Anasayfa - Köşe Yazısı - Rabia Yavuz - Özrün Kabulü

Özrün Kabulü

Bizi Biz Yapan Hikayeler – Rabia Yavuz

Rabia YAVUZ – 10 Ekim 2023

Bir önceki yazıda bir hata yaptığımızda özür dileyebilmenin imkanlarını biraz incelemeyi denedim. Özür dilemekte zorlandığımız zamanlar olur ve bunun arkasında birçok karşılanmamış ihtiyaç da yatıyor olabilir. Nedenlere dikkatlice bakmak çözüm yolunda tıkandığımız yerleri aydınlatabilir umudundayım. Sanki özür dilemekte tasarruflu olmalıymışız gibi davrandığımız zamanlar vardır. Oysa küçük de olsa istikrarlı adımlarla özür dilemenin iyileştirici gücünden faydalanabiliriz.

Özrün iki tarafı var, elbette. Özrün sunulması kadar kabul edilmesi de bir beceri. Çatışmayı aşmak konusunda özür dilemek ne kadar önemli bir adımsa özrü kabul etmek de o kadar kıymetli. Özrü kabul edebilmek için çatışmayı bırakmaya karar vermek gerekir. Lakin bu da kolay bir adım değildir zira incinmiş olabiliriz, çatışmanın bizde açtığı yaralar hala taze olabilir ya da çatışmadaki kendi payımıza henüz bakmamış olabiliriz. Kendimizi henüz özrü kabul etmeye hazır hissetmiyorsak özür dileyen kişiye dair neler hissettiğimize bakalım. Empati becerimiz tam da diğerlerinin ne hissettiğini anlamamıza yardımcı olmak için var. Bu sırada da empati becerimizden destek alabiliriz. Amacımız, hatayı meşrulaştırmak, acıyı görmezden gelmek değildir. Sadece bireysel bakış açımızı genişletmeyi deneyebilir, çatışmaya katkı sağlayan durumsal faktörleri de hesaba katarak olaya başka yerden bakmanın yolları var mı onu da görebilmektir.

Özür dileyebilmek ciddi bir içsel çaba gerektirir. Bu çabayı takdir etmek önemli. Bir parça kendimize baksak kendimiz için de özür dilemenin zor olduğu zamanları hatırlayabiliriz. Bu nedenle çifte standarttan uzak durmak faydalı olabilir. Hangimiz hata yapmıyor ki? Hatadan münezzeh bir insan evladı yok. Bu nedenle nasıl özür dilediğimizde onun kabul edilmesini umut ediyorsak karşımızdakinin de buna ihtiyacı olduğunu aklımızdan geçirmekte fayda var. O nedenle bir kişi özür dileme cesareti gösterebildiyse durumu nasıl iyileştirmeye çalıştığına odaklanmak iyi olabilir.

İlginizi çekebilir!  Batı’yı sarsan eko-fırtınalar

Elbette, iyi bir özrün belli özelliklere sahip olmasını beklemek normaldir. İyi bir özrün öncelikli olarak beklentisiz olması gerekir. “Özür diledim işte! Daha ne istiyorsun?” şeklinde özrün boşa çıkarılmaması gerekir. Özrün hemen kabul edilmesi gerektiğine dair sabit bir beklentimiz varsa yaptığımız hatayı henüz kabullenmemiş olabiliriz. Hata yaptığını kabul etmek sorumluluk almaktır. Hatanın neden olabileceği sonuçlara açık olmayı göze almak gerekir. Sağlam bir özrün ilk adımı sorumluluğumuza sahip çıkmak. Eğer “Seni üzdüysem özür dilerim” diyorsak henüz koşulsuz bir özre hazır olmadığımız anlamına gelebilir bu yaklaşım. “Yaptığım yanlıştı ve davranışım için özür dilerim” diyebilme sorumluluğunu almak için kendi payımıza daha iyi bakmalıyız. Sahici bir özrün gerçekleşebilmesi için kendi payımıza sahip çıkmak derken duracağımız yer de önemlidir. “Sen de suçsuz değilsin. Sen farklı davransaydın sonuç böyle olmazdı” şeklinde bir yaklaşım kendi alanımızdan bizi taşırır. Üstelik çözmeye çalıştığımız sorundan bizi uzaklaştırabilir. Kullandığımız her “Sen de” ifadesi muhatabımızı savunmaya ya da suçlamaya yönlendirebilir. Bu nokta özürlerin maksadından en çok bizi çıkaran sınırdır. Eğer kendi payımızı kabul edebildiysek bu kabul bizi pişmanlığımızı göstermeye de teşvik eder. Bu sayede oluşan zararı onarma imkânı doğar. İlişkinin onarılması için verilen zararın giderilmesi gerekir. Bu sayede hatayı yapan kişi zarar verdiği değerleriyle yeniden bağ kurmuş olur.

Özür dileyebilmek ve özrü kabul edebilmek hayatımızı değiştirecek, güzelleştirecek gücü bizlere verir. Hepimiz hayal kırıklığı, çatışma ya da acı gibi deneyimler yaşıyoruz. Zor zamanlarla başa çıkabilmenin tek yolu bağışlayıcılık olmasa da etkili bir yöntemdir. Bu sayede hem duygu ve deneyimlerimize sahip çıkabilir hem de yolumuza devam etme gücü bulabiliriz. Üstelik kendimizi öfke, hayal kırıklığı ve ıstırap gibi kin duygusunu besleyebilecek duygulardan da özgürleştirebiliriz. Herkes hata yapar ve hepimizin farklı kusurları vardır. Bağışlayıcılık sayesinde herkesin zaman zaman affedilmeye ihtiyaç duyduğunu fark edebilir ve daha merhametli bir insan olabiliriz. Bunun anlamı her zaman uzlaşmak ya da olanları unutmak anlamına gelmez. Sadece denemeye fırsat açmak için adım atabilmektir.

İlginizi çekebilir!  Kafkasların Zelenski’si!

Kolay bir şey değildir, cesurca bir özrü paylaşmak. Eğer zorlanıyorsak bunu da paylaşabiliriz. En azından iletişime ve çözüme bir adım daha yaklaşmış oluruz. Belki de bu adım yarı yolda buluşmamıza yardımcı olabilir. Çoğu zaman bir çatışmada iki tarafın da payı vardır. İlk adımı attığımızda muhatabımızın da bize açılma ve kendi payına sahip çıkma fırsatı doğar. Bu sayede ilişkinin iki tarafı da özür dilemek konusunda daha açık bir iletişime kapı aralar. Çözmeyi denediğimiz her sorun ilişkimizin onarılacağı ve güçlenebileceği imkanlardır. Hiçbir ilişki zorluktan azade değil, hiçbir insanın hatadan azade olmadığı gibi. Özür dilemek ve kabul etmek ilişkilerimizi daha sahici bir ışık altında tüm detaylarıyla görmeye yardımcı olur. Ne kadar derin bağlarla birbirimize bağlı olduğumuzu görebiliriz. Geçmişimiz, kişiliklerimiz, cinsiyetimiz farklı olsa da ortak olan şey; birbirimize gösterdiğimiz özen ve önemdir.

 

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

Bizi Biz Yapan Hikayeler – Rabia Yavuz

Rabia YAVUZ – 10 Ekim 2023

Bir önceki yazıda bir hata yaptığımızda özür dileyebilmenin imkanlarını biraz incelemeyi denedim. Özür dilemekte zorlandığımız zamanlar olur ve bunun arkasında birçok karşılanmamış ihtiyaç da yatıyor olabilir. Nedenlere dikkatlice bakmak çözüm yolunda tıkandığımız yerleri aydınlatabilir umudundayım. Sanki özür dilemekte tasarruflu olmalıymışız gibi davrandığımız zamanlar vardır. Oysa küçük de olsa istikrarlı adımlarla özür dilemenin iyileştirici gücünden faydalanabiliriz.

Özrün iki tarafı var, elbette. Özrün sunulması kadar kabul edilmesi de bir beceri. Çatışmayı aşmak konusunda özür dilemek ne kadar önemli bir adımsa özrü kabul etmek de o kadar kıymetli. Özrü kabul edebilmek için çatışmayı bırakmaya karar vermek gerekir. Lakin bu da kolay bir adım değildir zira incinmiş olabiliriz, çatışmanın bizde açtığı yaralar hala taze olabilir ya da çatışmadaki kendi payımıza henüz bakmamış olabiliriz. Kendimizi henüz özrü kabul etmeye hazır hissetmiyorsak özür dileyen kişiye dair neler hissettiğimize bakalım. Empati becerimiz tam da diğerlerinin ne hissettiğini anlamamıza yardımcı olmak için var. Bu sırada da empati becerimizden destek alabiliriz. Amacımız, hatayı meşrulaştırmak, acıyı görmezden gelmek değildir. Sadece bireysel bakış açımızı genişletmeyi deneyebilir, çatışmaya katkı sağlayan durumsal faktörleri de hesaba katarak olaya başka yerden bakmanın yolları var mı onu da görebilmektir.

Özür dileyebilmek ciddi bir içsel çaba gerektirir. Bu çabayı takdir etmek önemli. Bir parça kendimize baksak kendimiz için de özür dilemenin zor olduğu zamanları hatırlayabiliriz. Bu nedenle çifte standarttan uzak durmak faydalı olabilir. Hangimiz hata yapmıyor ki? Hatadan münezzeh bir insan evladı yok. Bu nedenle nasıl özür dilediğimizde onun kabul edilmesini umut ediyorsak karşımızdakinin de buna ihtiyacı olduğunu aklımızdan geçirmekte fayda var. O nedenle bir kişi özür dileme cesareti gösterebildiyse durumu nasıl iyileştirmeye çalıştığına odaklanmak iyi olabilir.

İlginizi çekebilir!  Beş Beşlik Proje

Elbette, iyi bir özrün belli özelliklere sahip olmasını beklemek normaldir. İyi bir özrün öncelikli olarak beklentisiz olması gerekir. “Özür diledim işte! Daha ne istiyorsun?” şeklinde özrün boşa çıkarılmaması gerekir. Özrün hemen kabul edilmesi gerektiğine dair sabit bir beklentimiz varsa yaptığımız hatayı henüz kabullenmemiş olabiliriz. Hata yaptığını kabul etmek sorumluluk almaktır. Hatanın neden olabileceği sonuçlara açık olmayı göze almak gerekir. Sağlam bir özrün ilk adımı sorumluluğumuza sahip çıkmak. Eğer “Seni üzdüysem özür dilerim” diyorsak henüz koşulsuz bir özre hazır olmadığımız anlamına gelebilir bu yaklaşım. “Yaptığım yanlıştı ve davranışım için özür dilerim” diyebilme sorumluluğunu almak için kendi payımıza daha iyi bakmalıyız. Sahici bir özrün gerçekleşebilmesi için kendi payımıza sahip çıkmak derken duracağımız yer de önemlidir. “Sen de suçsuz değilsin. Sen farklı davransaydın sonuç böyle olmazdı” şeklinde bir yaklaşım kendi alanımızdan bizi taşırır. Üstelik çözmeye çalıştığımız sorundan bizi uzaklaştırabilir. Kullandığımız her “Sen de” ifadesi muhatabımızı savunmaya ya da suçlamaya yönlendirebilir. Bu nokta özürlerin maksadından en çok bizi çıkaran sınırdır. Eğer kendi payımızı kabul edebildiysek bu kabul bizi pişmanlığımızı göstermeye de teşvik eder. Bu sayede oluşan zararı onarma imkânı doğar. İlişkinin onarılması için verilen zararın giderilmesi gerekir. Bu sayede hatayı yapan kişi zarar verdiği değerleriyle yeniden bağ kurmuş olur.

Özür dileyebilmek ve özrü kabul edebilmek hayatımızı değiştirecek, güzelleştirecek gücü bizlere verir. Hepimiz hayal kırıklığı, çatışma ya da acı gibi deneyimler yaşıyoruz. Zor zamanlarla başa çıkabilmenin tek yolu bağışlayıcılık olmasa da etkili bir yöntemdir. Bu sayede hem duygu ve deneyimlerimize sahip çıkabilir hem de yolumuza devam etme gücü bulabiliriz. Üstelik kendimizi öfke, hayal kırıklığı ve ıstırap gibi kin duygusunu besleyebilecek duygulardan da özgürleştirebiliriz. Herkes hata yapar ve hepimizin farklı kusurları vardır. Bağışlayıcılık sayesinde herkesin zaman zaman affedilmeye ihtiyaç duyduğunu fark edebilir ve daha merhametli bir insan olabiliriz. Bunun anlamı her zaman uzlaşmak ya da olanları unutmak anlamına gelmez. Sadece denemeye fırsat açmak için adım atabilmektir.

İlginizi çekebilir!  Kafkasların Zelenski’si!

Kolay bir şey değildir, cesurca bir özrü paylaşmak. Eğer zorlanıyorsak bunu da paylaşabiliriz. En azından iletişime ve çözüme bir adım daha yaklaşmış oluruz. Belki de bu adım yarı yolda buluşmamıza yardımcı olabilir. Çoğu zaman bir çatışmada iki tarafın da payı vardır. İlk adımı attığımızda muhatabımızın da bize açılma ve kendi payına sahip çıkma fırsatı doğar. Bu sayede ilişkinin iki tarafı da özür dilemek konusunda daha açık bir iletişime kapı aralar. Çözmeyi denediğimiz her sorun ilişkimizin onarılacağı ve güçlenebileceği imkanlardır. Hiçbir ilişki zorluktan azade değil, hiçbir insanın hatadan azade olmadığı gibi. Özür dilemek ve kabul etmek ilişkilerimizi daha sahici bir ışık altında tüm detaylarıyla görmeye yardımcı olur. Ne kadar derin bağlarla birbirimize bağlı olduğumuzu görebiliriz. Geçmişimiz, kişiliklerimiz, cinsiyetimiz farklı olsa da ortak olan şey; birbirimize gösterdiğimiz özen ve önemdir.

 

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

Rabia YAVUZ – 10 Ekim 2023

Bir önceki yazıda bir hata yaptığımızda özür dileyebilmenin imkanlarını biraz incelemeyi denedim. Özür dilemekte zorlandığımız zamanlar olur ve bunun arkasında birçok karşılanmamış ihtiyaç da yatıyor olabilir. Nedenlere dikkatlice bakmak çözüm yolunda tıkandığımız yerleri aydınlatabilir umudundayım. Sanki özür dilemekte tasarruflu olmalıymışız gibi davrandığımız zamanlar vardır. Oysa küçük de olsa istikrarlı adımlarla özür dilemenin iyileştirici gücünden faydalanabiliriz.

Özrün iki tarafı var, elbette. Özrün sunulması kadar kabul edilmesi de bir beceri. Çatışmayı aşmak konusunda özür dilemek ne kadar önemli bir adımsa özrü kabul etmek de o kadar kıymetli. Özrü kabul edebilmek için çatışmayı bırakmaya karar vermek gerekir. Lakin bu da kolay bir adım değildir zira incinmiş olabiliriz, çatışmanın bizde açtığı yaralar hala taze olabilir ya da çatışmadaki kendi payımıza henüz bakmamış olabiliriz. Kendimizi henüz özrü kabul etmeye hazır hissetmiyorsak özür dileyen kişiye dair neler hissettiğimize bakalım. Empati becerimiz tam da diğerlerinin ne hissettiğini anlamamıza yardımcı olmak için var. Bu sırada da empati becerimizden destek alabiliriz. Amacımız, hatayı meşrulaştırmak, acıyı görmezden gelmek değildir. Sadece bireysel bakış açımızı genişletmeyi deneyebilir, çatışmaya katkı sağlayan durumsal faktörleri de hesaba katarak olaya başka yerden bakmanın yolları var mı onu da görebilmektir.

Özür dileyebilmek ciddi bir içsel çaba gerektirir. Bu çabayı takdir etmek önemli. Bir parça kendimize baksak kendimiz için de özür dilemenin zor olduğu zamanları hatırlayabiliriz. Bu nedenle çifte standarttan uzak durmak faydalı olabilir. Hangimiz hata yapmıyor ki? Hatadan münezzeh bir insan evladı yok. Bu nedenle nasıl özür dilediğimizde onun kabul edilmesini umut ediyorsak karşımızdakinin de buna ihtiyacı olduğunu aklımızdan geçirmekte fayda var. O nedenle bir kişi özür dileme cesareti gösterebildiyse durumu nasıl iyileştirmeye çalıştığına odaklanmak iyi olabilir.

İlginizi çekebilir!  Teşkilat

Elbette, iyi bir özrün belli özelliklere sahip olmasını beklemek normaldir. İyi bir özrün öncelikli olarak beklentisiz olması gerekir. “Özür diledim işte! Daha ne istiyorsun?” şeklinde özrün boşa çıkarılmaması gerekir. Özrün hemen kabul edilmesi gerektiğine dair sabit bir beklentimiz varsa yaptığımız hatayı henüz kabullenmemiş olabiliriz. Hata yaptığını kabul etmek sorumluluk almaktır. Hatanın neden olabileceği sonuçlara açık olmayı göze almak gerekir. Sağlam bir özrün ilk adımı sorumluluğumuza sahip çıkmak. Eğer “Seni üzdüysem özür dilerim” diyorsak henüz koşulsuz bir özre hazır olmadığımız anlamına gelebilir bu yaklaşım. “Yaptığım yanlıştı ve davranışım için özür dilerim” diyebilme sorumluluğunu almak için kendi payımıza daha iyi bakmalıyız. Sahici bir özrün gerçekleşebilmesi için kendi payımıza sahip çıkmak derken duracağımız yer de önemlidir. “Sen de suçsuz değilsin. Sen farklı davransaydın sonuç böyle olmazdı” şeklinde bir yaklaşım kendi alanımızdan bizi taşırır. Üstelik çözmeye çalıştığımız sorundan bizi uzaklaştırabilir. Kullandığımız her “Sen de” ifadesi muhatabımızı savunmaya ya da suçlamaya yönlendirebilir. Bu nokta özürlerin maksadından en çok bizi çıkaran sınırdır. Eğer kendi payımızı kabul edebildiysek bu kabul bizi pişmanlığımızı göstermeye de teşvik eder. Bu sayede oluşan zararı onarma imkânı doğar. İlişkinin onarılması için verilen zararın giderilmesi gerekir. Bu sayede hatayı yapan kişi zarar verdiği değerleriyle yeniden bağ kurmuş olur.

Özür dileyebilmek ve özrü kabul edebilmek hayatımızı değiştirecek, güzelleştirecek gücü bizlere verir. Hepimiz hayal kırıklığı, çatışma ya da acı gibi deneyimler yaşıyoruz. Zor zamanlarla başa çıkabilmenin tek yolu bağışlayıcılık olmasa da etkili bir yöntemdir. Bu sayede hem duygu ve deneyimlerimize sahip çıkabilir hem de yolumuza devam etme gücü bulabiliriz. Üstelik kendimizi öfke, hayal kırıklığı ve ıstırap gibi kin duygusunu besleyebilecek duygulardan da özgürleştirebiliriz. Herkes hata yapar ve hepimizin farklı kusurları vardır. Bağışlayıcılık sayesinde herkesin zaman zaman affedilmeye ihtiyaç duyduğunu fark edebilir ve daha merhametli bir insan olabiliriz. Bunun anlamı her zaman uzlaşmak ya da olanları unutmak anlamına gelmez. Sadece denemeye fırsat açmak için adım atabilmektir.

İlginizi çekebilir!  Bir Uludağ Efsanesi: Geyikli Hasan

Kolay bir şey değildir, cesurca bir özrü paylaşmak. Eğer zorlanıyorsak bunu da paylaşabiliriz. En azından iletişime ve çözüme bir adım daha yaklaşmış oluruz. Belki de bu adım yarı yolda buluşmamıza yardımcı olabilir. Çoğu zaman bir çatışmada iki tarafın da payı vardır. İlk adımı attığımızda muhatabımızın da bize açılma ve kendi payına sahip çıkma fırsatı doğar. Bu sayede ilişkinin iki tarafı da özür dilemek konusunda daha açık bir iletişime kapı aralar. Çözmeyi denediğimiz her sorun ilişkimizin onarılacağı ve güçlenebileceği imkanlardır. Hiçbir ilişki zorluktan azade değil, hiçbir insanın hatadan azade olmadığı gibi. Özür dilemek ve kabul etmek ilişkilerimizi daha sahici bir ışık altında tüm detaylarıyla görmeye yardımcı olur. Ne kadar derin bağlarla birbirimize bağlı olduğumuzu görebiliriz. Geçmişimiz, kişiliklerimiz, cinsiyetimiz farklı olsa da ortak olan şey; birbirimize gösterdiğimiz özen ve önemdir.

 

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

En Çok Okunanlar!