Prof.Dr. Celalettin Yavuz – Güvenlik Politikaları Uzmanı, 22 Kasım 2024
Türk milleti, özellikle en sıkışık zamanlarda gösterdiği metanet, feraset, kahramanlık, vicdan ve hoşgörüsü ile yerkürenin eşsiz milletlerinden olmakla birlikte, kutuplaşmaya ve geçmişini de çabucacık unutan özelliklere sahiptir. Son dönemde Kara Harp Okulu mezuniyet töreni sonrası, kendi aralarında ayrıca bir “yemin” daha içen teğmenler üzerinden kutuplaşma yaşıyoruz.
Teğmenlerin Kılış Şakırtısı ve Bir Kaşık Suda Fırtına
Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler gibi bir Harbiyeliyim.1974 Deniz Harp Okulu mezunu olarak 12 Mart 1971 Muhtırası sırasında Harp Okulu’nda çok sıkıntılı bir dönemin ardından mezun olduk. Deniz Harp Okulu’nu bitiren teğmenlerin çoğu kendisini geleceğin Deniz Kuvvetleri komutanı, Kara Harp Okulu’nu bitirenler ise Genelkurmay Başkanı gibi görür. Hatta bir adım daha ileri giderek Türk milletinin “Ata”sı gibi olmayı hedefler. Olur ya da olamaz ama bu güzel hayali de kurar. Öyle sanıyorum ki Yaşar Paşam da hem eriştiği Genelkurmay Başkanlığı makamını, hem de “Atatürk” gibi bir Harbiyeli olmayı hayal etmiştir!
Öte yandan bu ülkede Atatürk’ü sevmeyenler de var. Hatta daha kötüsü, ülkeyi düşman işgalinden kurtardığı, çağdaş bir devlet haline getirmeye çalıştığı halde nefret edenler de var. Sevmemelerini anlayabiliyoruz, ama nefretlerini hayır! Atatürk’ten nefret edenlerden biri, bir zamanlar iktidar ortaklığı bile yapan “Hoca Efendi”, 15 Temmuz 2016’dan sonra “FETÖ” olan kişi ve müritleri ile “Cumhuriyet kurulacağına Yunan işgali devam etseydi!” diyen “Fesli” ve onu sayıp sevenlerdi. Tabii ki Türk İstiklal Harbi ile hevesleri kursaklarında kalan Ermeniler, işgalci Yunanlılar, Kürt Teali Cemiyeti üyeleri ile bunları sahneye süren yabancı eller de var. Ne yazık ki “Atatürk düşmanları” varlıklarını sürdürüyorlar. Atatürk’ü öne çıkaran biri olursa onu “Kemalist” ya da Fransız İhtilali’nde acımasız ‘Jakoben”lerine benzeterek suçluyorlar.
Ak Parti’nin FETÖ’yle ortaklığı döneminde Türk Silahlı Kuvvetlerinin en güzide komutan ve subayları FETÖ tarafından lime lime edilirken, “Askere giden çocuklar bunlara nasıl emanet edilir?” diyerek en ağır hakaretlerde bulunanlar sadece FETÖ’cüler de değildi. İktidarın 28 Şubat Süreci’nden kalan hıncını bilen ve yağdanlığı marifet sanan bazı medya mensupları Balyoz ve Ergenekon gibi çakma davalarla komutanlar ve subaylar sudan bahanelerle hapsedilirken, bir bakıma Atatürk’ten de intikam alır gibiydiler. Çünkü o dönemde FETÖ’nün hedefinde hala Atatürk’ü savunmayı sürdüren komutanlar ve subaylar vardı.
Gelelim Kara Harp Okulu mezuniyet törenine. “Diplomamı sayın Cumhurbaşkanımızın elinden almak benim için onurdur!” diyen sınıf birincisi de dahil, çok sayıda teğmen törenden sonra bir önceki yıla kadar mevcut olan mezuniyet yeminini ettikleri için “bir kaşık suda fırtına koparan” bir kutuplaşmaya şahit olduk. Hala asker düşmanlığını sürdürdüğü anlaşılan bazı medya mensupları, henüz mesleğine adım atmamış çocukları “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!” dedikleri için bir zamanlar içtikleri suyun ayrı gitmediği “FETÖ’cülerin işi” diyerek suçladılar. Bir kısmı da “Dış güçlerin parmağı var. Darbe çağrışımı yapıyorlar!” diyerek çullandılar.
Muhalefet ise kutuplaşmanın hızıyla “Helal olsun Harbiyelilere. İktidara rağmen ‘Mustafa Kemal’in çocuklarıyız!” dediler, diyerek methiyeler dizdiler. Şunu öncelikle belirtelim ki, nasıl ki “Mustafa Kemal’in askeri” olmak küfür değil, aksine övünülecek bir duygu ise, Atatürk sevgisi de hiçbir kimsenin tekelinde değildir. Bugün Ak Parti içerisindeki Atatürk’ü sevenlerin sayısı bir başka partiden daha az değildir. Ancak iş kutuplaşmaya dayanınca, gümbürtüye giden teğmenler oldu. Bu çocuklar “disiplin kabahati” sayılabilecek bir disiplin ihlalini en hafif şekilde atlatabilecekken, tarafların kutuplaştırıcı sözlerine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da katılmasıyla bambaşka mecraya sürüklendiler.
Teğmenliğini hatırlayan emekli subaylar 23 Kasımda Ankara, İstanbul ve İzmir’de teğmenlere siyaset dışı destek gösterisi yaptılar. Bu sorunu, sınıf arkadaşlarının kendisine mektup yazdığı Milli Savunma Bakanı Güler çözebilir. Yaşar Paşam, medyayı bırak, sadece teğmenliğimiz sırasında komutanlarımızın bize göstermiş olduğu toleransları hatırla ve biraz empati yap yeter!
Not: Başta Başöğretmen Atatürk olmak üzere tüm öğretmenlerimizi ve hocalarımızı minnet, hürmet ve rahmetle anarken, hayattaki öğretmenlerimizin gününü içtenlikle kutluyorum.