“Çok mutsuzum” dedi gözlerinden akan yaşları silerken. Ne olursa mutlu olacağını sordum. Neye ihtiyacımız var mutlu olmak için? Belki de onca şeye sahipken neden mutsuz hissettiğini anlayamadığı ya da onu mutsuz eden şeyleri sormamı beklediği için önce şaşırdı. Durdu, düşündü. Beraber düşündük. Mutsuz hissettiğimizi biliyoruz da ne olursa mutlu olacağımızdan da pek emin değiliz. Duyguların cilvesi biraz da buradadır. Bazı şeyler hissederiz ama arkasındaki nedenleri görmek için düşüncelerden yardım almamız gerekir. Çünkü her duygu karşılanmayan bir ihtiyacımızı fısıldar bize. Ciddiye alınmak isteyen bir çocuk gibi soru sorulmayı, merak edilmeyi yani özen gösterilmeyi bekler aslında duygular. Sorulardan biri nedir seni mutsuz eden de olabilir, nedir seni mutlu edecek olan da. Yüzümüzü yokluğa değil de varlığa dönelim o halde ve soralım yeniden: Ne olursa mutlu olacağız?
Aşina olduğum yanıtlardan bazıları ise şöyleydi: Âşık olursam mutlu olacağım. Biri beni çok severse mutlu olacağım. İş bulursam mutlu olacağım. İşimde başarılı olursam mutlu olacağım. Ebeveynlerim beni takdir ederse mutlu olacağım. Zayıflarsam mutlu olacağım. Uzayabilir liste. Bazılarımız mutluluğa giden yolun elde edilecek dışsal sebeplerle ilgili olduğunu düşünür. Mutluluk bu isteklerin gerçekleşmesiyle elde edilecek bir sonuç gibi görülebilir. Ancak mutluluk bilimi üzerine yapılan çalışmalar durumun hiç de böyle olmadığını gösteriyor.
UC Berkeley’de çalışan psikolog Iris Mauss pek çok meslektaşıyla beraber hayatta mutlu olmayı hedefleyen bireylerin diğerlerine göre daha az mutlu olduklarını ve kendilerini daha yalnız hissettiklerini gösterdi. Kendimize mutluluğun ne kadar önemli olduğunu sürekli hatırlatmak ve bunu bir hedef haline getirmek bizi asıl mutsuz eden şey gibi görünüyor. Bu duruma “Mutluluk Paradoksu” deniyor. Kaçan kovalanır hesabı. Biz mutluluğun arkasından koştukça o bizden kaçıyor gibi. Üstelik aynı uzmanlar mutluluk düzeylerimizin sürekli değişebileceğini de söylüyor. Hiç yerinde durmuyor, çoğu duygu gibi sabit değil. Lakin bunun anlamı mutlu olmanın mümkün olmadığı değil, hep mutlu olmayı arzulamanın beyhude olduğu. Hatta bizi mutsuz ettiği. Belki de mutlulukla yeniden tanışmanın vakti gelmiştir.
Mutluluk üzerine yapılan araştırmalar üzerinden mutluluğa yeni bir ışıkla bakmayı deneyelim. Mutluluğun temel belirleyicilerine odaklanan araştırmacılar üç önemli başlıktan bahsediyor: Genetik faktörler, yaşam koşulları ve amaç içeren çabalar. Genetik faktörler ve yaşam koşulları bireyin seçmekte ve değiştirmekte gücünün çok sınırlı olduğu alanlar. Çaba ise bireyin sorumluluk alanına tekabül eder. Sonja Lyubomirsky ve pek çok araştırmacı amaca yönelik çabaların mutluluk üzerindeki etkisinin oranını hesaplamış. Yüzde 40. Az şey değil. Amaçlı eylemler ise elimizden çıkan işlerle kurduğumuz ilişkiyle şekillenir. Güzel bir hikâye vardır: Bir turist şehirde gezerken büyük bir inşaat alanına rastlar. Merak eder ve çalışan işçilere sormaya başlar. İlk işçiye “Ne yapıyorsun” diye sorunca işçinin yanıtı “Tuğla döşüyorum” olur. İkinci işçi ise duvar ördüğünü söyler. Üçüncü işçi ise “Allah’ın yüceliği için bir mabet inşa ediyorum” der. Aynı işe farklı amaçlarla bakabiliriz. Amaçlarımız ise amellerimizi şekillendiren, değer katan şeydir. Amaçla inşa edilen eylemler ise kişiye mutluluktan daha fazlasını verir: Anlamlı bir yaşam.
25 Ocak Perşembe akşamı 19.30da Altunizade Kültür Merkezinde hayatımıza anlam katabilmenin yollarını arayacağız beraber. Psikolojik Sağlamlık programına sizleri de bekleriz.
“Çok mutsuzum” dedi gözlerinden akan yaşları silerken. Ne olursa mutlu olacağını sordum. Neye ihtiyacımız var mutlu olmak için? Belki de onca şeye sahipken neden mutsuz hissettiğini anlayamadığı ya da onu mutsuz eden şeyleri sormamı beklediği için önce şaşırdı. Durdu, düşündü. Beraber düşündük. Mutsuz hissettiğimizi biliyoruz da ne olursa mutlu olacağımızdan da pek emin değiliz. Duyguların cilvesi biraz da buradadır. Bazı şeyler hissederiz ama arkasındaki nedenleri görmek için düşüncelerden yardım almamız gerekir. Çünkü her duygu karşılanmayan bir ihtiyacımızı fısıldar bize. Ciddiye alınmak isteyen bir çocuk gibi soru sorulmayı, merak edilmeyi yani özen gösterilmeyi bekler aslında duygular. Sorulardan biri nedir seni mutsuz eden de olabilir, nedir seni mutlu edecek olan da. Yüzümüzü yokluğa değil de varlığa dönelim o halde ve soralım yeniden: Ne olursa mutlu olacağız?
Aşina olduğum yanıtlardan bazıları ise şöyleydi: Âşık olursam mutlu olacağım. Biri beni çok severse mutlu olacağım. İş bulursam mutlu olacağım. İşimde başarılı olursam mutlu olacağım. Ebeveynlerim beni takdir ederse mutlu olacağım. Zayıflarsam mutlu olacağım. Uzayabilir liste. Bazılarımız mutluluğa giden yolun elde edilecek dışsal sebeplerle ilgili olduğunu düşünür. Mutluluk bu isteklerin gerçekleşmesiyle elde edilecek bir sonuç gibi görülebilir. Ancak mutluluk bilimi üzerine yapılan çalışmalar durumun hiç de böyle olmadığını gösteriyor.
UC Berkeley’de çalışan psikolog Iris Mauss pek çok meslektaşıyla beraber hayatta mutlu olmayı hedefleyen bireylerin diğerlerine göre daha az mutlu olduklarını ve kendilerini daha yalnız hissettiklerini gösterdi. Kendimize mutluluğun ne kadar önemli olduğunu sürekli hatırlatmak ve bunu bir hedef haline getirmek bizi asıl mutsuz eden şey gibi görünüyor. Bu duruma “Mutluluk Paradoksu” deniyor. Kaçan kovalanır hesabı. Biz mutluluğun arkasından koştukça o bizden kaçıyor gibi. Üstelik aynı uzmanlar mutluluk düzeylerimizin sürekli değişebileceğini de söylüyor. Hiç yerinde durmuyor, çoğu duygu gibi sabit değil. Lakin bunun anlamı mutlu olmanın mümkün olmadığı değil, hep mutlu olmayı arzulamanın beyhude olduğu. Hatta bizi mutsuz ettiği. Belki de mutlulukla yeniden tanışmanın vakti gelmiştir.
Mutluluk üzerine yapılan araştırmalar üzerinden mutluluğa yeni bir ışıkla bakmayı deneyelim. Mutluluğun temel belirleyicilerine odaklanan araştırmacılar üç önemli başlıktan bahsediyor: Genetik faktörler, yaşam koşulları ve amaç içeren çabalar. Genetik faktörler ve yaşam koşulları bireyin seçmekte ve değiştirmekte gücünün çok sınırlı olduğu alanlar. Çaba ise bireyin sorumluluk alanına tekabül eder. Sonja Lyubomirsky ve pek çok araştırmacı amaca yönelik çabaların mutluluk üzerindeki etkisinin oranını hesaplamış. Yüzde 40. Az şey değil. Amaçlı eylemler ise elimizden çıkan işlerle kurduğumuz ilişkiyle şekillenir. Güzel bir hikâye vardır: Bir turist şehirde gezerken büyük bir inşaat alanına rastlar. Merak eder ve çalışan işçilere sormaya başlar. İlk işçiye “Ne yapıyorsun” diye sorunca işçinin yanıtı “Tuğla döşüyorum” olur. İkinci işçi ise duvar ördüğünü söyler. Üçüncü işçi ise “Allah’ın yüceliği için bir mabet inşa ediyorum” der. Aynı işe farklı amaçlarla bakabiliriz. Amaçlarımız ise amellerimizi şekillendiren, değer katan şeydir. Amaçla inşa edilen eylemler ise kişiye mutluluktan daha fazlasını verir: Anlamlı bir yaşam.
25 Ocak Perşembe akşamı 19.30da Altunizade Kültür Merkezinde hayatımıza anlam katabilmenin yollarını arayacağız beraber. Psikolojik Sağlamlık programına sizleri de bekleriz.
“Çok mutsuzum” dedi gözlerinden akan yaşları silerken. Ne olursa mutlu olacağını sordum. Neye ihtiyacımız var mutlu olmak için? Belki de onca şeye sahipken neden mutsuz hissettiğini anlayamadığı ya da onu mutsuz eden şeyleri sormamı beklediği için önce şaşırdı. Durdu, düşündü. Beraber düşündük. Mutsuz hissettiğimizi biliyoruz da ne olursa mutlu olacağımızdan da pek emin değiliz. Duyguların cilvesi biraz da buradadır. Bazı şeyler hissederiz ama arkasındaki nedenleri görmek için düşüncelerden yardım almamız gerekir. Çünkü her duygu karşılanmayan bir ihtiyacımızı fısıldar bize. Ciddiye alınmak isteyen bir çocuk gibi soru sorulmayı, merak edilmeyi yani özen gösterilmeyi bekler aslında duygular. Sorulardan biri nedir seni mutsuz eden de olabilir, nedir seni mutlu edecek olan da. Yüzümüzü yokluğa değil de varlığa dönelim o halde ve soralım yeniden: Ne olursa mutlu olacağız?
Aşina olduğum yanıtlardan bazıları ise şöyleydi: Âşık olursam mutlu olacağım. Biri beni çok severse mutlu olacağım. İş bulursam mutlu olacağım. İşimde başarılı olursam mutlu olacağım. Ebeveynlerim beni takdir ederse mutlu olacağım. Zayıflarsam mutlu olacağım. Uzayabilir liste. Bazılarımız mutluluğa giden yolun elde edilecek dışsal sebeplerle ilgili olduğunu düşünür. Mutluluk bu isteklerin gerçekleşmesiyle elde edilecek bir sonuç gibi görülebilir. Ancak mutluluk bilimi üzerine yapılan çalışmalar durumun hiç de böyle olmadığını gösteriyor.
UC Berkeley’de çalışan psikolog Iris Mauss pek çok meslektaşıyla beraber hayatta mutlu olmayı hedefleyen bireylerin diğerlerine göre daha az mutlu olduklarını ve kendilerini daha yalnız hissettiklerini gösterdi. Kendimize mutluluğun ne kadar önemli olduğunu sürekli hatırlatmak ve bunu bir hedef haline getirmek bizi asıl mutsuz eden şey gibi görünüyor. Bu duruma “Mutluluk Paradoksu” deniyor. Kaçan kovalanır hesabı. Biz mutluluğun arkasından koştukça o bizden kaçıyor gibi. Üstelik aynı uzmanlar mutluluk düzeylerimizin sürekli değişebileceğini de söylüyor. Hiç yerinde durmuyor, çoğu duygu gibi sabit değil. Lakin bunun anlamı mutlu olmanın mümkün olmadığı değil, hep mutlu olmayı arzulamanın beyhude olduğu. Hatta bizi mutsuz ettiği. Belki de mutlulukla yeniden tanışmanın vakti gelmiştir.
Mutluluk üzerine yapılan araştırmalar üzerinden mutluluğa yeni bir ışıkla bakmayı deneyelim. Mutluluğun temel belirleyicilerine odaklanan araştırmacılar üç önemli başlıktan bahsediyor: Genetik faktörler, yaşam koşulları ve amaç içeren çabalar. Genetik faktörler ve yaşam koşulları bireyin seçmekte ve değiştirmekte gücünün çok sınırlı olduğu alanlar. Çaba ise bireyin sorumluluk alanına tekabül eder. Sonja Lyubomirsky ve pek çok araştırmacı amaca yönelik çabaların mutluluk üzerindeki etkisinin oranını hesaplamış. Yüzde 40. Az şey değil. Amaçlı eylemler ise elimizden çıkan işlerle kurduğumuz ilişkiyle şekillenir. Güzel bir hikâye vardır: Bir turist şehirde gezerken büyük bir inşaat alanına rastlar. Merak eder ve çalışan işçilere sormaya başlar. İlk işçiye “Ne yapıyorsun” diye sorunca işçinin yanıtı “Tuğla döşüyorum” olur. İkinci işçi ise duvar ördüğünü söyler. Üçüncü işçi ise “Allah’ın yüceliği için bir mabet inşa ediyorum” der. Aynı işe farklı amaçlarla bakabiliriz. Amaçlarımız ise amellerimizi şekillendiren, değer katan şeydir. Amaçla inşa edilen eylemler ise kişiye mutluluktan daha fazlasını verir: Anlamlı bir yaşam.
25 Ocak Perşembe akşamı 19.30da Altunizade Kültür Merkezinde hayatımıza anlam katabilmenin yollarını arayacağız beraber. Psikolojik Sağlamlık programına sizleri de bekleriz.