Mehmet Hakan KEKEÇ – 30 Ocak 2025
İstanbul’un hafızasını, tarihini, sokak sokak, taş taş, hane hane, türbe türbe, çeşmeyse çeşme, hansa han, medreseyse medrese, hiç yorulmadan ve bir karşılık almadan, sayfa sayfa kaydeden, bir başkent o tütsü kokulu zevkiyle, neşvesi ve bedîiyatı ile, adetleri ve kendisine has eksantrik tipleriyle, taşları ile; yani kısacası İstanbul’u İstanbul yapan hemen her şeyiyle gün gün yok edilirken, adeta tek başına bir ordu gibi direnen, yıkıntıların arasında belki de ‘delilik’ yaftasına göğüs gererek dolanan, kayıtlar alan ve nihayetinde Türk’ün medar-ı iftiharı olmayı başaran Cemaleddin Server Revnakoğlu’nun (1909 – 1968) bir anıt taşı olmayacak mı?
En baştan başlayalım: Osmanlı İstanbulu’nun ürettiği son nesil hezarfenlerden olan Cemaleddin Server Revnakoğlu, bilhassa Mustafa Koç hocanın üstün maharetleri sayesinde anlıyoruz ki, İmparatorluğun büyük merkezlerinde medfun kudema ve onlardan geriye kalan eser ve kabir taşlarına gösterdiği ihtimamı, ne yazık ki kendisinden sonra gelenlerden görememiştir…1968’de Edirnekapı mezarlığına Şeyh Muzaffer Ozak’ın kıldırdığı namaz ve cerrahi dervişlerinin zikirleriyle defnedilen Revnakoğlu’nun, bugün ne yazık ki bir kabir taşı bulunmuyor. Ne hayat… Ne tuhaf bir baht(sızlık). [İstidrad: İtiraf etmek gerekir ki Cumhuriyet, Osmanlı alim ve hezarfenlerinin muadilleri sayılabilecek derecede zevkli ve renkli bir nesil yetiştirmeyi başaramamıştır. Bildiklerimiz, yine aslında Osmanlı başkenti solumuş olanlar ya da bu son nesilden el almış tekke muhibleridir. Dolayısıyla, belki de Cumhuriyetin, Revnakoğlu’nun kıymetini bilecek bir Revnakoğlusu yoktu].
Cenazeyi Muzaffer Ozak Kıldırdı
Safer Dal da Cenazedeydi
1968’deki bu cenazeye katılanlardan biri, “Fazıl-ı sani” Necdet İşli idi. Necdet hoca bu cenaze merasimine katılmış ve fotoğraflar çekmişti. Cenazeden iki sene sonra yeniden Revnakoğlu’nun kabrine gelip fotoğraflar çeken Necdet İşli himmetiyle, bugün yerinde olmasa da Revnakoğlu’nun aslında bir mezar taşı olduğunu biliyoruz. O günü ve sonrasını en iyisi kendisi anlatsın:
“Revnakoğlu’nun cenazesini bana Şeyh Raik Efendi haber verdi. Benim daha önce Cemaleddin bey ile konuşmuşluğum yoktu. Bir kez uzaktan görmüştüm. Cenazesi Fatih Camiinden kalktı. Arabadan buradaki (Edirnekapı) kabrine kadar zikirle getirildi. Zikirle defnedildi. Cenazeyi Muzaffer Ozak Efendi kıldırdı. İhvanı da oradaydı. Safer Dal Efendi ve Turgut Kut vardı…
İlerde hemen bir taşçı vardır. Kadir Kara bey. Muzaffer Efendi’nin dervişiydi o da. Şinasi Bey (Akbatu) ona yaptırdı taşı. O zamanki parayla 150 liraya. Taştaki sözleri de kendisi yazdı. Şinasi Bey bana Cemaleddin Bey’in evini de göstermişti. Fethiye’de üç katlı ahşap bir evdi. Onun da resimleri var bende.
Cemaleddin Bey’in kabri, şimdi 1975 ölümlü Nadire hanım yazan taşın/kabrin tam ayak ucundaydı. Taşı yapılmıştı ama seyyardı. Şu an hiçbir şey kalmamış taşından. 1970’te de gelip fotoğraflar çektim (Not: Necdet Bey, bazı fotoğrafları da 1975 sonrasında çekmiş olmalı. Zira Nadire hanımın taşında 1975 yazıyor. Aslında Revnakoğlu’nun burada medfun olduğunu daha net şekilde 1966’da vefat etmiş yandaki Fevziye hanımın kabri ispat ediyor). Elimde negatifleri var. Taş tam Nadire hanımın ayak ucunda duruyordu. Şimdi Nadire hanımın ayak ucundan 1 metre 20 santim sonra yapılmış yeni mezarlar var: Özbayık ailesi. Muhtemelen Cemaleddin Bey’in bacak ve ayakları yok edilmiş durumda. Şimdi ancak bu aradaki 1 metre 20 santimlik alan kazılarak ufak bir kabir yapılabilir. Ama Nadir hanımın tam ayak ucu olacak. Yanlar değil…”
Mustafa Koç da Revnakoğlu’nun
Kabir Yerini Göstermişti
Geçen haftalarda İstanbul Büyükşehir Belediyesi Miras ekibi bir video paylaştı. Bu videoda sayın Mahir Polat, Revnakoğlu’nun kabir yerini aradıklarını ilan ediyordu. Bu videonun sosyal medya hesaplarında yayılmasından sonra İBB sayfalarına Mustafa Koç’un çalışmaları hatırlatıldı. Zira aslında iki sene önce Mustafa Koç hoca, 5 ciltlik muazzam ve aşılamaz eserini hazırlarken Revnakoğlu’nun kabir yerini tespit ettiğini duyurmuştu. Tarihçi Halil Solak bu keşfi o zamanlar şu ifadelerle ilan etmişti:
“İstanbul’un iç tarihini yazmak için ömrünce çalışıp didinen Cemalettin Server Revnakoğlu’na bir mezar yapılmamıştı. Dostları Şinasi Akbatu ve Asım Sönmez’in gayretleriyle bir taş dikilmişti o kadar. Bir varisi yoktu. Zaman içinde mezar yeri satıldı. Üzerine yeni definler yapıldı. Revnakoğlu’nun mezar taşı da kayıplara karıştı. Mezar taşına dair eldeki tek belge, Necdet İşli’nin koleksiyonundaki bu fotoğraftı. Bu fotoğraf, Prof. Dr. Mustafa Koç’un Revnakoğlu’nu ve dağınık arşivini ihya ederek hazırladığı “Revnakoğlu’nun İstanbul’u” adlı kitabın I. cildinde yayınlandı. Kitabın yayınından sonra da araştırmalarına devam eden Prof. Koç mezar yerinin peşine düştü ve Revnakoğlu’nun Edirnekapı Mezarlığı’ndaki -yıllar içinde üzerine başka definlerin yapıldığı- mezar yerini tespit etti. Ahmet Bilgin Turnalı da Revnakoğlu’nun mezar taşını geniş açıdan gösteren bir başka fotoğrafı facebook üzerinden paylaşmıştı.”
Mustafa Koç hoca ile geçen hafta telefonda konuştum. Necdet İşli’deki fotoğrafın kitabı hazırlarken Turgut Kut vasıtasıyla kendisine intikal ettiğini belirtti. Fakat benim anladığım bu fotoğraf üzerinden nokta atışı bir yer tespiti imkansızdı. Zira bu fotoğraf salt taşa odaklandığı için çevre kabirler gözükmüyordu. Koç hoca aramalarını sürdürürken Ahmet Bilgin Turnalı’nın elindeki çevre kabirleri gösteren fotoğraf çok yardımcı olmuştu. Nihayetinde de bu fotoğrafa göre kabir yeri bulunmuştu.
Mezar Taşı Zaten
İstenildiği Gibi Olmamıştı
Mustafa Koç hoca, Revnakoğlu’nun vefatı ile ilgili Erdem Yücel’den şunları naklediyor:
“Cemaleddin Server Revnakoğlu, 1968 yılı Eylül ayında hasta olmasına rağmen Erzurum’a gitmiş, orada rahatsızlığı daha da artmış, uçakla geriye gönderilmiştir. İlk Yardım Hastanesi’nde 23 Eylül 1968’de prostat kanserinden ölmüştür.
Ölümünün ertesi günü Fatih Caminde cenaze namazı kılınmış, Edirnekapı Mezarlığı’nda toprağa verilmiştir. Garip yazgı, dostlarının mezarları başında irticalen yaptığı konuşmalarla ün yapan üstadın mezarı başında pek çok kişi olmasına karşılık, hiç kimse ağzını açmamıştır. Yalnızca Hacı Muzaffer Özak teberrüken Kâdiri usulü bir dua okumuştur.
Mezarının kaybolmaması için dostları Şinasi Akbatu ile Asım Sönmez, araştırıcının kişiliğini belirten bir taş diktirmişler, ancak mezarı yapılamamıştır. Yaşamı süresince onun yanında olan bazı dernekler ve kişiler mezarının yapılması gündeme gelince ortadan yok olmuşlardır. Mezar taşında ‘Hû – Kâffe-i turuk-ı aliyye erbâb-ı meclûbundan olup ömrünün 40 yılını İstanbul mezarları ve tekâyasını araştırmakla geçirip neşredemediği Istanbul Tekkeleri Tarihi’nin müellifi şair, edip, natuk, hatip, nükteperdâz, rind, derbeder, muharrir, münekkid, müverrih, aktör, üstâd Cemâleddin Server Revnakoğlu burada medfundur. Ruhu şâd u handân ola.’
Bu kitabeyi yazacak taşçı ustası ‘Taşınız küçüktür, hepsi sığmaz, yazılar toprak altında kalır’ gibi bahanelerle sözünü ettiğimiz ilginç kitabeyi kısaltarak bildiği gibi yazmıştır.”
Mustafa Koç hoca, bu bölümü aktardığı kitabının bir köşesinde şöyle sitem ediyor: “Kimsesi olmayan Revnakoğlu’nun mezarı bir zaman sonra başkalarına satıldı, üzerine başka defin yapıldı, kendi mezar taşı atılarak başkalarının kitabesi dikildi! Türk irfanının bu son mümessili mezar mezar bütün bir tarihi diriltirken onun ölüsüne ömrünce çalıştığı Mezarlıklar Müdürlüğü’nün vefası bu oldu!”
İBB Yeni Bir Yer Aramıyor
Bulguları Karşılaştırıyor
Tabii bu arada, tüm bu hareketlilik ve tartışmalara vesile olan İBB Miras ekibinin arayışını ve videosunu unutmamak gerekiyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı sayın Mahir Polat hem bir tarihçi hem de entelektüel olarak İstanbul’un yeraltında kalmış ya da yerüstünde çürümüş tarihini kurtarmakla çok ilgili. Dolayısıyla Revnakoğlu’nun kabir yerini nokta atışı tespit etmek ve belki de yeniden bir taş dikmek için ilk resmi muhatabımız kendisi. Sayın Polat’a, videoyu paylaştıktan sonra “kabir yeri zaten biliniyordu” şeklindeki cevapları sordum. Sahiden, zaten biliniyordu (ise) ne arıyorlardı? Polat’ın cevabı şu oldu:
“Hem Mustafa hocanın kitabındaki fotoğraf hem de Necdet İşli’nin ilk paylaştığı görsel üzerinden Revnakoğlu’nun kabir yeri nokta atışı tespit edilemiyordu. Çünkü bu fotoğraf çevreyi göstermiyordu. Mezarlıklarda çalışan konu ile ilgili personel, şüpheli başka yerler de tarif ediyordu. Nihayetinde vesikalar üzerinden hem masabaşı hem de alanda yeni bir çalışma yapılmalı ve yeni bulgular ile iki kıymetli hocamızın açıkladıkları yerler arasında bir karşılaştırma yapılmalıydı. Elbette evvelden ilan edilen yer ve fotoğraflardan haberimiz vardı. Biz sadece bilimsel şüpheyle alternatiflere bakıyorduk. Revnakoğlu’nun taşının seyyar olduğu unutulmasın. Zaman içerisinde yeri de değişmiş olabilir. Eldeki fotoğraflar da 70’li yılların sonu ile 80’lerin başını işaret ediyordu. Nihayetinde daha geniş açılı bir fotoğraf çıktı. Bu fotoğrafın daha evvelden ortaya çıkmasını arzu ederdik. Tabii yine de şükran duyuyoruz. Hepsine ayrı ayrı minnetarız. Ama bizim de resmen check etmek zorunda olduğumuz unutulmasın. Biz çalışmaları ‘yeni bir yer aramak’ için başlatmadık. Olası yeni bulgular ve eldeki fotoğraflar ile kıyas etmek için başlattık. En ufak şüphe veya bilgi eksikliği bile, Revnakoğlu’nun büyük hatırasına karşı -niyet ne olursa olsun- telafisi mümkün olmayan bir hata olurdu.”
***
Nihayetinde artık Revnakoğlu’nun kabir yerini net bir şekilde biliyoruz. Biliyoruz bilmesine ama bu bizi rahatlatmıyor. Türk milleti şimdi, Cemaleddin Bey’e emeklerine karşılık bir anıt taş ile aciz bir teşekkür ve şükranda bulunmalı. Onun aziz hatırasına karşı naçiz bir borç ödemesi yapmalı.