail’in Maariv gazetesine konuşan Yahudi uzmanlar da “Bu dinamikler Türkiye’yi bölgede yeni bir merkez oyuncu yaptı ve bunun da İsrail açısından önemli sonuçları var” itirafında bulundu.

İsrail Dışişleri Bakanlığı ise Bilad-ı Şam ülkeleri olarak tanımlanan Filistin, Ürdün, Lübnan ve Suriye topraklarını İsrail’in ‘tarihi sınırları’ içinde gösteren bir harita yayımladı.

ABD’nin Suriye politikası Rusya ve İran karşıtlığına dayalı bir çizgide ilerlerken Türkiye’ye ister istemez alan açmaya dayanıyor. Fakat Avrupa, Kürtler ve Hristiyan azınlıklar üzerinden yeni Şam yönetimine ve Türkiye’ye karşı ekonomik ve diplomatik kozlarla üstü örtülü şantaj siyaseti izliyor. Tabi bunu yaparken hiç de kale alınmıyorlar. Çünkü bunu yapacak insani ve ahlaki konumda değiller. Üstelik siyasi paradoks içinde görünüyorlar.

İsrail’in Gazze’deki soykırımına açık destek veren Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’un Suriye’de Kürtlerin haklarının korunması konusunda çağrı yapması düpedüz bir sahtekârlıktır. Almanya’nın hedefi Kürtler için adalet, vatandaşlık ve kültürel haklar sağlamaktan ziyade merkezi hükümeti ve Şam’ı zayıflatarak İsrail’in Suriye’yi Lübnanlaştırma projesine hizmet etmektir.

Benzer bir riyakârlığa ve kirli Siyonist gündeme imza atan bir diğer batılı siyasi ise Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot oldu. Mevkidaşı Baerbock ile Şam’ı ziyaret eden Barrot, Hristiyan cemaatinin temsilcileriyle bir araya gelerek Fransa’nın bu cemaatlerin savunmasına olan sarsılmaz bağlılığını dile getirdi.

Bunu söyleyen ultra seküler Fransa’nın bakanı. Ülkesindeki Müslümanlar başta olmak üzere her tür etnik ve dini azınlığın haklarını yok sayan ve herkese militan bir laiklik anlayışını dayatan Fransa Suriye’ye gelince dini grupların hamisi kesiliyor. Dini çoğulculuktan, özgürlük ve demokrasiden bahsediyor arsızca. Yani içeride dinsiz bir sekülerci dışarıda ise radikal bir Hristiyan Haçlıperest.

İlginizi çekebilir!  Geciken İşlerin Gölgesinde Bir Yaşam: Erteleme

Bu bize bir çelişki veya paradoks görünse de bu sözler Batı için bir normdur. Onların sömürgeci ‘böl ve yönet’ söyleminin ayrılmaz bir parçasıdır.

Yani bu yaklaşım da Siyonist projeye hizmet ediyor. Bu açıdan bakıldığında İsrail başta olmak üzere Avrupa şimdiden Suriye’yi Lüblanlaştırma projesine yatırım yapıyor. ABD daha rengini tam belli etmedi. Ancak onlar da eninde sonunda bu koroya katılacaktır. Çünkü perde arkasındaki asıl ‘aktör’ ABD. Sömürgeciler Türkiye’nin çabalarını baltalamak için her tür kirli oyunu sahnelemekten çekinmeyeceklerdir.

Bu konuda çok dikkatli hareket etmek lazım. Ancak Türkiye bu konuda hayli usta bir satranç oyuncusu gibi hareket ediyor. Bütün hamleleri görüyor ve buna uygun adımlar atıyor. İşte bu yüzden Türkiye faktörü, Siyonist rejim ve Batılı destekçilerinde büyük bir paniğe yol açmış durumda. Uykularını kaçırıyor. Umudumuz Türkiye’nin atacağı ezber bozan adımlarla sömürgeci emperyalistlere daha fazla hafakanlar yaşatması.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.