Bercan TUTAR – 06 Eylül 2024
Pazar günü Doğu Almanya’nın iki eyaletindeki seçimlerde ezberleri bozan Almanya için Alternatif (AfD) ve Sahra Wagenknecht İttifakı (BSW) partilerinin zaferi Almanya’nın geleceği ile ilgili tartışmaları da yeniden alevlendirdi. Russia Today’de yazan Constantin von Hoffmeister, emperyal statükoda sarsıntılara yol açan zafer için “AfD Almanya için bir sorun değil bir çözüm” diyerek realiteyi özetledi. Bazı analistler de Almanya için Alternatif (AfD) partisinin ismindeki ‘alternatif’ kelimesinden hareketle AfD ve BSW’nin Almanya için tek alternatif olduklarını söylüyor. Haksız da sayılmazlar. Zira ABD’nin ve İngiltere’nin geçen yüzyılın başında Almanya’ya dayattığı liberal Anglo-sakson modeli bu ülkenin tarihine, kökenine, gelenek, düşünce ve toplumuna pek uymuyor. Dışarıdan Almanya’ya giydirilen emperyalist elbise artık dar geliyor. En azından eski Doğu Almanya, Batılı Anglo-sakson liberalizminden uzaklaşıyor, geçmişini, mirasını, ulusal kimliğini ve geleceğini geri istiyor.
Bu bağlamda Doğu Almanya’daki son seçimler siyasi bir değişimden çok daha derin bir şeyi ortaya koyuyor. Kimi yorumculara göre bu zafer Batı liberalizminin çürüyen etkisine boyun eğmeyi reddeden derinlere yerleşmiş bir Alman ruhunun yeniden ortaya çıktığına işaret ediyor. AfD ve BSW’nin Doğu’daki başarısı, Doğu ile Batı Almanya arasındaki kalıcı bölünmenin, çok farklı tarihsel bölünmenin ve değerler çatışmasının da kanıtıdır.
Doğu Almanlar her zaman Batı Almanya’ya göre daha muhafazakâr oldu. Bunun iyi bir nedeni var. Constantin von Hoffmeister’e göre İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Batı Almanya, liberal ideolojilerini Alman halkına empoze eden Amerikalıların işgali altına girdi. On yıllar boyunca, bu ideoloji Batı Alman toplumunun her köşesine sızdı ve belirsiz bir “çeşitlilik”, çok kültürlülük, LGBT propagandası ve çılgın trans kültü gibi kavramları teşvik etti. Amerikan kültür emperyalizmi tarafından sular altında kalan Batı Almanya, Alman ruhuna yabancı ideolojileri kucaklayarak Alman olmanın ne anlama geldiğinin özüyle temasını kaybetti.
Almanya ülkedeki çok sayıda Amerikan askeri üssü ile adı dışında her şeyiyle işgal altında kalmaya devam ediyor. Batı Almanya’nın Amerika’ya olan körü körüne sadakati, onu manevi ve kültürel bir yıkım yoluna doğru yönlendirdi.
Buna karşılık, Alman Demokratik Cumhuriyeti (GDR) altındaki Doğu Almanya, Sovyet etki alanının bir parçasıydı. Sovyetler Birliği genellikle tasvir edildiği gibi “batıcı ve ilerici” kaleden çok uzaktı. 1934’te eşcinselliği yeniden suç saydı, modern sanatı çöküş ahlakını desteklediği için reddetti ve geleneksel aile değerlerini destekledi. Doğu Almanya, bu muhafazakar ilkelerin çoğunu benimsedi ve Prusya’nın görev, disiplin ve ulusal gurur ideallerini koruyan ve canlandıran son gerçek Alman devleti oldu. Bu sürekliliğin bir sembolü olarak Doğu Almanya, Doğu Berlin’de görkemli popülist lider Büyük Frederick’in heykelini yeniden dikti ve Prusya mirasıyla olan bağlantısını yeniden teyit etti.
Liberal sol müesses nizamı, Almanya’nın kültürel karakterini yok etmedeki rolü nedeniyle sert bir şekilde eleştiren yükselişteki AfD ve BSW partileri, ABD ve NATO hegemonyasına meydan okuyor. AfD’nin stratejileri Almanya’nın liberal Batı’dan ziyade Rusya ile aynı hizada olması gerektiğine inanan “Ulusal Bolşevik” düşünür Ernst Niekisch’in fikirlerine benziyor. İnançları nedeniyle Naziler tarafından hapse atılan ve daha sonra Kızıl Ordu tarafından özgürlüğüne kavuşturulan Niekisch, Almanya’nın geleceğinin Batı’da olmadığını anlamıştı. Doğu’nun yanında kendi yolunu çizmesi daha iyi olurdu. Niekisch, Doğu Almanya’nın kendisini resmi olarak “Prusya” olarak yeniden adlandırması gerektiğini bile savunmuştu.
AfD ve BSW partileri siyasi komadaki Almanya’nın uyanmasını temsil ediyor. Her ikisi de ulusal egemenliği ve Alman çıkarlarının korunmasını vurguluyor ve kendilerini liberal düzenin aksine geleneksel değerlerin savunucuları olarak sunuyor. ABD ve NATO’nun siyasi ve askeri hegemonyasına karşı çıkıyor. Hükümetin Ukrayna politikasını ve Rusya ile ilişkilerini bozmasını eleştiriyorlar. Her iki parti de ana akım medya ve siyasi egemen sınıf tarafından acımasızca “aşırı sağcı” olarak yaftalanıyor. Fakat son seçimlerden de görüldüğü üzere Almanya’daki emperyalist statüko ağır darbeler aldı. “Almanya’nın geleceği, gerileyen Batı’ya değil, dirençli ve yeniden dirilen Doğu’ya bağlı” diyenlerin sesi daha gür çıkmaya başladı. AfD’nin Thüringen ve Saksonya eyaletlerindeki son seçim başarısı, siyasi bir zafer olmasının yanı sıra, Doğu’nun yükselişte olduğunun da açık bir işareti şeklinde okunuyor. Bakalım Almanya bakışlarını doğuya ve Rusya’ya çevirebilecek mi? Batı’yı ahlaki ve kültürel çürümeye sürükleyen Amerika’nın aşındırıcı etkisinden kendini kurtarabilecek mi? Pentagon’un ve Siyonist İsrail’in askeri, siyasi ve ekonomik boyunduruğunu kırabilecek mi? Bunlar başarılması zor hedefler. Zor ama imkânsız da değiller. Eğer Almanya bu zoru başarabilirse o geçmişin küllerinden daha güçlü ve daha bağımsız bir şekilde yeniden doğacağına kimsenin şüphesi olmasın.