Ferhat ÜNLÜ – 02 Ağustos 2024
“- Peki, Kronosistlerin gerçek amacı ne? diye sordum. Tek dünya devleti kurmak mı?
– Devlet kelimesine dikkat evlat, dedi Egemen Us. Bu sorunun cevabını bulmak için öncelikle devletin ne olduğunu anlamak gerekiyor. Devlet dediğimiz şey tarih içinde dolaşıp duran bir ruhtur. Benim kendi teorime göre soyuttan somuta, ilahiden dünyeviye, siyasal yetki hiyerarşisi şu şekilde tecelli ediyor: Tanrı-zaman-tarih-devlet-lider.
Bu hiyerarşideki tüm yetkiler kadim zamanlarda tek bir elde toplanmıştı. Mesela Antik Mısır’da firavunlar, bütün bu hiyerarşideki yetkilerin tek sahibi idi. Bu yüzden kendilerini hadsiz bir biçimde tanrı olarak görüyorlardı. Devlet ve din, zaman içinde ayrıştı. Çok farklı siyasal sistemler kuruldu. Ama hangi sistemde yaşarsak yaşayalım yetki hiyerarşisi günümüzde de bahsettiğim şekildedir.
…
Kronosistler tek dünya devleti ideali peşinde oldukları için özünde bütün dünya devletlerine düşmandırlar. Armageddon’da, milli gayri milli savaşında kendilerini küresel, yani gayri milli taraf olarak görmektedirler. ‘Gayri milliyiz, çünkü yüzyıllar boyunca ince bir işçilikle millet fikrinin çok ötesinde bir küresel kimlik inşa ettik. Bu kimlik, insanlığın yeni kimliğidir’ düşüncesindedirler.
…
Kronosistler, önce kaos yaratıp sonra küresel ölçekte istihbari bir totaliter rejim kurmayı amaçlıyorlar. Bir tür global Big Brother rejimi… Böylece nihai hedefleri olan tek dil, tek din, tek ırk, tek dünya devleti projesini hayata geçirmek için uygun şartları oluşturmuş olacaklar.
Hali hazırda istedikleri anda dünyada eşi benzeri görülmemiş bir istihbarat savaşı başlatabilirler. Ancak bunu henüz yapmıyorlar. Şartların, kendilerince olgunlaşmasını bekliyorlar. Bu büyük savaşa Armageddon adını veriyorlar. Her ülke ve her durum için senaryoları mevcut: Ekonomik kriz çıkarma, askeri darbe tertipleme, iç savaş koşulları oluşturma gibi…”
DEVRİMİ FRANSA’DAN BAŞLATMA STRATEJİSİ!
Yukarıdaki üç uzun paragraflık alıntı, 2017 yılında yayımlanmış romanım İlahi Kripto’dan… Romanın başkahramanı Atilla Pan, tek dünya devleti kurmaya çalışan gizli bir tarikatın hedefinde olduğunu ancak yıllar sonra anlar ve sonra tarikatın sırlarını keşfe çıkar. ‘Zaman’ı tanrı olarak gören ve dünyayı kadınların yönetmesi gerektiğini öne süren hayal ürünü Kronosistler Tarikatı’nın stratejileri, bugün gerçekte tek dünya devleti hedefi peşinde koşan küresel sermaye merkezlerinin stratejisiyle örtüşüyor.
Küresel sermaye ve tek dünya devleti, en son Paris Olimpiyatları’nın açılış törenindeki görüntülerle gündeme geldi. Vaktiyle, 1789 Devrimi’nde ulus devletlerle bir olup krallıklar, imparatorluklar ve aristokrasiyi alaşağı eden burjuvazinin siyasi anavatanı olan Fransa’da küresel sermaye lehine ve ulus devlet değerlerini hiçe sayan bir tören düzenlendi.
Ben oldum olası devrime sıcak bakan bir insan olmamışımdır. Evrimi eşyanın tabiatına daha uygun bulurum. Tarihi hızlandıran olaylara biraz mesafeliyim, yalan yok. Ama tarihin devrimlerle de ilerlediği bir gerçek.
Paris’teki gösteri, bugün geldiğimiz noktada ciddi kültür savaşlarının arifesinde olduğumuzun delili. Daha doğrusu kültür savaşları çoktan başladı bile.
Bu belki Huntington’ın söylediği türden bir medeniyetler çatışması değil. Ama küresel kültür ile devlet, aile ve giderek birey kültürü çatışmaya başladı. Ailenin bu derece tehdit altında olduğu, bireylerin özgüveninin sosyal medya vasıtasıyla sürekli kışkırtıldığı bir evrede Paris’teki görüntüler elbette rastlantı değildi. Gerek Son Akşam Yemeği tablosuna göndermeler, gerek LGBT propagandası, gerekse Fransız Devrimi’nin resmediliş şekli olimpiyatların ideolojisiz bir ideolojiyle kuşatıldığının göstergesi.
Törenin yaratıcısı da cinsel kimliğini saklamayan biri. Ama bu mesele, cinsel kimliğin çok ötesinde bir meseledir. Siyasi bir amacın olduğu yerde bu tür nüansların önemi ortadan kalkıyor. LGBT siyasi bir organizasyondur, örgüttür ve amaçları da en nihayetinde her toplumsal hareket gibi ‘iktidar’dır.
HER ÖRGÜTÜN SİYASİ AMACI VARDIR, LGBT’NİN DE VAR
Mübalağa gelmesin; dünya Marks’ın komünizm öncesi proletarya diktatörlüğü kuramındaki gibi bir LGBT diktatörlüğüne dönüştürülecek olsa bu törenlerde arzı endam eyleyen ‘queer’lerin hepsi o sistemin yılmaz birer savunucusu olur.
Peki; ne öngörüyorlar bu yeni sistemde. Diyorlar ki bir defa; aile bağları zayıflayacak, zaman dolduran teknolojik aletler sayesinde bireyin meşguliyeti bol olacak ve kendini yalnız hissette bile dijital bağımlılıktan vazgeçmeyecek. İslamiyet, Hristiyanlık ve Yahudilik gibi dinlere tercihen mesafeli olacak. İnandığı tek din, teknoloji dini olacak. Güzellik algısını kaybedecek. Sistem neye güzel diyorsa misal bir ‘queer şişman kadın’ ona güzel diyecek!
Kitsch de olsa onların sanatına “Vay be, ne sanat” diyeceksin! Estetik değer ölçülerin yitmiş olacak! Etiksiz estetik olmaz gibi modası geçmiş cümleler kurmayacaksın, yani paradigmaya uyum sağlayacaksın!
Gerekirse çirkin olana güzel diyeceksin! Tamam, Nocturnal Animals (Gece Hayvanları) filminde şişman kadınların ‘estetize edildiğini’ görmüştük. Ama bu, başka bir bahis. O filmin yönetmeni Tom Ford da cinsel kimliğini saklamayan biri. Ne var ki, adam film yapmış. Sırf cinsel kimliği farklı olduğu için bize çirkin resimleri güzel diye dayatmıyor hiç olmazsa.
Netice olarak Paris Olimpiyatları’nın açılış töreni bize gösterdi ki, küreselcilerin sermaye, sanat ve propaganda gücünü hafife almak büyük hata olur. Gündem yaratma konusunda pek mahirler. Ne var ki müşahhas örneğini Türk astsubay Yusuf Dikeç’in tüm dünyada viral olan hikâyesinde gördüğümüz üzere bazen tek bir kare, bütün propaganda operasyonları karşısında galebe çalabilir.
Küreselciler, Paris’te bir anlamda tek dünya devletinin provasını yaptı ama tek dünya devleti ütopyası bugünden yarına gerçekleşecekmiş gibi görünmüyor.