Deniz İSTİKBAL – 19 Kasım 2024
Küresel finans krizi dünya ekonomisi için önemli bir kırılma noktası oldu. Gelişmiş devletler gelişmekte olan aktörlere karşı bir dizi önlem aldılar. Mal ve ürün alımlarına sınırlamalar getirilirken gümrük duvarları örülmeye başladı. Batılı ülkeler en fazla ticari korumacılık önlemine başvuran aktörler olurken ABD başı çekti. 2008-2024 döneminde 10 binden fazla ticari korumacılık önlemi ABD yönetimleri tarafından işleme alındı.
ABD’yi Çin ve Brezilya takip ederken ülkeleri liberal ticaretin önüne engel çektiler. Günümüzde küresel ekonominin üçte birini oluşturan ticaret yeni bir tehditle karşı karşıya. Trump’ın yeniden başkan seçilmesiyle Çin’e karşı ticari korumacılık önlemlerinin artması bekleniyor. Küresel ihracatın ve büyümenin başat aktörüne karşı önlemler alacak olan diğer Batılı ülkeler de ABD’yi takip edebilirler. Günümüze kadar hızla artış gösteren ticari korumacılık önlemleri demir ve çelik, otomotiv, işlenmiş metaller ve kimyasal ürünleri kapsadı. Mevcut ticari korumacılık eğiliminin diğer sektörleri kapsayacak şekilde genişlemesi bekleniyor.
Özellikle teknoloji alanında faaliyet gösteren bir çok sektörün gümrük duvarlarıyla korunması söz konusu. İhracatçı kalkınma modelini benimseyen gelişmekte olan ülkeleri de etkilemesi beklenen sürecin küresel ticareti daraltıcı etki yaratması ihtimal dahilinde. Eğer ticareti daralır ve iktisadi büyüme yavaşlarsa istihdam yaratamayan ülkelerde yeni işsizler ortaya çıkabilir. Böyle bir durum seçimlerde iktidarların değişimine kadar giden bir süreci tetikleyebilir.
Ticari korumacılık önlemlerinin ironik bir tarafı bulunuyor. Gelişmiş ülkeler kendi pazarlarını gümrük duvarlarıyla örerken diğer ülkelere ürün ve mal satmaya devam ediyorlar. Ancak gelişmekte olan ülkelerin kendilerini ürün ve mal ihracatında sorunlara neden oluyorlar. Merdiveni itmek deyimiyle akademik literatürde yer edinen mevcut durum dünya ekonomisindeki gelecek trenleri sadece erteliyor.
Özellikle Çin’in iktisadi olarak yükselişi ve dünyanın en büyük ihracatçı konumuna erişmesi gelişmiş ülkeleri Çin’e daha bağımlı hale getirdi. Ayrıca Çin’in sağladığı teknolojik üretim teknikleri Batılı ülkeleri geride bıraktı. Avrupa Birliği ülkelerinin kendi firmalarının Çin’e satılmasına yasak getirmesi de bu pencereden daha anlamlı hale gelebilir. Avrupa Birliği Çinli firmalarla rekabet gücünü sağlayamaması nedeniyle Çin yönetimiyle ticari antlaşma imzaladı ancak siyasi nedenlerle antlaşma işleme alınamadı. Antlaşma AB firmalarına Çin’de imtiyazlar verirken Çin’in teknoloji transferi konusunda daha dikkatli olmasını içeriyordu. Siyasi nedenlerle işleme alınmayan antlaşma sonrası AB’nin Çin’e karşı ticari açığı daha fazla artış gösterdi.
ABD-Çin dış ticaretinde Pekin büyük oranda ticaret fazlasına sahip. Örneğin ABD, 2023’te Çin’e 147 milyar dolar ihracat yaparken 426 milyar dolarlık ithalat gerçekleştirdi. Bu yılki ticaret açığı da benzer rakamlara işaret ediyor. Her yıl ortalama Çin’e karşı 200 milyar dolarlık dış ticaret açığı veren ABD, Çinli firmalarla rekabet gücünü eskisi gibi tam sağlayamıyor. Ek olarak Çin, ABD’ye 300 milyar dolarlık yatırım yapmış vaziyette.
ABD’den ithal edilen ürünlerin bazıları Çinli firmalar üzerinden sağlanıyor. Çin’in firmaları dünya genelinde yatırımlar yaparken ABD’li şirketler gerekli finansal kaynaklardan yoksul kalıyor. Çinli firmalar günümüze kadar 2 trilyon dolarlık projeyi dünya genelinde yaparken 2,5 trilyon dolarlık yatırım stokuna erişiliyor. Yeni İpek Yolu Projesine henüz bir alternatif ortaya koyamayan ABD, Çinli firmalara ek gümrük vergileri getiriyor.
Trump’ın seçilmesi mevcut ticari korumacılık önlemlerini artırırken Rusya-Ukrayna Savaşı nedeniyle Çin’e karşı yaptırımları da devreye sokabilir. Çin’in dünyanın üretim merkezi olduğu göz önüne alındığında yaşanılacak süreç ürünlerin fiyat artışlarını tetikleyebilir. Sonuç olarak “Küresel Ticaret Savaşları 2.0” ticaretten üretime kadar birçok alana tehdit oluşturuyor.