Uzman Klinik Psikolog – Rabia YAVUZ – 25 Mayıs 2024
Hayatında reddedilmemiş kimse var mıdır bilmiyorum ama reddedilmekten korkmayan insan sayısı çok az gibi geliyor bana. Reddedilme hassasiyeti isimli bir durum çoğumuza yabancı değildir. Hele ki, gönül meselelerinde reddedilmek çok derin acılara neden olabilir. Bizi seven onca insana rağmen bizi sevmeyi reddeden tek bir kişinin varlığı kara bulutlar gibi çöker üstümüze ve bir anda kendimizi “Kimse sevmiyor beni” cümlesinin yakıcı çölünde mecnun misali dolanırken buluruz.
Araştırmalar da bizim deneyimlerimizi doğrular nitelikte. Yakın zamanda reddedilmeyi deneyimleyen kişilerle yapılmış çalışmalar var. Bizi reddeden kişinin fotoğrafı gösterilerek karşılık alamadığımız aşkın acısını tetikleyen uzmanlar reddedilen kişilerin beyinlerini incelemiş. Çalışmanın sonuçlarına göre aşk acısı çekenlerin beyinlerinde kazanç ve kayıpların işlenmesinden sorumlu olan ön beyin bölgesinde artan bir aktivasyon var. Böyle bir deneyimin beynimizin derinliklerine yerleşmiş olması çok doğal zira potansiyel bir eş tarafından reddedilmek yalnızlık, dışlanmışlık ve türümüzün devamı noktasında bize dezavantajlar taşıyacaktır.
Beyinlerimiz reddedilmeyi bir kazan-kaybet sistemiyle değerlendirdiğine göre biz bu sistemden neler öğrenebiliriz acaba? Deneyimlerin en iyi öğretmenler olduğu söylenir zira gerçek ve güncel bilgiler sunar bize. Kendi deneyimlerimiz birçok uzman, kitap ve tavsiye vermeye hevesli insanların kendi deneyimlerine dayalı önerilerine kıyasla daha sahici ve bireysel hayatımıza dair önemli bilgiler kazandırır. En temel ihtiyaçlarımızla bağ kurmamıza yardım eder. En öğretici olan deneyimler ise en derin acılar verenleridir çoğu zaman.
Her deneyime bir öğretmen gibi bakabilirsek reddedilme sonrası yaşayabileceğimiz duygusal karmaşayı daha az acıyla karşılayabiliriz. Stanford Üniversitesi’nde yapılan güncel bir çalışmaya bakarsak yüzlerce insanın reddedilme deneyiminden hasar alarak değil büyüyerek nasıl hayatlarına devam ettiklerini de öğrenebiliriz. Bu insanların ortak özelliği yaşadıkları ayrılığı kendini geliştirme şansı olarak görmeyi seçmeleri olmuş.
Her sabah uyandığımızda yeni güne “Öğret bana” diyebilsek acaba yaşadığımız her şeye yeni bir gözle bakabilir ve yeni tutumlar geliştirebilir miyiz? Belki de ayrılık acısı gibi deneyimler sayesinde tüm yaşam deneyimimizi bir öğrenme yolculuğu haline getirebiliriz. Siz ne dersiniz? Öğrenmeye yeterince açık mıyız?
Uzman Klinik Psikolog – Rabia YAVUZ – 25 Mayıs 2024
Hayatında reddedilmemiş kimse var mıdır bilmiyorum ama reddedilmekten korkmayan insan sayısı çok az gibi geliyor bana. Reddedilme hassasiyeti isimli bir durum çoğumuza yabancı değildir. Hele ki, gönül meselelerinde reddedilmek çok derin acılara neden olabilir. Bizi seven onca insana rağmen bizi sevmeyi reddeden tek bir kişinin varlığı kara bulutlar gibi çöker üstümüze ve bir anda kendimizi “Kimse sevmiyor beni” cümlesinin yakıcı çölünde mecnun misali dolanırken buluruz.
Araştırmalar da bizim deneyimlerimizi doğrular nitelikte. Yakın zamanda reddedilmeyi deneyimleyen kişilerle yapılmış çalışmalar var. Bizi reddeden kişinin fotoğrafı gösterilerek karşılık alamadığımız aşkın acısını tetikleyen uzmanlar reddedilen kişilerin beyinlerini incelemiş. Çalışmanın sonuçlarına göre aşk acısı çekenlerin beyinlerinde kazanç ve kayıpların işlenmesinden sorumlu olan ön beyin bölgesinde artan bir aktivasyon var. Böyle bir deneyimin beynimizin derinliklerine yerleşmiş olması çok doğal zira potansiyel bir eş tarafından reddedilmek yalnızlık, dışlanmışlık ve türümüzün devamı noktasında bize dezavantajlar taşıyacaktır.
Beyinlerimiz reddedilmeyi bir kazan-kaybet sistemiyle değerlendirdiğine göre biz bu sistemden neler öğrenebiliriz acaba? Deneyimlerin en iyi öğretmenler olduğu söylenir zira gerçek ve güncel bilgiler sunar bize. Kendi deneyimlerimiz birçok uzman, kitap ve tavsiye vermeye hevesli insanların kendi deneyimlerine dayalı önerilerine kıyasla daha sahici ve bireysel hayatımıza dair önemli bilgiler kazandırır. En temel ihtiyaçlarımızla bağ kurmamıza yardım eder. En öğretici olan deneyimler ise en derin acılar verenleridir çoğu zaman.
Her deneyime bir öğretmen gibi bakabilirsek reddedilme sonrası yaşayabileceğimiz duygusal karmaşayı daha az acıyla karşılayabiliriz. Stanford Üniversitesi’nde yapılan güncel bir çalışmaya bakarsak yüzlerce insanın reddedilme deneyiminden hasar alarak değil büyüyerek nasıl hayatlarına devam ettiklerini de öğrenebiliriz. Bu insanların ortak özelliği yaşadıkları ayrılığı kendini geliştirme şansı olarak görmeyi seçmeleri olmuş.
Her sabah uyandığımızda yeni güne “Öğret bana” diyebilsek acaba yaşadığımız her şeye yeni bir gözle bakabilir ve yeni tutumlar geliştirebilir miyiz? Belki de ayrılık acısı gibi deneyimler sayesinde tüm yaşam deneyimimizi bir öğrenme yolculuğu haline getirebiliriz. Siz ne dersiniz? Öğrenmeye yeterince açık mıyız?
Uzman Klinik Psikolog – Rabia YAVUZ – 25 Mayıs 2024
Hayatında reddedilmemiş kimse var mıdır bilmiyorum ama reddedilmekten korkmayan insan sayısı çok az gibi geliyor bana. Reddedilme hassasiyeti isimli bir durum çoğumuza yabancı değildir. Hele ki, gönül meselelerinde reddedilmek çok derin acılara neden olabilir. Bizi seven onca insana rağmen bizi sevmeyi reddeden tek bir kişinin varlığı kara bulutlar gibi çöker üstümüze ve bir anda kendimizi “Kimse sevmiyor beni” cümlesinin yakıcı çölünde mecnun misali dolanırken buluruz.
Araştırmalar da bizim deneyimlerimizi doğrular nitelikte. Yakın zamanda reddedilmeyi deneyimleyen kişilerle yapılmış çalışmalar var. Bizi reddeden kişinin fotoğrafı gösterilerek karşılık alamadığımız aşkın acısını tetikleyen uzmanlar reddedilen kişilerin beyinlerini incelemiş. Çalışmanın sonuçlarına göre aşk acısı çekenlerin beyinlerinde kazanç ve kayıpların işlenmesinden sorumlu olan ön beyin bölgesinde artan bir aktivasyon var. Böyle bir deneyimin beynimizin derinliklerine yerleşmiş olması çok doğal zira potansiyel bir eş tarafından reddedilmek yalnızlık, dışlanmışlık ve türümüzün devamı noktasında bize dezavantajlar taşıyacaktır.
Beyinlerimiz reddedilmeyi bir kazan-kaybet sistemiyle değerlendirdiğine göre biz bu sistemden neler öğrenebiliriz acaba? Deneyimlerin en iyi öğretmenler olduğu söylenir zira gerçek ve güncel bilgiler sunar bize. Kendi deneyimlerimiz birçok uzman, kitap ve tavsiye vermeye hevesli insanların kendi deneyimlerine dayalı önerilerine kıyasla daha sahici ve bireysel hayatımıza dair önemli bilgiler kazandırır. En temel ihtiyaçlarımızla bağ kurmamıza yardım eder. En öğretici olan deneyimler ise en derin acılar verenleridir çoğu zaman.
Her deneyime bir öğretmen gibi bakabilirsek reddedilme sonrası yaşayabileceğimiz duygusal karmaşayı daha az acıyla karşılayabiliriz. Stanford Üniversitesi’nde yapılan güncel bir çalışmaya bakarsak yüzlerce insanın reddedilme deneyiminden hasar alarak değil büyüyerek nasıl hayatlarına devam ettiklerini de öğrenebiliriz. Bu insanların ortak özelliği yaşadıkları ayrılığı kendini geliştirme şansı olarak görmeyi seçmeleri olmuş.
Her sabah uyandığımızda yeni güne “Öğret bana” diyebilsek acaba yaşadığımız her şeye yeni bir gözle bakabilir ve yeni tutumlar geliştirebilir miyiz? Belki de ayrılık acısı gibi deneyimler sayesinde tüm yaşam deneyimimizi bir öğrenme yolculuğu haline getirebiliriz. Siz ne dersiniz? Öğrenmeye yeterince açık mıyız?