Deniz İSTİKBAL – 11 Aralık 2024
2021’in son aylarında hızla yükselmeye başlayan enflasyon fiyatlar üzerinde negatif etki yarattı. 2022, 2023 ve 2024’te de benzer etki devam etti. Haziran 2023’te başlayan süreç ise yaşanılan fiyat karmaşasını sonlandırmayı ve normalleşmeyi hedefliyor. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve ekibi bu hedef doğrultusunda birçok reformu işleme aldılar. Enflasyondaki düşüş sürerken yaşanılan 3 yıllık süreç ücretli kesimler üzerinde daha negatif sonuçlara sebep oldu.
Sabit gelirli olarak çalışan ve yılda iki kez ücret artışı alan alt ve orta kesimler fiyat artışlarını daha fazla hissettiler. 16 milyon kişiyi kapsayan ücretli çalışanlar toplam istihdamında büyük kısmını oluşturuyordu. Yaşanılan enflasyonla mücadele süreci fiyatları dizginlemeyi amaçlarken alınan tedbirler ücretli kesimi ciddi anlamda etkiledi. Toplam istihdamın 33 milyon olduğu göz önüne alındığında ise enflasyonun toplumun bütün kesimlerini etkilediği söylenebilir.
Enflasyonun oluşturduğu diğer bir olumsuzluk da gelir dağılımında yaşanıyor. Yüksek gelirli gruplar enflasyonun üzerinde gelir elde edebiliyorlar. Elde edilen gelir faiz, sermaye veya konut üzerinden sağlanabiliyor. Faizlerin yüksekliği nedeniyle üretimden uzaklaşılması da ücretli kesimde işsizlik tehlikesi oluşturuyor. Bu olumsuzlukların sona ermesi ise Haziran 2023’ten itibaren uygulanan Mehmet Şimşek ile özleşen politikaların devam etmesiyle mümkün gözüküyor.
Enflasyonla mücadele sürecinde öne çıkan meselelerin başında asgari ve ortalama ücret geliyor. Asgari ücretin 500 dolar civarında olduğu göz önüne alındığında hedeflenen enflasyon oranında artış yapılması fiyat mekanizmasının normalleşmesinde kritik önem taşıyor. Ortalama ücretler ise asgari ücretten etkilenmekle birlikte daha farklı parametreleri içerisinde barındırıyor. OECD’nin tahminlerine göre 2024 yılı için Türkiye’de ortalama ücret 860-960 dolar bandında yer alıyor.
Asgari ücretle kıyaslandığında ortalama ücretlerin makul bir seviyede bulunduğunu söylemek mümkün. Ancak enflasyon nedeniyle fiyatların normalleşmemesi oluşan refahın hissedilmesini zorlaştırıyor. Ayrıca gelir dağılımının dengeli olmayışı gelirler üzerinde dengesizlik oluşturuyor. Enflasyonun tek haneye indirilmesinin ardından gelir dağılımı meselesi daha fazla öne çıkabilir. Örneğin asgari ücretli bir çalışan yıllık 7 bin dolar gelir elde ederken yüksek gelirli birinin geliri yıllık 50 bin dolara kadar çıkabiliyor. Normal şartlar altında kişi başı gelirin 15.600 dolar civarında olması gerekiyor. Fakat en yüksek gelirli grup toplam harcanabilir gelirin yüzde 48’den fazlasını elinde tutuyor.
TÜİK’in rakamları üzerinden ortalama ücretler değerlendirildiğinde OECD’nin rakamlarıyla benzeşen istatistikler ortaya çıkıyor. Örneğin 2019-2024 arasında iş gücü ödemeleri milli gelirin yüzde 26-40 arasında değişiklik gösterdi. 2024’te yüzde 36-40 seviyesinde bulunan iş gücü ödemeleri ortalama net ücretlerin 960 dolar seviyesinde olduğuna işaret ediyor. Asgari ücrete yapılacak olan yeni yıl artışı ortalama ücretlerdeki zam oranlarını etkilemesi nedeniyle önem taşıyor.
Asgari ücrette yüzde 30’luk bir artış diğer ücretli kesimlere de zam olarak yansıyacak. Böylelikle asgari ücret 630-640 dolar civarına yükselirken yılın başlarında ortalama net ücretler bin doların üzerine çıkmış oluyor. Firmaların kredi ve finansmana erişiminin zor olduğu bir dönemde yüksek ücret artışları şirketlerin üretim hatlarını negatif etkiliyor. Bu nedenle işten çıkarmalar hızlanıyor ve üretim istenilen düzeylere gelemiyor. Sonuç olarak asgari veya ortalama ücretler artış gösterirken firmaların üretim maliyetlerinin dengelenmesi için yeni önlemler alınmalı. Aksi taktirde hem işsizlik hem de üretim düşüşü birlikte yaşanabilir.