“Ortadoğu’da barışın yolu topyekun savaştan geçiyor…“
17. yüzyılda yaşamış aşık edebiyatının en önemli şairlerinden olan Karacaoğlan, “Kalk gidelim Balkaman’dan yukarı” adlı üç kıtalık şiirinin girişinde söylüyor bu dizeyi… Şiirin son kıtası ise şöyle… “Uyan Karac’Oğlan gafletten uyan/Atına binip de kargına dayan/Ölümden korkup da sonunu sayan/Ölür gider yar koynuna giremez…”
Bu şiirsel girişi İsrail’in Hamas lideri İsmail Haniye ile Hizbullah’ın üst düzey komutanı Fuad Şükür’e Beyrut ve Tahran’da düzenlediği suikastları değerlendiren ‘Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dmitriy Medvedev’in “Ortadoğu’da barışın tek yolu topyekûn savaş” yorumundan dolayı yaptık.
Zira asırlar değişse de jeo-politikanın mahiyeti ve prensipleri değişmiyor. Haniye’nin Tahran’da kaldığı rezidansta havadan fırlatılan güdümlü roketle düzenlenen saldırıda öldürülmesini Telegram hesabından yorumlayan Medvedev, “Ortadoğu’da düğüm giderek daralıyor. Kaybedilen masum canlar için üzgünüm. Onlar iğrenç bir devletin, ABD’nin rehinelerinden başka bir şey değiller. Ortadoğu’da sallantılı da olsa barışı tesis etmenin tek yolunun topyekün savaştan geçtiği herkesin malumu” dedi.
Çünkü İsrail ve arkasındaki ABD Ortadoğu’daki kaosun derinleşmesini istiyor. İsmail Haniye’nin ölümü, nereden bakılırsa bakılsın İran’a ve İsrail karşıtı ‘Direniş Ekseni’nin diğer üyelerine karşı bir meydan okumadır. İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun Kongre’de konuştuğu ve üst düzey yetkililerle bir araya geldiği ABD ziyaretinin ardından, birçok uzman, İsrail’in Lübnanlı Şii grup Hizbullah’a karşı tam ölçekli askeri harekât başlatmak için “yeşil ışık” aldığını sık sık dile getirmişti zaten.
27 Temmuz’da, Dürzi Arapların yaşadığı İsrail işgali altındaki Golan Tepeleri’nde bulunan Mecdel Şems köyündeki bir futbol sahasına roket düştü. On iki çocuk öldü ve 60 kişi de yaralandı. Netanyahu ABD ziyaretini erken bitirdi. Döndü ve bir dizi resmi İsrail açıklaması, Hizbullah’ın İran yapımı olduğu iddia edilen roketi fırlattığını ve İsrail Savunma Kuvvetleri’nin (IDF) güçlü bir şekilde yanıt vereceğini iddia etti. Ancak Hizbullah, saldırıyla herhangi bir ilgisi olmadığını açıkladı. Bölgedeki görgü tanıkları da füzenin İsrail’in Demir Kubbe sisteminden fırlatıldığını ileri sürdü. Lübnanlı yetkililer de roketin aslında bir İsrail hava savunma füzesi olduğunu vurguladı.
Nitekim mizanseni gören İran Dışişleri Bakanlığı da olayı “sahnelenmiş bir dram” olarak nitelendirdi. Gerçekten de olayların sanki planlanmış gibi geliştiğine dair bir his vardı, ancak saldırının arkasında kimin olduğunu doğrulamak imkânsızdı.
30 Temmuz akşamı IDF, Beyrut’un eteklerine bir saldırı başlattı ve bunu, Mecdel Şems’e yönelik saldırıdan sorumlu olduğu iddia edilen Hizbullah’ın askeri liderlerinden Fuad Şükür’a karşı “hedefli suikast” operasyonu olarak nitelendirdi. 12 kişi öldü, 75 kişi yaralandı. İsrail’in Lübnan’ın başkentine yönelik bu tür saldırıları sürpriz değildi. Bu yılın başlarında, bir başka İsrail saldırısında Hamas’ın siyasi büro başkan yardımcısı Salih el-Aruri öldürülmüştü.
Sürpriz olan Beyrut’a yapılan saldırıdan saatler sonra 31 Temmuz gecesi İran’ın başkenti Tahran’a düzenlene saldırıda yeni seçilen cumhurbaşkanı Mesut Pezeşkiyan’ın yemin törenine katılan ve Dini Lider Ayetullah Ali Hamaney ile görüşen Hamas lideri İsmail Haniye’nin hedef alınmasıydı.
Ertesi gün, Hamas yetkilileri “Haniye’nin Tahran’daki evine yapılan hain bir Siyonist baskında öldürüldüğünü” doğruladı. Haniye, Gazze’de ABD, İsrail, Mısır, Katar ve Hamas’ın katıldığı ateşkes görüşmelerinde Hamas’ın kilit müzakerecisi olduğu için bu olay gerçekten de geri dönüşü olmayan noktanın geçildiğine işaret ediyordu. Saldırının gerçekleştiği yer olan İran İslam Cumhuriyeti’nin başkenti durumu daha da karmaşık hale getirmesi nedeniyle Tahran, bölgesel bir çatışmaya tamamen dahil olma konusundaki isteksizliğine rağmen, itibarını korumak ve gelecekte benzer olayları önlemek için yanıt vermek zorunda kalacak.
Türkiye, İsrail’in bu saldırı ile çatışmayı bölgesel ölçeğe yaymayı amaçladığını dile getirdi. Sayın Erdoğan ve dışişleri Bakanı Fidan daha krizin en başından abu yana ‘bölgesel savaş’ riskine vurgu yapıyor. Çünkü İsrail ve ABD’nin bunu planladığını Ankara biliyor ve görüyor.
İsrail, Filistin direniş hareketini ortadan kaldırma ve bir Filistin devletinin kurulmasını engelleme kararlılığını açıkça gösteriyor. 18 Temmuz’da Knesset (İsrail parlamentosu) ezici bir çoğunlukla Filistin Devleti’nin kurulmasını reddeden bir karar lehinde oy kullandı. Kararda şu ifadelere yer verildi: “İsrail parlamentosu Knesset, Ürdün Nehri’nin batısında bir Filistin devletinin kurulmasına kesinlikle karşı çıkıyor. İsrail topraklarının kalbinde böyle bir devletin kurulması, İsrail devletinin ve vatandaşlarının varlığına tehdit oluşturacak, İsrail-Filistin çatışmasını sürdürecek ve bölgeyi istikrarsızlaştıracaktır.”
Gelişmeler bize bölgenin adım adım savaşa sürüklendiğine işaret ediyor. Medvedev’in de vurguladığı gibi bu saatten sonra topyekûn savaş dışında barış için başka bir seçenek görünmüyor. Zira diğer bütün seçenekler İsrail ve ABD’nin soykırım ve suikast stratejisiyle zaten yok olmuş durumda.
Tüm bölge için felaket olacağı söylenen bu savaşın kaçınılmazlığı şu an yakıcı bir küresel real-politik gerçeklik olarak karşımızda duruyor. Bize düşen bu savaşa hazırlıklı olmaktır. Zira Karacaoğlan’ın da asırlar önce söylediği gibi ‘Oturup durana, devlet yar olmaz…’
Karacaoğlan’ın işaret ettiği jeo-politik ve tarihi rasyonaliteyi en iyi bilen devlet ve milletiz.
Sayın Erdoğan ve Hakan Fidan’ın yaklaşan bölgesel savaş tehlikesine karşı gereken tedbirleri aldığından şüphemiz yok. Zira devletimiz her türlü olasılığa hazır olduğu izlenimini veriyor. Zaten son açıklamaları da buna işaret ediyor.
“Ortadoğu’da barışın yolu topyekun savaştan geçiyor…“
17. yüzyılda yaşamış aşık edebiyatının en önemli şairlerinden olan Karacaoğlan, “Kalk gidelim Balkaman’dan yukarı” adlı üç kıtalık şiirinin girişinde söylüyor bu dizeyi… Şiirin son kıtası ise şöyle… “Uyan Karac’Oğlan gafletten uyan/Atına binip de kargına dayan/Ölümden korkup da sonunu sayan/Ölür gider yar koynuna giremez…”
Bu şiirsel girişi İsrail’in Hamas lideri İsmail Haniye ile Hizbullah’ın üst düzey komutanı Fuad Şükür’e Beyrut ve Tahran’da düzenlediği suikastları değerlendiren ‘Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dmitriy Medvedev’in “Ortadoğu’da barışın tek yolu topyekûn savaş” yorumundan dolayı yaptık.
Zira asırlar değişse de jeo-politikanın mahiyeti ve prensipleri değişmiyor. Haniye’nin Tahran’da kaldığı rezidansta havadan fırlatılan güdümlü roketle düzenlenen saldırıda öldürülmesini Telegram hesabından yorumlayan Medvedev, “Ortadoğu’da düğüm giderek daralıyor. Kaybedilen masum canlar için üzgünüm. Onlar iğrenç bir devletin, ABD’nin rehinelerinden başka bir şey değiller. Ortadoğu’da sallantılı da olsa barışı tesis etmenin tek yolunun topyekün savaştan geçtiği herkesin malumu” dedi.
Çünkü İsrail ve arkasındaki ABD Ortadoğu’daki kaosun derinleşmesini istiyor. İsmail Haniye’nin ölümü, nereden bakılırsa bakılsın İran’a ve İsrail karşıtı ‘Direniş Ekseni’nin diğer üyelerine karşı bir meydan okumadır. İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun Kongre’de konuştuğu ve üst düzey yetkililerle bir araya geldiği ABD ziyaretinin ardından, birçok uzman, İsrail’in Lübnanlı Şii grup Hizbullah’a karşı tam ölçekli askeri harekât başlatmak için “yeşil ışık” aldığını sık sık dile getirmişti zaten.
27 Temmuz’da, Dürzi Arapların yaşadığı İsrail işgali altındaki Golan Tepeleri’nde bulunan Mecdel Şems köyündeki bir futbol sahasına roket düştü. On iki çocuk öldü ve 60 kişi de yaralandı. Netanyahu ABD ziyaretini erken bitirdi. Döndü ve bir dizi resmi İsrail açıklaması, Hizbullah’ın İran yapımı olduğu iddia edilen roketi fırlattığını ve İsrail Savunma Kuvvetleri’nin (IDF) güçlü bir şekilde yanıt vereceğini iddia etti. Ancak Hizbullah, saldırıyla herhangi bir ilgisi olmadığını açıkladı. Bölgedeki görgü tanıkları da füzenin İsrail’in Demir Kubbe sisteminden fırlatıldığını ileri sürdü. Lübnanlı yetkililer de roketin aslında bir İsrail hava savunma füzesi olduğunu vurguladı.
Nitekim mizanseni gören İran Dışişleri Bakanlığı da olayı “sahnelenmiş bir dram” olarak nitelendirdi. Gerçekten de olayların sanki planlanmış gibi geliştiğine dair bir his vardı, ancak saldırının arkasında kimin olduğunu doğrulamak imkânsızdı.
30 Temmuz akşamı IDF, Beyrut’un eteklerine bir saldırı başlattı ve bunu, Mecdel Şems’e yönelik saldırıdan sorumlu olduğu iddia edilen Hizbullah’ın askeri liderlerinden Fuad Şükür’a karşı “hedefli suikast” operasyonu olarak nitelendirdi. 12 kişi öldü, 75 kişi yaralandı. İsrail’in Lübnan’ın başkentine yönelik bu tür saldırıları sürpriz değildi. Bu yılın başlarında, bir başka İsrail saldırısında Hamas’ın siyasi büro başkan yardımcısı Salih el-Aruri öldürülmüştü.
Sürpriz olan Beyrut’a yapılan saldırıdan saatler sonra 31 Temmuz gecesi İran’ın başkenti Tahran’a düzenlene saldırıda yeni seçilen cumhurbaşkanı Mesut Pezeşkiyan’ın yemin törenine katılan ve Dini Lider Ayetullah Ali Hamaney ile görüşen Hamas lideri İsmail Haniye’nin hedef alınmasıydı.
Ertesi gün, Hamas yetkilileri “Haniye’nin Tahran’daki evine yapılan hain bir Siyonist baskında öldürüldüğünü” doğruladı. Haniye, Gazze’de ABD, İsrail, Mısır, Katar ve Hamas’ın katıldığı ateşkes görüşmelerinde Hamas’ın kilit müzakerecisi olduğu için bu olay gerçekten de geri dönüşü olmayan noktanın geçildiğine işaret ediyordu. Saldırının gerçekleştiği yer olan İran İslam Cumhuriyeti’nin başkenti durumu daha da karmaşık hale getirmesi nedeniyle Tahran, bölgesel bir çatışmaya tamamen dahil olma konusundaki isteksizliğine rağmen, itibarını korumak ve gelecekte benzer olayları önlemek için yanıt vermek zorunda kalacak.
Türkiye, İsrail’in bu saldırı ile çatışmayı bölgesel ölçeğe yaymayı amaçladığını dile getirdi. Sayın Erdoğan ve dışişleri Bakanı Fidan daha krizin en başından abu yana ‘bölgesel savaş’ riskine vurgu yapıyor. Çünkü İsrail ve ABD’nin bunu planladığını Ankara biliyor ve görüyor.
İsrail, Filistin direniş hareketini ortadan kaldırma ve bir Filistin devletinin kurulmasını engelleme kararlılığını açıkça gösteriyor. 18 Temmuz’da Knesset (İsrail parlamentosu) ezici bir çoğunlukla Filistin Devleti’nin kurulmasını reddeden bir karar lehinde oy kullandı. Kararda şu ifadelere yer verildi: “İsrail parlamentosu Knesset, Ürdün Nehri’nin batısında bir Filistin devletinin kurulmasına kesinlikle karşı çıkıyor. İsrail topraklarının kalbinde böyle bir devletin kurulması, İsrail devletinin ve vatandaşlarının varlığına tehdit oluşturacak, İsrail-Filistin çatışmasını sürdürecek ve bölgeyi istikrarsızlaştıracaktır.”
Gelişmeler bize bölgenin adım adım savaşa sürüklendiğine işaret ediyor. Medvedev’in de vurguladığı gibi bu saatten sonra topyekûn savaş dışında barış için başka bir seçenek görünmüyor. Zira diğer bütün seçenekler İsrail ve ABD’nin soykırım ve suikast stratejisiyle zaten yok olmuş durumda.
Tüm bölge için felaket olacağı söylenen bu savaşın kaçınılmazlığı şu an yakıcı bir küresel real-politik gerçeklik olarak karşımızda duruyor. Bize düşen bu savaşa hazırlıklı olmaktır. Zira Karacaoğlan’ın da asırlar önce söylediği gibi ‘Oturup durana, devlet yar olmaz…’
Karacaoğlan’ın işaret ettiği jeo-politik ve tarihi rasyonaliteyi en iyi bilen devlet ve milletiz.
Sayın Erdoğan ve Hakan Fidan’ın yaklaşan bölgesel savaş tehlikesine karşı gereken tedbirleri aldığından şüphemiz yok. Zira devletimiz her türlü olasılığa hazır olduğu izlenimini veriyor. Zaten son açıklamaları da buna işaret ediyor.