Fatih ÜNLÜ – 30 Ocak 2025
Bir önceki yazımızda Kızıldeniz’de Hz. Musa’nın gösterdiği eşsiz tevekkülü ve bununla kazanılan büyük zaferi anlatmaya çalışmıştık.
Şimdi de aynı olayda Firavun ordusundakilerin halini anlamaya ve birkaç yönüyle anlatmaya çalışalım.
O anda yaşananları tüm yönleriyle yalnız Allah bilir. Biz ancak tahmin edebiliriz.
O kimseler, Allahualem, Kızıldeniz’de sularla boğuşurken Firavunun emrine uydukları için ne büyük pişmanlıklar yaşamışlardır. Ve o nadimler “Yaktın bizi mel’un.” diyerek Firavuna ne beddualar etmişlerdir.
Allah Azimüşşan Hz. Musa’ya peygamberlik görevini verdikten sonra ona birçok mucize de bahşetmişti. Bunlar yed-i beyza, Hz. Musa’nın asasının ejderhaya dönüşmesi ve asanın sihirbazların sihirlerini yutması gibi büyük mucizelerdi. Mısır’da bu mucizeleri gören Firavun ve ordusu yine de Hz. Musa ve arkadaşlarının peşlerine düştüler.
Tüm bu mucizelerden sonra, koca Kızıldeniz’in ikiye yarılması mucizesine de şahit olunca, Firavun ordusunda bulunanların bir kısmının denizde açılan yola doğru ilerlemekte tereddüt ettiklerini tahmin edebiliriz. Neticece insan, mucizeden etkilenmeyecek de neden etkilenecek?
Fakat Firavun tam bir tuğyan ehli olduğu için bu büyük mucizeyi de görmezden gelmiş ve bütün orduyu Hz. Musa’yı ve arkadaşlarını yakalamak amacıyla Kızıldeniz’de açılan yola sürmüştü. Sonuçtaki hüsransa belli.
Bir mucize karşısında bile yanlış bir yolda yanlış bir ordunun mensubu olarak ilerleyenler, başlangıçtaki yanlış tercihlerinin, konumlarının cerimesini sonradan çok ağır çekmişlerdir.
O şartlarda gönüllü olarak veya akıllarını kullanmadan Firavunun yanında saf tutanlar dehşetli bir ölümden sonra Ahirette de elim bir azaba uğrayacaklardır. Çünkü tarihteki en zalim şahsiyetlerden birisi olan Firavunla birlik olup diğer insanlara tarifsiz zulümler etmişlerdir.
Son anda da olsa imana güç yetirebilenler olduysa, bunlar elbette istisnadır. İman hayatın son anında bile güzeldir. O şartlarda kimin iman şerefine nail olabildiğini de ancak Allah bilir.
İşte
“Musa’ya mı yoldaşsın yoksa Firavun’a mı?”
Sorusu hayatımızdaki en hayati sorulardan birisidir.
Anlaşılacağı üzere, Kızıldeniz’deki o muhteşem olaydan bahsettiğimiz için Hz. Musa aleyhisselam burada bir sembol.
İnsanın hayattaki en büyük sınavı Allah’ın razı olduğu tarafta olup olamamasıdır. Tüm hayatı boyunca bu tür saf tercihi imtihanlarıyla karşı karşıyadır insan.
Allah’ın bu süreçte insana doğruyu seçme yeteneğini, doğru olana da Hak katında muteber olduğunu gösterecek işaretleri verdiğini birçok örnekle biliyoruz.
Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselam’ı görünce “Bu yüzde yalan olamaz.” diyen zat gibi bazıları bu işaretleri hemen görmüştür, bazıları da onca işarete karşı gözünü diğer tarafa çevirmiştir.
Kimi Ahmed seni
Uzaktan tanır
Kimi yaklaşır da
Kör olur gider…
(“Kimi Dosta Gider” İlahisinin son bölümü)
“Musa’ya mı yoldaşsın yoksa Firavun’a mı?”
Sorusu her zaman Kızıldeniz’de yaşanan açıklıkta tezahür etmeyebilir ama çoğu zaman yanı başımızdadır ve imtihanımızın sonucu da buralardaki tavırlarımızla belli olur. Bu sorunun birçok türevi de vardır.
“Maaşını aldığın zaman onu ailenin ihtiyaçları için mi harcayacaksın yoksa iradeni kenara atıp kumara veya başka bir kötü alışkanlığa mı koşacaksın?”
“Yoğun trafikte güzelce mi gideceksin yoksa aşırı sürat ve ters hareketler yapıp aziz canları tehlikeye mi atacaksın?”
“Yönetimin altındaki insanların dünya – ahiret rahatının kaygısını mı çekeceksin yoksa başka hedeflerin ve nefsin peşinde koşturup duracak mısın?”
Özetle
“Tercihlerinde ölçüsüz nefse ve şeytana mı uyacaksın yoksa Hakkın ve kalbinin güzel çağrısına mı?”
Bu tür sorularda doğru cevaplar verilebilirse birçok sorun, zorluk ve felaket yaşanmadan hayatımızdan uzaklaşır.
Yeni yaşadığımız Bolu’daki yangın faciasında da konuya taraf olanlar doğru tercihleri yapabilselerdi bu ölçekte büyük bir faciaya giden yol da açılmazdı.
(Bilvesile, bu yangında ve benzeri zorlu şartlarda vefat edenlere Rabbimizden gani gani rahmet niyaz ediyoruz.
Bu faciayla ilgili ayrı bir yazı kaleme almaya çalışacağımız için burada detaylara girmiyoruz.)
Bu gibi eşiklerde doğru tercihleri yapabilmek büyük bir makamken, yanlış tercihler de insanı manen ve madden perişan edecek dehşetli hatalara dönüşür.
Tüm bunları söylerken, yanlış akımların ve “modern sihirlerin – hurafelerin” insanın iradesini ve tercih yeteneğini zayıflatan yönlerinin de şüphesiz farkındayız.
Uyuşturucuya alıştırılmış bir gencin doğru tepki vermesi önce o dertten kurtulmasına bağlıdır. Dolayısıyla, bunun gibi farklı derecelerde insan iradesini zayıflatan unsurların giderilmesi önceliğimiz olmalıdır.
Bu çerçevede, insanların imanla tanışmasının, nefes alınacak vahalar, pınarlar, gülzarlar – gül bahçeleri gibi temiz alanların oluşturulmasının ve nefsin terbiyesinin ve kalbin, gönlün güçlendirilmesinin önemini hepimiz biliyoruz.
Bunlar birkaç örnek. Bunlar gibi işin farklı yönlerine önem vermezsek, haksız yere insanları suçlama tuzağına da düşebiliriz. O imtihanlar -belki çok daha yoğun bir biçimde- bizim de başımızdadır.
Allah hepimize “Hakkı hak bilip O’na tabi olmayı, batılı da batıl bilip ondan kaçınabilmeyi*” nasip eylesin. Amin, ya Erhamerrahimin!.
Allah’a emanet olun.
=====
* Hadis-i Şerifte geçen bir dua