bercan tutar banner

Bercan TUTAR – 15 Eylül 2023

Ünlü Amerikalı yönetmen Quentin Jerome Tarantino’nun ‘Soysuzlar Çetesi’ adlı filmi bir Yahudi ölüm mangasının Nazileri avlamasını anlatır.  Brad Pitt’in başrolünü oynadığı 2009 yapımı film Nazi işgalindeki Fransa’da geçiyor.

Travmatik sahnelerle bezenmiş filmin her karesi adeta imaj ile gerçeğin nasıl kavranılması gerektiğine dair görsel bir biçim ve algı inşası karnavalı niteliğinde.

Şiddetle dokunmuş bir şölenin narkotik etkisine giren seyirci ne yapsa da hakikat yerine sunulan görüntülerin büyüsüne kapılmaktan kurtulamıyor.

Bu anlamda, imajların bizi rehnettiği sendrom öyle bir safhaya ulaştı ki Eflatun’un ‘gerçek dünya’ dediği gölgeler alemini ters yüz eden Fransız Filozof Gilles Deleuze’un “sahne veya ekran artık beyin-zihin haline geldi” tespitindeki yakınmayı da aştık.

Burada asıl mesele kadrajına sıkıştırıldığımız imgelerin neyi temsil ettiğinden çok onların neye muktedir olduğudur artık. Yoksa gerçeğin yerine ikame edilen sahte bir hakikatle yaşamayı tolere edemezdik.

Çünkü sanal olduğunu bildiğimiz halde sahiciliğine kandı(rıl)ğımız simulakrın özündeki hiper-gerçekliği yok sayamıyoruz.  Algımıza gem vuranlar sadece beyaz perdede değil toplumsal hayatta da iç ve dış siyasette de yakamızı bırakmaz. Ona direndiğimiz her noktada hep iki seçenekle karşı karşıya kalırız. Ya şiddetle terbiye ya da şeytanlaştırılma. Üçüncü seçenek ise topyekûn tasfiyedir.

Deyim yerindeyse “sosyalizmin kurulduğu bir ülkede yıkılmasına asla müsaade edilemeyeceğini” deklare eden ‘Brejnev doktrini’nden daha katıdır emperyal Batı’nın simulakr dünyası.

Ne yapsak da entegrasyon adı altında hayatın hemen her alanında çok boyutlu bir dezentegrasyon ve çözülme sürecine maruz kalırız.

11 Eylül 2001’den bu yana içine hapsolduğumuz kadrajdan yapılma küresel simulakr kafesi, gerçekte kimilerinin ‘El CIADE’ de dediği ‘El KAIDE’ veya daha sonra DEAŞ adını alan senaryoların yerine şimdilerde şeytanlaştırılmaya çalışılan Rus lider Vladimir Putin’in konulduğu Batı projeleri her açıdan dört dörtlük bir sinematografik propagandadır.

10 Haziran 2014’te 3 bin militanla 200 bin askerin koruduğu Irak’ın 2 milyonluk ikinci büyük kenti Musul’u birkaç saatte alan DEAŞ, El Kaide’nin 11 Eylül ‘harekatı’ kadar olmasa da zihin dünyamıza görkemli bir performansla giriş yaptı.

İlginizi çekebilir!  İran’ın İsrail’e saldırısından alınan dersler

O tarihten bu yana karelerle başlayan yeni algı inşası kısa sürede küresel siyasetin neredeyse tek hakikati haline geldi. Şimdi aynı operasyon Rus lider Putin üzerinden devam ediyor.

Hatırlayalım 28 Mayıs seçimleirne kadar Batı dünyası Erdoğan’a karşı da her tür karalama ve manipülasyon harekatını dört koldan sürdürüyordu. Şimdi ara verdiler. Zira bükemedikelri eli sıkmak zorunda kaldılar. .

‘Toyota ordusu’yla gövde gösterisi yapan DEAŞ simulakrına karşı müthiş bir dayanışma gösteren Batı dünyası nedense aynı performansı Erdoğan ve şimdi de piyasaya sürülen Putin simulakrlarına yani psikolojik harp yöntemleriyle üretilmiş manipülatif imajlara karşı gösteremiyor.

Nitekim Ralph Peters, Pentagon’un resmi yayını Armed Forces Journal’ın 2006 Haziran tarihli sayısında Ortadoğu’nun yeni haritasını anlattığı ünlü ‘Blood Borders/Kanlı Sınırlar’ makalesinde, buna benzer filimlerin daha yeni başladığını hatırlatmıştı.

ABD’nin ‘Full Spectrum Dominance Doctrine/Tam Hakimiyet Tayfı Doktrini’ adıyla 1997’de devreye soktuğu stratejisini yorumlayan Peters, şu ilginç ‘kehanette’ bulunmuştu: “Barış olmayacak. Şu andan itibaren yeryüzünün dört bir yanında çatışmalar başlayacak. Manşetleri kanlı haberler süsleyecek.”

Irak ve Afganistan’dan sonra Ukrayna senaryosunun devreye girmesi bu kehaneti doğruladı. Şimdi de  Ermenistan üzerinden Kafkasya bölgesi yeni bir savaş ve şiddet sarmalına sürüklenmek isteniyor.

ABD dış politikasının 1970’lerdeki mimarı Henry Kissinger da seneler önce, Ortadoğu’da herhangi bir aktörün mevzi kazanmasına asla izin vermeyeceklerini vurgulayarak, “Eğer Rusya veya Çin bölgede yükselişe geçerse işte o zaman Ortadoğu’nun yarısı İsrail’in olur” öngörüsünde bulunmuştu.

“Şeyhlerden Sonra: Körfez Monarşilerinin Beklenen Çöküşü” kitabının yazarı Dr. Christopher Davidson’a göre de Ortadoğu’daki mevcut bütün krizler, ABD tarafından teşvik ediliyordu.

Temel hedef ise petrol ve gazın selameti için bölgedeki devletlerin bitkisel hayatta tutulmasının gerekliliğiydi.

Fakat J. Der Dcrian’ın ‘Antidiplomacy’si ile M.J. Shapiro’nun ‘Strategic Discourse’unda da dile getirildiği gibi aidiyetin yani emperyal saldırıya maruz kalan halkların ve devletlerin sahip olduğu sosyolojik derinliğin lokomotif gücünü yok sayanlar, zihinleri işgal eden Hollywood yapımı senaryolara dayanan simulakr ordularıyla kalplere asla nüfuz edemeyecekti.

İlginizi çekebilir!  Kalkınma Yolu Irak İçin Kurtuluş Yolu

Türkiye’nin 15 Temmuz 2016’da gösterdiği direniş işte böyle bir ruhun manifestosuydu. Şimdi de Rusya, ABD’nin büyük emek sarf ettiği simulakrını paramparça ediyor.

Nitekim ABD’nin önde gelen dış politika dergilerinden Foreign Policy yayınladığı “Amerika’nın Ortadoğu’sunun sonu” başlıklı analizde bu gerçeği bütün çıplaklığıyla itiraf ediyor.

Pentagon’un Ortadoğu politikalarının ve bölgedeki etkisinin artık sıfırlandığı kaydedilen makalede ABD’nin 50 yılı aşkın bir süredir Ortadoğu’da işgal, darbe, kaos, iş savaş ve Balkanlaştırma politikalarıyla inşa ettiği kanlı hegemonyanın çöktüğü itiraf ediliyor.

Makalede bölgede Washington’un temel çıkarlarını açıkça göz ardı eden Türkiye, Suudi Arabistan, İsrail ve Mısır’ın kendi ulusal çıkarlarına göre yollarını çizdiği vurgulanıyor.

Benzer bir süreç Türkiye, Rusya ve Çin’in daha çok öne çıktığı Doğu Avrupa, Afrika, Orta Asya, Pasifik ve Latin Amerika gibi bölgelerde de yaşanıyor.

Hâsılı kelam, ABD’nin Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın daha geçen gün itiraf ettiği gibi Washington’un Soğuk Savaş’tan sonra inşa ettiği dünya artık yok. Başını Türkiye, Çin ve Rusya’nın çektiği yeni bir dünya ve değerler sistemi doğuyor.

Bu da bize görsel şölenlerde mahir olan ABD’nin sahne dışında dikiş tutturamadığını gösteriyor.

Yani psikolojik film karelerinin narkotik etkisi geçince Batı’nın foyası er veya geç ortaya çıkıyor.

Irak ve Afganistan’dan sonra Ukrayna’da da bu hakikati yakında daha net göreceğiz. Dolayısıyla Rusya, İran, Libya ve Venezuela gibi enerji zengini ülkeleri hedef alarak dünyayı kaos yurduna çevirmeye çalışan kaotik Amerikan projeleri hem eskisi gibi etkili olamıyor ve taraftar bulamıyor hem de deşifre olmuş durumda. Boşuna “Petrol işleri yağlıdır. Ya elinize bulaşır ya da ayağınızı kaydırır” dememişler.

 

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.