Serkan ÜSTÜNER – 21 Kasım 2024
110 yaşında bu dünyadan ayrılmada aslında kimsenin hatırlayacağı yoktu elbette. Kimsenin de Katolik sekülerler hariç bir övgüsü de olmayacaktı. Onların da sadece slogan mahiyetinde tanıdıklarını biliyorum. Muazzez Hanım aslında dönemin projelerine örnek olması açısından önem arz ediyor. Neden mi? Şimdi düşünebiliyor musunuz? Bir memurun yıllarca Prof. olarak anılması olacak iş mi? O dönem Hitit yazısını okuyabiliyor diye dönemin ideolojisi tarafından parlatılmış ve kamuoyu oluşturularak herkese büyük ilim insanı diye yutturulmuş koca bir yalan.
Kendisinin unvanı yalan olduğu ama yetmediği yerde elbette ne başlıyor tabi ki dine saldırı. “İslam yok edilmesi gereken düşman” olduğu için. Hemen içlerindeki düşmanlığı hoyratça sergiliyorlar. Nasıl olsa 1000 yıl iktidarda kalacaklar nasıl olsa onlara kimse dokunmaz. Çünkü kanlarının mavi olduğuna inanıyorlar. Hanım Muazzez’in bir kitabı var “Vatandaşlık Tepkilerim” diye imam nikahıyla ilgili bir şeyler saçmalamış buraya yazmak istemiyorum. Yazdıklarının hiçbir şeyle ilgisi yok.
Kendisi Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar locasına kayıtlı “Hemşire” unvanını almış bir zat idi. Müslüman bir ülkede Müslümanlara hakaret etme yetkisini kendinde görmesi 1920 ve 30’larda kör bir ideolojinin yetiştirmesi olduğunun açık kanıtıydı.
Başörtüsü için “bohça” derdi. Bunu da övünerek anlatırdı. Bu arada başörtüsüne tesettüre en hafif tabirle bunu kullanırdı.
Elbette ölümüyle beraber kemalistler hep bir ağızdan “Ah’lar, vah’lar” eşliğinde hemen güzellemelere başladılar. Kendisi hakkında müze memuru olmasının afişe olmasından sonra ağzı da fikri de kanalizasyondan daha kirli olan, hilkat garibesi, sahibinin sesi, yalama şahıs hemen başladı havlamaya kemiği az gelince her daim böyle krizler geçirmiştir kendisi. Yine aynı atağı geçirdi çünkü bu hafta da kuduz aşısını olmamış demek ki.
Konumuza dönecek olursak bu ülkede prof olmayan ve Kültür Bakanın bile methiyeler düzerek uğurladığı Muazzez İlmiye Çığ’ın sadece bir kesim tarafından put haline getirilmişti. Aslında çok da uzun uzun anlatmaya gerek yok.
Yalan öyle bir şey ki 80 yıl gerçek gibi gösterilse de elbette sonunda ortaya çıkma gibi bir huyu var. İşte Çığ’ınki de böyle bir durum.
Şimdi Kültür Bakanlığı’na son bir görev düşüyor: Muazzez Hanım adına sempozyumlar düzenlemek. Onun adını ebediyete kadar yaşatmak. Haydi Kültür Bakanlığı göreve!