Sisifos’un Mutfağı: Yemek Pişirmenin Kültürel ve Kişisel Boyutları
Uzman Klinik Psikolog Rabia YAVUZ – 03 Temmuz 2024
Yemek yemek hepimiz için temel ihtiyaçken, yemek yapmak ise bazılarımız için ihtiyaç dışı olabilir. Kimi için yemek yapmak keyiflidir, kimi için ise bir angarya. Ocağın başında bazılarımız çabalarının ödüllendirildiği deneyimler yaşar. Bazılarımız için tükenmeyen bir rutindir. Hatta kimimiz için yıldırıcı bile gelebilir.
Sisifos’a kesilen ceza gibi deneyimleyenlerimiz de yok değildir mutfaktaki çabayı. Yunan Mitolojisinden bir karakterdir Sisifos. Tanrılar tarafından büyük bir kayayı bir tepenin en yüksek noktasına dek yuvarlamaya yazgılanır. Sonsuza kadar taşı tepeye taşır Sisifos ve her tepeye varışında taş yine aşağıya düşer. Anlamdan yoksun çabalar, boşuna verilmiş emekler için kullanılan bir tabire dönüşür Sisifos’un kaderi.
Sisifos’un boşa giden emeğine benzetilir bazen bir yemeğin saatlerce zaman harcandıktan sonra kısa sürede tüketilmiş olması. Yüzeysel bir bakışla makul da gelebilir bu benzetme ilk kertede. Eğer tüm çaba sadece dakikalar içinde tüketilen bir nesneye dönüştüyse.
Neyse ki, yemek pişirmek anlam katılabilecek eylemlerimizden sadece biridir. Hem pişirene hem o yemeği yiyene iyi gelebilir, haz verebilir en temelde de besler. Yemek pişirmeyi içsel bir yolculuğa dönüştürmek isteyenler için çeşitli yollar vardır. Her yolda olduğu gibi tuzaklar da yok değildir bu yolculukta.
Mesela, yemek hazırlamak bir beceri testine dönüştüyse hemen yargılayıcı sıfatlar da eklenir deneyime. İyi yemek yapamadığımızı ya da elimizin lezzetli olmadığını söylerken bulabiliriz kendimizi. Kimimiz için ise cahili olduğumuz bir alandır mutfak. Yemek yapmayı bilenler için apaçık olan birçok şey bilmeyenler ya da yeni öğrenecekler için pek de açık değildir. Kulak memesinde yumuşaklık, göz kararı yapılan ölçümler can sıkıcı hatta yıldırıcı olabilir.
Hikâye daha geriden yazılmaya başlanmış olabilir. Büyüdüğümüz mutfaklarda mesela. Annelerimizi yemek pişirirken izlememiş olanımız azdır. Babalarımızın sadece ziyaret ettiği bir mekandır çoğumuz için.
Yemek yapan kadın ise ve baba yemek yapmayan ise bu çocuklarımız üzerinde mutfakla kurulan ilişkinin toprak zeminini oluşturur. Kız çocukları anneyi izlerken bir gün kendilerinin de nasıl yemek yapacağını gözlemlerken erkek çocukları çoğu zaman izleyici olarak kalır bu nedenle.
Birinci tekil şahıs olarak kendini ocak başına yerleştiremeyen izleyici erkek çocuklarımızın bu inancı başka verilerle de birleşir. Mesela, mutfakta yapılacak işler için sadece kız çocuklarından destek isteniyorsa bu sadece kızlarımıza bir şey anlatmaz. Erkek çocuklarımıza da mutfağın onların yeri olmadığını anlatır. Çağrı almayan erkek çocuklarımız mutfakta bir özne olmaktan uzaklara yerleşir. Mutfakta vermenin de nasıl bir deneyim olduğunu yaşamamış erkek çocukları sadece alıcı olarak yaşamaya devam eder eğer ezberlerini bozmazsa. Mutfak, erkeklerin misafir olduğu kadınların ev sahibi olduğu bir alandan ibaret kalır.
Bunun maliyeti ise erkek çocuklarımızın yemek yapmak gibi temel bir beceriden yoksun kalmakla beraber mutfağın iyileştirici gücünden habersiz kalmalarına da neden olur.
Siz ne dersiniz? Sizin büyüdüğünüz evlerde mutfağa çağrılan kimdi? Siz evinizde mutfağa kimleri davet ediyorsunuz?
Uzman Klinik Psikolog Rabia YAVUZ – 03 Temmuz 2024
Yemek yemek hepimiz için temel ihtiyaçken, yemek yapmak ise bazılarımız için ihtiyaç dışı olabilir. Kimi için yemek yapmak keyiflidir, kimi için ise bir angarya. Ocağın başında bazılarımız çabalarının ödüllendirildiği deneyimler yaşar. Bazılarımız için tükenmeyen bir rutindir. Hatta kimimiz için yıldırıcı bile gelebilir.
Sisifos’a kesilen ceza gibi deneyimleyenlerimiz de yok değildir mutfaktaki çabayı. Yunan Mitolojisinden bir karakterdir Sisifos. Tanrılar tarafından büyük bir kayayı bir tepenin en yüksek noktasına dek yuvarlamaya yazgılanır. Sonsuza kadar taşı tepeye taşır Sisifos ve her tepeye varışında taş yine aşağıya düşer. Anlamdan yoksun çabalar, boşuna verilmiş emekler için kullanılan bir tabire dönüşür Sisifos’un kaderi.
Sisifos’un boşa giden emeğine benzetilir bazen bir yemeğin saatlerce zaman harcandıktan sonra kısa sürede tüketilmiş olması. Yüzeysel bir bakışla makul da gelebilir bu benzetme ilk kertede. Eğer tüm çaba sadece dakikalar içinde tüketilen bir nesneye dönüştüyse.
Neyse ki, yemek pişirmek anlam katılabilecek eylemlerimizden sadece biridir. Hem pişirene hem o yemeği yiyene iyi gelebilir, haz verebilir en temelde de besler. Yemek pişirmeyi içsel bir yolculuğa dönüştürmek isteyenler için çeşitli yollar vardır. Her yolda olduğu gibi tuzaklar da yok değildir bu yolculukta.
Mesela, yemek hazırlamak bir beceri testine dönüştüyse hemen yargılayıcı sıfatlar da eklenir deneyime. İyi yemek yapamadığımızı ya da elimizin lezzetli olmadığını söylerken bulabiliriz kendimizi. Kimimiz için ise cahili olduğumuz bir alandır mutfak. Yemek yapmayı bilenler için apaçık olan birçok şey bilmeyenler ya da yeni öğrenecekler için pek de açık değildir. Kulak memesinde yumuşaklık, göz kararı yapılan ölçümler can sıkıcı hatta yıldırıcı olabilir.
Hikâye daha geriden yazılmaya başlanmış olabilir. Büyüdüğümüz mutfaklarda mesela. Annelerimizi yemek pişirirken izlememiş olanımız azdır. Babalarımızın sadece ziyaret ettiği bir mekandır çoğumuz için.
Yemek yapan kadın ise ve baba yemek yapmayan ise bu çocuklarımız üzerinde mutfakla kurulan ilişkinin toprak zeminini oluşturur. Kız çocukları anneyi izlerken bir gün kendilerinin de nasıl yemek yapacağını gözlemlerken erkek çocukları çoğu zaman izleyici olarak kalır bu nedenle.
Birinci tekil şahıs olarak kendini ocak başına yerleştiremeyen izleyici erkek çocuklarımızın bu inancı başka verilerle de birleşir. Mesela, mutfakta yapılacak işler için sadece kız çocuklarından destek isteniyorsa bu sadece kızlarımıza bir şey anlatmaz. Erkek çocuklarımıza da mutfağın onların yeri olmadığını anlatır. Çağrı almayan erkek çocuklarımız mutfakta bir özne olmaktan uzaklara yerleşir. Mutfakta vermenin de nasıl bir deneyim olduğunu yaşamamış erkek çocukları sadece alıcı olarak yaşamaya devam eder eğer ezberlerini bozmazsa. Mutfak, erkeklerin misafir olduğu kadınların ev sahibi olduğu bir alandan ibaret kalır.
Bunun maliyeti ise erkek çocuklarımızın yemek yapmak gibi temel bir beceriden yoksun kalmakla beraber mutfağın iyileştirici gücünden habersiz kalmalarına da neden olur.
Siz ne dersiniz? Sizin büyüdüğünüz evlerde mutfağa çağrılan kimdi? Siz evinizde mutfağa kimleri davet ediyorsunuz?
Uzman Klinik Psikolog Rabia YAVUZ – 03 Temmuz 2024
Yemek yemek hepimiz için temel ihtiyaçken, yemek yapmak ise bazılarımız için ihtiyaç dışı olabilir. Kimi için yemek yapmak keyiflidir, kimi için ise bir angarya. Ocağın başında bazılarımız çabalarının ödüllendirildiği deneyimler yaşar. Bazılarımız için tükenmeyen bir rutindir. Hatta kimimiz için yıldırıcı bile gelebilir.
Sisifos’a kesilen ceza gibi deneyimleyenlerimiz de yok değildir mutfaktaki çabayı. Yunan Mitolojisinden bir karakterdir Sisifos. Tanrılar tarafından büyük bir kayayı bir tepenin en yüksek noktasına dek yuvarlamaya yazgılanır. Sonsuza kadar taşı tepeye taşır Sisifos ve her tepeye varışında taş yine aşağıya düşer. Anlamdan yoksun çabalar, boşuna verilmiş emekler için kullanılan bir tabire dönüşür Sisifos’un kaderi.
Sisifos’un boşa giden emeğine benzetilir bazen bir yemeğin saatlerce zaman harcandıktan sonra kısa sürede tüketilmiş olması. Yüzeysel bir bakışla makul da gelebilir bu benzetme ilk kertede. Eğer tüm çaba sadece dakikalar içinde tüketilen bir nesneye dönüştüyse.
Neyse ki, yemek pişirmek anlam katılabilecek eylemlerimizden sadece biridir. Hem pişirene hem o yemeği yiyene iyi gelebilir, haz verebilir en temelde de besler. Yemek pişirmeyi içsel bir yolculuğa dönüştürmek isteyenler için çeşitli yollar vardır. Her yolda olduğu gibi tuzaklar da yok değildir bu yolculukta.
Mesela, yemek hazırlamak bir beceri testine dönüştüyse hemen yargılayıcı sıfatlar da eklenir deneyime. İyi yemek yapamadığımızı ya da elimizin lezzetli olmadığını söylerken bulabiliriz kendimizi. Kimimiz için ise cahili olduğumuz bir alandır mutfak. Yemek yapmayı bilenler için apaçık olan birçok şey bilmeyenler ya da yeni öğrenecekler için pek de açık değildir. Kulak memesinde yumuşaklık, göz kararı yapılan ölçümler can sıkıcı hatta yıldırıcı olabilir.
Hikâye daha geriden yazılmaya başlanmış olabilir. Büyüdüğümüz mutfaklarda mesela. Annelerimizi yemek pişirirken izlememiş olanımız azdır. Babalarımızın sadece ziyaret ettiği bir mekandır çoğumuz için.
Yemek yapan kadın ise ve baba yemek yapmayan ise bu çocuklarımız üzerinde mutfakla kurulan ilişkinin toprak zeminini oluşturur. Kız çocukları anneyi izlerken bir gün kendilerinin de nasıl yemek yapacağını gözlemlerken erkek çocukları çoğu zaman izleyici olarak kalır bu nedenle.
Birinci tekil şahıs olarak kendini ocak başına yerleştiremeyen izleyici erkek çocuklarımızın bu inancı başka verilerle de birleşir. Mesela, mutfakta yapılacak işler için sadece kız çocuklarından destek isteniyorsa bu sadece kızlarımıza bir şey anlatmaz. Erkek çocuklarımıza da mutfağın onların yeri olmadığını anlatır. Çağrı almayan erkek çocuklarımız mutfakta bir özne olmaktan uzaklara yerleşir. Mutfakta vermenin de nasıl bir deneyim olduğunu yaşamamış erkek çocukları sadece alıcı olarak yaşamaya devam eder eğer ezberlerini bozmazsa. Mutfak, erkeklerin misafir olduğu kadınların ev sahibi olduğu bir alandan ibaret kalır.
Bunun maliyeti ise erkek çocuklarımızın yemek yapmak gibi temel bir beceriden yoksun kalmakla beraber mutfağın iyileştirici gücünden habersiz kalmalarına da neden olur.
Siz ne dersiniz? Sizin büyüdüğünüz evlerde mutfağa çağrılan kimdi? Siz evinizde mutfağa kimleri davet ediyorsunuz?