Prof. Dr. Faruk TAŞÇI – 05 Haziran 2024
Şehir, medenî hayatın mümkün olabildiği yer; hatta İbn Haldun’un nazarında devletin kurulduğu ve kurgulandığı zemin. Bu nedenle şehir varsa medeniyet var, şehir varsa devlet var. “Medine” olduğu için İslam’ın ilk devleti var, “güzel şehir İstanbul” fetholunduğu için Büyük Osmanlı Devleti var.
Nüfus Açısından Şehirlerin Durumu ve Türkiye
Günümüz dünyasında devletlerin şehirleri var ve her bir devletin en güzel şehri var. Her bir şehrin de kendine has özelliği veya alametifarikası var. Kimi şehir sanatı ile var, kimi şehir zanaatı ile var, kimi şehrin ticareti var, kimi şehir tarihi ile var.
Bazı şehirlerse nüfusları ile ön planda. Tokyo 40 milyona yakın nüfusu ile dünyadaki şehirlerin el kalabalığı, sonra Cakarta (35 milyon), sonra Delhi (31 milyon), sonra Guangzhou (27 milyon), sonra Mumbai (25 milyon), sonra Manila (24 milyon) ve Şanghay (24 milyon), sonra Seul (23 milyon), sonra Kahire (22 milyon) ve sonra Meksiko (21 milyon) ile dünyada en kalabalık ilk 10 şehir. Türkiye’den de İstanbul ve Ankara, dünyanın en kalabalık 100 şehri arasında.
Zor soru/lar şöyle: Şehirler ne kadar nüfusu kaldırabilir? Veya insanî olan ya da medenî bir hayat için bir şehrin nüfusu ne olmalı? 40 milyonluk bir şehirde bir insan, gerçek manada insan olarak hayatını sürdürebilir mi? 35 milyonluk şehrin insanlarının ihtiyaçlarını kim ve nasıl karşılayabilir? 25 milyonluk şehrin altyapısını halletmek ne kadar mümkün olabilir? 21 milyonluk şehrin sosyal ve kültürel anlamda ihtiyaç duydukları nasıl yerine getirilebilir? 15 milyonluk şehrin trafik sorununu tam olarak çözebilmek mümkün olabilir mi? Mesela bir belediye başkanı, 10 milyonluk şehrin sakinlerinin sosyal belediyecilik işlevlerini hangi şekilde ve ne kadar yerine getirebilir?
Şehirleri Yönetilebilir Nüfusta Tutmak
Soruları çoğaltmak mümkün ama her sorunun ortak noktası, “bir şehri yönetebilmek için nüfus ne kadar olmalı” üzerinedir. Bu sorunun cevabı, aynı zamanda her şehrin bir canlı (gibi) olduğunu ve kucaklayabileceği (misafir edebileceği) insan sayısının “üst limiti” olduğunu içerir. Bu nedenle örneğin bir A şehrinin kucaklayabileceği insan sayısı 1 milyon iken A şehrinde 5 milyon insan varsa, A şehri ölü demektir veya bir B şehrinin misafir edeceği insan sayısı 300 bin olup o şehirde 1 milyon insan bulunuyorsa o şehrin yöneticilerine acımak gerekir, çünkü yöneticileri çok çalışkan olsalar bile kucaklama kapasiteleri çalışkanlıklarının altındadır.
Hal böyle olunca, (insan kapasitesinin aşmamış) güzel bir şehrin güzel olarak kalabilmesi için “şehrin nüfus haddi”ni bilmek ve bildirmek gerekiyor “çünkü Allah haddi aşanları sevmez” (Maide Suresi, 87). Haddi aşmaktan dolayı Allah’ın sevmediği şehirde yaşayanlar da bir müddet sonra, “kalabalıktan kaynaklı” bin bir türlü sorunların uzantısı olarak birbirlerine sevgi besleme potansiyellerini kaybetmeye başlarlar, yani insanî (medenî) olma melekelerini (isteseler de istemeseler de) kaybetmekle karşı karşıya kalırlar.
Bu nedenle yapılması gereken basittir: Her şehrin nüfusuna belli bir üst sınır koymak, bu sınırın aşılmasına yakın bir devrede, o şehre dahil olmak isteyenler için başka bir yerde başka bir şehir kurmak. Bu, aynı zamanda kıyamete açılan kapı olan dikey mimariye dayalı binalardan yatay mimarı üzere şekillenen hanelerin olduğu “sakin şehirler” ile huzur bulmak demek.
Özetle; ya sakinlerinin yeteri kadar sakin ile sükûn bulduğu güzel şehirler ile güçlenen devlet ya da sakinlerinin delirdiği ölü şehirler ile ölüme bir adım daha yakınlaşan devlet! İnsanlığın geleceği adına güzel şehirlerin olduğu güzel devletler için çalışmaya ve dua etmeye devam…