faruk taşcı

Prof. Dr. Faruk TAŞÇI – 24 Ocak 2024

 

İnsan olmanın en önemli yanlarından biri “anlama” kabiliyetine sahip olmaktır. İnsan, kendisini anlama kabiliyetine sahiptir, başkalarını anlama kabiliyetine sahiptir, tabiatı ve diğer canlıları anlama kabiliyetine sahiptir ve nihayetinde Allah’ı anlama kabiliyetine sahiptir. Ancak bu kabiliyet her zaman bilfiil gerçekleşip de “hah işte anladım” haline dönüşemiyor. Bu nedenledir ki “anlayışlı” zemin ve zaman her zaman için mümkün olamıyor; birbirlerini anlamayan insanlar ve topluluklar ile karşı karşıya kalınabiliyor. Türkiye’de, “hiç kimse beni anlamıyor” diyen gençlerin de konumlandığı yerlerden biri bizatihi burasıdır.

Türkiye’nin Gençleri

Türkiye’de 1950’lerden günümüze zamanla genç nüfusun (15-24 yaş aralığı) azaldığı görülüyor. 1950’lerde % 20’lerde olan genç nüfus gelinen noktada % 15’lere düşmüş durumda; 85 milyonun yaklaşık 13 milyonu genç, 2080 yılında da oranın % 10’lara ineceği tahmin ediliyor.

Bununla birlikte, eğitimli gençler artıyor. İlkokul, ortaokul ve ortaöğretimde net okullaşma oranları % 90’lar civarına ulaşmış durumda; üniversiteli olma oranı da % 50’lere dayanmış görünüyor.

Eğitimle birlikte işgücüne katılım oranları da artıyor. Hanehalkı işgücü araştırması sonuçlarına göre gençlerde işgücüne katılma oranı, 2021 yılında % 41,7 iken 2022 yılında % 43,8 olmuştur. Ancak bu gençlerden bir kısmı istihdam edilse de işsizlik sorunu azalarak da olsa devam ediyor. Gençlerde işsizlik oranı, 2021 yılında % 22,6 iken 2022 yılında % 19,4 olmuştur. Hele hele ne eğitimde ne istihdam olan gençler (NEET) ciddiyetini koruyor; NEET gençlerin oranı % 24,2, yani her 4 gençten biri NEET gençliği.

Bunların da üstüne bir de boşanmalar ve parçalanmış ailelerin “genci” olanlar var. Bin nüfus başına düşen boşanma sayısını ifade eden kaba boşanma hızı 2001 yılında 1.41’den (91.994 boşanma) 2022’de 2.13’e (180.954 boşanma) yükselmiş durumda. Boşanmaların % 32,7’si de evliliğin ilk beş yılı içinde, % 21,6’sı ise evliliğin 6-10 yılı içinde gerçekleşmiş halde. Nihayetinde son bir yıl içindeki boşanma olaylarından 180 bin 592 çocuk etkileniyor.

Kontrol Etmek’ten Vazgeçmek ve Anlamaya Çalışmak

İşte böyle bir tabloda kırmadan ve kızmadan “gençleri anlamak” kolay değil. “Anlamak” başlı başına zaten zor bir mesele! Şöyle ki; zamanın birinde Trabzon’da sevilen bir eczacı rahmetli oluyor. Ergenlik çağına yeni adımını atmış genç bir kızı var. Meşhur biri olduğu için taziye ziyaretlerine gelenler de çok oluyor. Taziye ziyaretleri sırasında hemen her gelen, genç kıza “Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun; başınız sağ olsun, Allah sabır versin” şeklinde duaları yanına “seni anlıyoruz” tarzında ifadeleri ekliyorlar. Aralarında aklı selim bir hanımefendi “kızım seni anlayamam, ama senin yanındayım; varsa bir ihtiyacın söyle lütfen” deyinde genç kız “ilk defa biri beni anladı” diyerek ağlamaya başlıyor.

Çünkü anlamak için ya karşısındakinin haliyle hallenmek lazım gelir ya da karşısındakiyle hemhal (haşır neşir) olmak yani bir nevi yediği içtiği ayrı gitmemek gerekir. Bu bakımdan, gençleri anlamak için ya genç olmak lazım gelir ya da gençlerin içinde gençlerle “yatıp kalkmak” gerekir. Böylece enine boyuna neyi sevdiğinden neyi sevmediğine, hangi kişiye veya olaya ne tepki verdiğinden ne tepki vermediğine, hangi şeye üzüldüğünden neye kızdığına kadar bir dizi detaylı halleri bizzat tatmak gerekir. Bu ve benzer durumlardan dolayı Hz. Ali (ra) “çocuklarınızı sizin döneminize göre değil, onların dönemlerine göre yetiştirin” şeklinde önemli bir ikazda bulunmakta; açıkça “gençlerin anlayışına göre hareket edin” demektedir, aksi halde gençleri anlamak pek mümkün olmaz.

Anlayamayan veya anlamak istemeyen için geriye kalan şeyse “kontrol etme” zulmü ve hastalığıdır! Bu hastalığa duçar olmuş olanlar sadece gençleri değil herkesi ve her şeyi kontrol etme meyillisi olurlar. Bu nedenle, kontrol etme hastalığı, sorunu derinleştirmekle kalmaz, kontrol etmeye çalışanın kendisini ilah makamına koymasına da neden olabilir!

Anla(ya)mayanların Yapması Gerekenler

O halde ne yapılmalı? Çok basit: Öncelikle, gençleri “adam yerine koymak” (ciddiye almak) şart! Gençleri adam yerine koymanın bir çok somut göstergesi olabilir; bu X gencine göre başka olabilir Y gencine göre başka olabilir ama belki de ilkesel olarak en önemli somut gösterge gençlerin görüşünü almaktır. Şöyle ki; Türkiye’de (İslam) iktisat alanında en önemli isimlerden biri olan Rahmetli Sabahattin Zaim, bir gün hane-i saadetini toplar; hanımı ve yaşı o zamanlar 5-6 olan çocuğunun da dahil olduğu 5 çocuğunun olduğu ortamda “elimizde bir miktar meblağ var, bununla ne yapalım?” tarzında istişare eder. Hanımından başlar, derken o sırada oyun oynayan 5-6 yaşlarındaki çocuğuna “oğlum, sen ne düşünüyorsun bu hususta?” diye sorar. Şimdilerde bir profesör olan oğlunun o olay sonrasında babası ile ilgili ifadesi “o anda ne diyeceğimi bilemedim ama babamın bana bu şekilde değer vermesi nedeniyle, ömür boyu babamı örnek aldım” şeklinde olmuştur, çünkü adam yerine konan, adam olmak için adam olanı örnek alır!

İkincisi, hata yapmaya teşvik olmaz elbette ama gençlerin hata yapmasına imkân vermek lazım gelir. “Hatasız kul olmaz” deyip, kanı deli dolu akan gençlerin ufak tefek hatalarını görüp üstüne üstlük o hatalarını başına kakmak hele de toplum içinde başına kakmak, bırakın gençleri anlamak gençleri o anda canlı canlı mezara koymak demektir.

Nihayetinde üçüncüsü, gençleri sıkmamak gerekir. Gençleri sevmek, onlara ilgi göstermek ve bilgi vermek elzem ama “taparcasına değil, tepercesine de değil!” Yani gençlerle ilişki şart ama bu ilişki dengeli değilse, gençlere yazık edilmiştir olur.

Sonuç olarak; her insan anlaşılmayı bekler, ama gençler daha çok bekler. Bu nedenle, gençleri anlamak için daha fazla çaba sarf etmek gerekiyor. Bu çabayı sarf ederken de kontrol etme hastalığına düşmemeye çalışmalı ve gençleri “hele şükür beni anlayan biri” var dedirtip gençlerin boşluğa düşmesine kapı açılmamalıdır.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.