faruk taşcı
19 kez görüntülendi.

Prof. Dr. Faruk TAŞÇI – 24 Nisan 2024

 

Birkaç gün evvel 30-40 kişilik bir genç grubuylaydık; 10-11. sınıfta okuyan, inançları kavi, vatanlarını seven, yüzlerinde zerre haram lekesinin olmadığı, sîretleri de suretleri de parlak, geleceklerinin de parlak olması için tetikte olan diri bir genç grubu.

Bağdaş kurarak oturduğumuz sohbethanelerinde selam sonrası ilk kelam olarak doğrudan şu soruyu sordum: “Bizler gibi 40 yaş ve üstü üç nesil birçok zorluk, çile, yokluk gibi imtihanlara maruz kaldık. Sizler gibi yeni nesil ise bizlerin yaşadıklarına pek maruz kalmadı, bilakis belirli nimetlerle muhatap durumdasınız. Şimdi bu durumda bizlerin zorluklara sabretmesi mi sizlerin ellerinizdeki nimetlere şükretmesi mi daha üstündür?”

Gençler parlak, dinamik ve dikkatli olunca soruya verilen cevaplar peş peşe geldikçe geldi. Birisinin verdiği cevaba bir diğeri usulünce itiraz edip başka delille başka bir cevap verdi. Bir başkası cevabını filanca ayetten delille ortaya koydu, bir diğeri bir hadisi kendisinin görüşlerine delil kıldı, başka biri örneklerle görüşlerini güçlendirdi; müzakere adabı içinde sorunun cevabı arandı.

Sorunun bir anlamı da şuydu aslında: “Acaba yokluk (mahrumiyet/zorluk) içinde olanın sabrı mı, varlık (refah/bolluk/imkanlar) ile çevrili olanın şükrü mü daha kıymetli?” Bu yönüyle soru, Türkiye’nin son 20 yıllık varlık döneminin nesline, son 20 yılı da sormak demekti. Ama aynı zamanda soru, İslam geleneğindeki en önemli sorulardan biri ve alimlerin üzerinde ittifak edemedikleri bir soru olması hasebiyle, bir grup alimin sabra diğer grup alimin de şükre daha fazla önem atfettiği bir cevaba sahip.

Hakikaten şükür denilince nimet ile ilişki düzlemi akla geliyor; nimet karşısında dil ile elhamdülillah, kalp ile nimetin kaynağının Allah olduğunu kabul etmek ve bedenle de nimetin hakkını hakkıyla (haramdan uzak helal yolla) vermek söz konusu oluyor. Bu nedenle “nimeti kendinden bilme”, “nimeti istediği gibi elde etme ve harcama” ve “nimet üzerinden güç devşirme” şükre aykırı! Gençler de zaten bunun farkında; farkında oldukları için de zaman zaman hem kendilerine ikaz olacak şekilde sözler söylüyorlar hem de kendilerinden önceki nesillere kızgınlar, “niye nimetin hakkını hakkıyla vermiyorlar, harama tevessül ediyorlar” diye! Hatta bu nedenle bu gençler için bu tipler münafık konumundalar, “Allah deyip yallah götürdükleri”ni düşündükleri için!

İlginizi çekebilir!  ABD’nin (Batı’nın) Küresel Hakimiyeti Sarsılırken Türkiye – 4

Sabırsa, zorluklarla ilgili; bu nedenle gençlerin kendilerinden önceki nesillerin (büyüklerinin) yaptıkları yanlışlara tahammül etme hususunda zorlandıkları açık, kendilerinden önceki nesillere göre nimetlerle daha çok muhatap olmaları hasebiyle de gençlerin şükür imtihanları da çetin ve bunun farkındalar. Hal böyle olduğu içindir ki gençler, bir yandan bizim ve bizden önceki neslin yaptıkları veya yapamadıklarından kaynaklı sorunlar nedeniyle sabır konusunda imtihandalar, bir yandan da kendi dönemlerinin nimetleri karşısındaki şükür sahibi olup olmamaları açısından imtihandalar! Onlardan önceki nesillerin iddia ettiklerinin aksine işleri kolay değil, ki verdikleri cevaplarda kendilerinin (eski nesillerin sadece sabır imtihanlarından farklı olarak) hem sabır hem şükür açısından imtihanda olduklarını söyleyerek bunu teyit ediyorlar.

Sorduğum sorunun zorluğu da zaten bundan, ama gençlerin cevapları meselenin gayet farkında olduklarını gösteriyor. Gençler, ister sabır olsun ister şükür olsun neticede en genel manada Allah’ın hoşnutluğunu kazanma, özelde ise bu dünyada veya ahirette mükâfatını alma ile karşılaşacaklarını çok iyi biliyorlar.

Bu bilinçte oldukları görünce, bir ara gençlere şunu açıkça söyledim: “Gençler, siz zekada sorun yaşayan bir kitle değilsiniz, biz hocaların ne olup olmadığını çok iyi bilirsiniz.” Demek istedim ki lafın eğip bükülmesi gençlerin hoşuna gitmez, eğip bükülse de gençler işin aslını araştırır ve bulur, neticede lafını eğip bükenler gençler nazarında “ahmak” olarak kodlanır.

Soruya dönecek olursak; mesela sohbet meclisimiz gençlerin bir kısmı için nimet ise nimet bilene şükretmek üstünlük olur, meşakkat ise bu meşakkate sabretmek üstün bir tavır olur. Ya da mesela Türkiye’nin mevcut hali, bazılarına zor/luk görünüyorsa buna sabretmek takdire şayan olur eğer ferahlık olarak telakki ediliyorsa buna şükretmek yücelik olur. Yani şükür veya sabrın üstünlüğü, kişinin halet-i ruhiyesine göre değişkenlik arz eder. Ateş aynı ateş, ama sen ateşi, yemeğini pişirecek veya seni ısıtacak bir nimet olarak görürsen şükretmen icap eder, ateşi seni veya etrafı yakacak bir kıvılcım ya da yangın sebebi görürsen sana sabır gerekir.

İlginizi çekebilir!  2025’te Asgari Ücret Ne Kadar Olmalı

Bu durumda, gençler ve yaşlılar, kadınlar veya erkekler, Ahmetler veya Mehmetler, Ayşeler veya Fatmalar arasında imkanlar veya zorluklar açısından karşılıklı yaftalamaların veya çekişmelerin ne anlamı olabilir ki?

Netice-i kelam: İster sabır ister şükür söz konusu olsun, üstünlük iddiası ve bundan kaynaklı üstenci tavırlar boşuna; “lafla ekmek-peynir gemisi yürümez” ya da “er meydanda belli olur” denmiştir!

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.