Deprem Ömür Boyu

rabia yavuz

Rabia YAVUZ – 09 Şubat 2024

 

6 Şubat depremiyle beraber güvenli bildiğimiz evlerimizin ne kadar güvenli olup olmadığını bize tekrar sordurdu. Güvenlik uykusundan yerin sarsıntısıyla uyandık. Yerin sarsılmasıyla ruhlarımız da sarsıldı, hem de ülkece. Üzerinden bir yıl geçti o koca afetin ve halen yaşadığımız binaların güvenliğinden emin değiliz. Şimdi deprem gerçeğinin bize tekrar hatırlattığı bir zeminde korku ve kaygının da gölgesi düştü hayatlarımıza.

 

Korkuyoruz depremden. En çok da depremin bitmemesinden. Korkmalıyız da! Korkmazsak önlem almak, sevdiklerimizi ve kendimizi korumak için bizi harekete geçirecek o gücü nereden bulacağız. Korkuyoruz, sadece bizim yaşadığımız binaların depreme dayanıklı olması da içimizdeki ürpertiyi ortadan kaldırmıyor. Çünkü sadece benim güvende olmam yetmez, sevdiklerim, dostlarım ve bütün insanlar da güvende olsun istiyorum.

 

Sadece korku değil deneyimlediğimiz duygu. Kaygılanıyoruz ayrıca evlerimiz güvenli inşa edilse bile. Korku ve kaygı arasında bir ayrım vardır. Korkunun somut bir nesnesi vardır, kaygının aksine. Kaygı ise henüz olmamış ama olma ihtimali barındıran tehlikeler hakkında endişe duymaktır. Deprem oldu ve çok korktuk. Deprem yine olacak ve bu bizi kaygılandırıyor.

Korku da kaygı da beraber kalınması zor duygular olabiliyor. Bu nedenle bazen bu duyguları bastırmaya, yok saymaya ya da avutmaya çalışıyor olabiliriz.  Huzursuzluktan kaçmak için acele edip bu iki duygunun bize sağlayacağı avantajlardan mahrum kalabiliriz. Örneğin, bir daha deprem olmayacakmış gibi davranıp güvenli binalar arayışından vazgeçebilir ve de gerekli önlemler almayı erteleyebiliriz. Ya da akıllı telefonlarımıza uzanabilir ve endişelenecek ya da korkacak bir şey yok gibi yaşamaya devam edebiliriz. Bunlardan herhangi birini yaptığımızda korku ve kaygının bize ilettiği motivasyonu kaçırırız.

 

Ama korku ya da kaygıyı dinlemeyi denersek onların bize geleceğimizi önemsememiz gerektiğini ve bunun için gereken eylemleri yaparken ihtiyacımız olan enerjinin damarlarımızdaki adrenalin ve dopaminde olduğunu gösterdiğini fark etmek de mümkün.  Endişe sayesinde nasıl bir öğrenci sınavı için çalışmaya başlarsa biz de güvenli bir hayat sürmek için gereken önlemleri almaya başlamalıyız. Kaygı ve korkunun mesajını dinleyebilirsek yanlarında cesaret ve azmin de bulunduğunu keşfedebiliriz. Korku olmasa cesarete ihtiyacımız olur muydu? Kaygı olmasa azim ve sabır gibi erdemlerimizi ne yapacaktık ki? Ya da bu zor günlerde kendimizi çaresiz hissetmesek umut dediğimiz duygumuzu nasıl hatırlayacaktık? Umut sayesinde geleceğe yüzümüzü çevirir, kaygı sayesinde hangi önlemleri almamız gerektiğini fark eder ve cesaret sayesinde korkularımızla yüzleşebilir, üzerlerine gidebiliriz. Böylece yolumuzun tıkandığını düşündüğümüzde yepyeni yollar olabileceğini de kendimize hatırlatabiliriz. Korkmanın ya da kaygı duymanın normal ve sağlıklı olduğunu ve bu sayede elimizden geleni yapmaya başlayabileceğimizi fark edebiliriz. Şimdi gayret etme zamanı. Gayret ettiğimizde, önlem aldığımızda huzur da bizi yolun sonunda bekliyor olacak.

İlginizi çekebilir!  Yerli ve Milli Gurur: BAYKAR!

 

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

Rabia YAVUZ – 09 Şubat 2024

 

6 Şubat depremiyle beraber güvenli bildiğimiz evlerimizin ne kadar güvenli olup olmadığını bize tekrar sordurdu. Güvenlik uykusundan yerin sarsıntısıyla uyandık. Yerin sarsılmasıyla ruhlarımız da sarsıldı, hem de ülkece. Üzerinden bir yıl geçti o koca afetin ve halen yaşadığımız binaların güvenliğinden emin değiliz. Şimdi deprem gerçeğinin bize tekrar hatırlattığı bir zeminde korku ve kaygının da gölgesi düştü hayatlarımıza.

 

Korkuyoruz depremden. En çok da depremin bitmemesinden. Korkmalıyız da! Korkmazsak önlem almak, sevdiklerimizi ve kendimizi korumak için bizi harekete geçirecek o gücü nereden bulacağız. Korkuyoruz, sadece bizim yaşadığımız binaların depreme dayanıklı olması da içimizdeki ürpertiyi ortadan kaldırmıyor. Çünkü sadece benim güvende olmam yetmez, sevdiklerim, dostlarım ve bütün insanlar da güvende olsun istiyorum.

 

Sadece korku değil deneyimlediğimiz duygu. Kaygılanıyoruz ayrıca evlerimiz güvenli inşa edilse bile. Korku ve kaygı arasında bir ayrım vardır. Korkunun somut bir nesnesi vardır, kaygının aksine. Kaygı ise henüz olmamış ama olma ihtimali barındıran tehlikeler hakkında endişe duymaktır. Deprem oldu ve çok korktuk. Deprem yine olacak ve bu bizi kaygılandırıyor.

Korku da kaygı da beraber kalınması zor duygular olabiliyor. Bu nedenle bazen bu duyguları bastırmaya, yok saymaya ya da avutmaya çalışıyor olabiliriz.  Huzursuzluktan kaçmak için acele edip bu iki duygunun bize sağlayacağı avantajlardan mahrum kalabiliriz. Örneğin, bir daha deprem olmayacakmış gibi davranıp güvenli binalar arayışından vazgeçebilir ve de gerekli önlemler almayı erteleyebiliriz. Ya da akıllı telefonlarımıza uzanabilir ve endişelenecek ya da korkacak bir şey yok gibi yaşamaya devam edebiliriz. Bunlardan herhangi birini yaptığımızda korku ve kaygının bize ilettiği motivasyonu kaçırırız.

 

Ama korku ya da kaygıyı dinlemeyi denersek onların bize geleceğimizi önemsememiz gerektiğini ve bunun için gereken eylemleri yaparken ihtiyacımız olan enerjinin damarlarımızdaki adrenalin ve dopaminde olduğunu gösterdiğini fark etmek de mümkün.  Endişe sayesinde nasıl bir öğrenci sınavı için çalışmaya başlarsa biz de güvenli bir hayat sürmek için gereken önlemleri almaya başlamalıyız. Kaygı ve korkunun mesajını dinleyebilirsek yanlarında cesaret ve azmin de bulunduğunu keşfedebiliriz. Korku olmasa cesarete ihtiyacımız olur muydu? Kaygı olmasa azim ve sabır gibi erdemlerimizi ne yapacaktık ki? Ya da bu zor günlerde kendimizi çaresiz hissetmesek umut dediğimiz duygumuzu nasıl hatırlayacaktık? Umut sayesinde geleceğe yüzümüzü çevirir, kaygı sayesinde hangi önlemleri almamız gerektiğini fark eder ve cesaret sayesinde korkularımızla yüzleşebilir, üzerlerine gidebiliriz. Böylece yolumuzun tıkandığını düşündüğümüzde yepyeni yollar olabileceğini de kendimize hatırlatabiliriz. Korkmanın ya da kaygı duymanın normal ve sağlıklı olduğunu ve bu sayede elimizden geleni yapmaya başlayabileceğimizi fark edebiliriz. Şimdi gayret etme zamanı. Gayret ettiğimizde, önlem aldığımızda huzur da bizi yolun sonunda bekliyor olacak.

İlginizi çekebilir!  Ben Demin Dua Ettim de Kaç Gibi Kabul Olur?

 

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

rabia yavuz

Rabia YAVUZ – 09 Şubat 2024

 

6 Şubat depremiyle beraber güvenli bildiğimiz evlerimizin ne kadar güvenli olup olmadığını bize tekrar sordurdu. Güvenlik uykusundan yerin sarsıntısıyla uyandık. Yerin sarsılmasıyla ruhlarımız da sarsıldı, hem de ülkece. Üzerinden bir yıl geçti o koca afetin ve halen yaşadığımız binaların güvenliğinden emin değiliz. Şimdi deprem gerçeğinin bize tekrar hatırlattığı bir zeminde korku ve kaygının da gölgesi düştü hayatlarımıza.

 

Korkuyoruz depremden. En çok da depremin bitmemesinden. Korkmalıyız da! Korkmazsak önlem almak, sevdiklerimizi ve kendimizi korumak için bizi harekete geçirecek o gücü nereden bulacağız. Korkuyoruz, sadece bizim yaşadığımız binaların depreme dayanıklı olması da içimizdeki ürpertiyi ortadan kaldırmıyor. Çünkü sadece benim güvende olmam yetmez, sevdiklerim, dostlarım ve bütün insanlar da güvende olsun istiyorum.

 

Sadece korku değil deneyimlediğimiz duygu. Kaygılanıyoruz ayrıca evlerimiz güvenli inşa edilse bile. Korku ve kaygı arasında bir ayrım vardır. Korkunun somut bir nesnesi vardır, kaygının aksine. Kaygı ise henüz olmamış ama olma ihtimali barındıran tehlikeler hakkında endişe duymaktır. Deprem oldu ve çok korktuk. Deprem yine olacak ve bu bizi kaygılandırıyor.

Korku da kaygı da beraber kalınması zor duygular olabiliyor. Bu nedenle bazen bu duyguları bastırmaya, yok saymaya ya da avutmaya çalışıyor olabiliriz.  Huzursuzluktan kaçmak için acele edip bu iki duygunun bize sağlayacağı avantajlardan mahrum kalabiliriz. Örneğin, bir daha deprem olmayacakmış gibi davranıp güvenli binalar arayışından vazgeçebilir ve de gerekli önlemler almayı erteleyebiliriz. Ya da akıllı telefonlarımıza uzanabilir ve endişelenecek ya da korkacak bir şey yok gibi yaşamaya devam edebiliriz. Bunlardan herhangi birini yaptığımızda korku ve kaygının bize ilettiği motivasyonu kaçırırız.

 

Ama korku ya da kaygıyı dinlemeyi denersek onların bize geleceğimizi önemsememiz gerektiğini ve bunun için gereken eylemleri yaparken ihtiyacımız olan enerjinin damarlarımızdaki adrenalin ve dopaminde olduğunu gösterdiğini fark etmek de mümkün.  Endişe sayesinde nasıl bir öğrenci sınavı için çalışmaya başlarsa biz de güvenli bir hayat sürmek için gereken önlemleri almaya başlamalıyız. Kaygı ve korkunun mesajını dinleyebilirsek yanlarında cesaret ve azmin de bulunduğunu keşfedebiliriz. Korku olmasa cesarete ihtiyacımız olur muydu? Kaygı olmasa azim ve sabır gibi erdemlerimizi ne yapacaktık ki? Ya da bu zor günlerde kendimizi çaresiz hissetmesek umut dediğimiz duygumuzu nasıl hatırlayacaktık? Umut sayesinde geleceğe yüzümüzü çevirir, kaygı sayesinde hangi önlemleri almamız gerektiğini fark eder ve cesaret sayesinde korkularımızla yüzleşebilir, üzerlerine gidebiliriz. Böylece yolumuzun tıkandığını düşündüğümüzde yepyeni yollar olabileceğini de kendimize hatırlatabiliriz. Korkmanın ya da kaygı duymanın normal ve sağlıklı olduğunu ve bu sayede elimizden geleni yapmaya başlayabileceğimizi fark edebiliriz. Şimdi gayret etme zamanı. Gayret ettiğimizde, önlem aldığımızda huzur da bizi yolun sonunda bekliyor olacak.

İlginizi çekebilir!  Ben Demin Dua Ettim de Kaç Gibi Kabul Olur?

 

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.